Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 31.05.2018
Okunma Sayısı : 1201
Yorum Sayısı : 1
Günün Yazısı

Bu Yazı 1.06.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

İNSANLARIN AYNASINDA KENDİMİZİ YARGILAMAK;

     Aynaya baktığımızda gördüğümüz kimdir? diye soracak olsam, herkes tabiî ki kendimi görürüm diye cevap verecektir. ”Peygamber Efendimiz bir gün Hz. Ömer’le beraber yolda giderken, birden Ebu Cehil ile karşılaşırlar. Ebu cehil Peygamber Efendimize başlar hakaret etmeğe, vicdanları yaralayan bir sürü hakareti ardarda sıralar. Bu sırada Hz. Ömer dayanamaz ve hemen kılıcına davranır. Bir vuruşta kafasını uçurmak üzeredir ki, Rahmet Peygamberi ya Ömer dur diyerek, Hz. Ömer’e engel olur ve yollarına devam ederler. Bir müddet yol aldıktan sonra dinlenmek üzere otururlar. Karşıdan kendilerini gören Hz.Ebubekir sıddık yanlarına gelerek selam verir ve ya Resulüllah; anam, babam sana feda olsun. Sen ne güzel insansın. Vallahi Allah bu dünyada senin kadar güzel bir başka insan daha yaratmamıştır. Seni çok seviyorum, her şeyim yoluna feda olsun der. Hz. Ömer şaşırır. Ebu Cehil en çirkin, Hz. Ebubekir ise en güzel dedi. Peygamber Efendimiz; Ya Ömer biz aynayız, bize bakan kendisini görür buyurmuşlardır.”

     Biz ne yapıyoruz. Başka insanlara baktığım zaman, aynaya baktığımızda tanımış olduğumuz kendimizi mi görüyoruz? Eğer öyleyse kendimizde bulunan, bildiğimiz ve yaşadığımız tüm eksiklik ve ya güzellikleri onlarda görecek ve onları yargılayacağız demektir. Yani başka insanlar bize ayna olacak ve tüm çirkinliklerimizi veya güzelliklerimizi onlarda göreceğiz. Başka insanlara bakıp kendimizi onlarda yargılayacağız. Ama kendimizi eleştirip değiştireceğimiz yerde, onları yargılama yoluna gidip, başkalarını değiştirmeye çalışıyoruz. Oysaki Allah hiçbir insana başkalarını yargılama hakkını vermemiştir.

88/GÂŞİYE-26: Summe inne aleynâ hisâbehum.

Sonra onların hesapları muhakkak ki Bize aittir.

         Hesap, kıyâmet günü insanların fiillerinin ve tasarladıklarının filmlerini 3 boyutlu olarak görecekleri gün tamamlanacaktır. Bu film boyunca her saniye kazanılan ve kaybedilen dereceler ve sonuçlar açık bir şekilde görülür.

13/RA'D-40: Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel belâgu ve aleynel hisâb(hisâbu).                                                                                                   Ve şâyet onlara vaadettiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni vefat ettirsek de; artık senin üzerine düşen, sadece tebliğidir. Hesap, Bizim üzerimizedir.

     Allah'ın bütün Resulleri ve bütün peygamberleri, irşad makamına ulaştırdığı, iradesini kendisine bağladığı mürşidler, münkerden nehyeden ve irfanla emreden hüviyetteki insanlar tebliğle görevlidirler. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in ve bütün Resullerin yaptığı şey, tebliğdir. Aslında tebliğ, herkesin görevi olup başka bir insanın hidayetine vesile olmanın vasıtasıdır. Herkes mutluluğu sadece iradesini kullandığı takdirde yani Allah'a ulaşmayı dilediği takdirde yaşayabilir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in amcası, yeğeninin Peygamber olduğunu biliyordu. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de ona tebligatını yaptı ama o, Allah'a ulaşmayı dilemedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V) onu bu sebeple cehennemden kurtaramadı. Çünkü Peygamber Efendimizin görevi; sadece anlatmak, tebliğ etmek, öğretmekti. Allahütealâ: "Sen hesap sormak yetkisinin sahibi değilsin." demiştir. Ve Allahütealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e diyor ki:

28/KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).                                                                                                                                                                                                          Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah'a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.

     Allahütealâ, hesabı kiramen kâtibin melekleri vasıtasıyla görür. Bu melekler, herkesin hayatının ve düşüncelerinin her saniyesini üç boyutlu olarak hologram filme alırlar.

     Hayat filminde fiillerle, kazanılan ve kaybedilen dereceler arasındaki ilişki daima sıfır neticesini verir. 30 derecelik bir günah, 30 derece negatif olarak hesaba yazılır. Büyük bir hayır işlendiğinde ise hesaba büyük bir rakam yazdırır ve o fiille kazanılan derece birbirini sıfırlar. "Mizan" adlı bir sistem, kâinattaki bütün muhtevayı içeren bir dizayn içerisinde kıyâmette herkese teslim edilecektir. Düşüncelerden neler geçtiği, hayat filminde görülür. Otomatik olarak o göstergeye göre taammüd miktarı net olarak hesaba katılıp, hiçbir hata yapmaksızın kazanılan veya kaybedilen derecelerin sonucu gösterilir. Mizanın gösterdiği rakamla hayat filmindeki rakam aynı rakamdır. Demek ki; kimseye kıl kadar zulmedilmemiştir.

     Ayette görüldüğü gibi yargılama hakkı yalnız ve yalnız Allaha aittir.

49/HUCURÂT-11: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn(minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi), bi’sel ismul fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Ey âmenû olanlar! Bir kavim, (başka) bir kavimle alay etmesin. Belki onlar (alay edilenler) diğerlerinden daha hayırlıdır. Ve kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden (diğerleri) daha hayırlıdırlar. Ve birbirinizi ayıplamayın. Kötü lâkaplarla çağırmayın. Îmândan sonra fâsık isimler ne kötü. Ve kim tövbe etmezse, işte o zaman onlar zalimdirler.

     "Kavimler başka kavimlerle alay etmesin. Belki onlar Allah'ın indinde daha hayırlıdır. Kadınlar da diğerleriyle alay etmesinler." buyruluyor. Îmândan sonra fasık isimleri kullanmayın.

    Allah'a ulaşmayı dileyin ve tövbe edin, bunları gerçekleştirmeyenler nefslerine zulmettikleri cihetle zalimlerdir.

49/HUCURÂT-12: Yâ eyyyuhellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûh(kerihtumûhu), vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe tevvâbun rahîm(rahîmun).

Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a karşı takva sahibi olunuz.  Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.

     "Zan'dan çok sakının ve bu günahı işlemeyin, zan günahtır. İnsanların yaptıklarını merak etmeyin. Dedikodu yapmayın. Dedikodu yapmak ölmüş bir kardeşinizin etini yemek gibidir. Elbette tiksinirsiniz, yemezsiniz. Allah'a ulaşmayı dileyin ki Allah'a karşı takva sahibi olasınız." buyruluyor. Allah'a ulaşmayı dilemedikçe hiç kimse takva sahibi olamaz. Hata işleyen mutlaka tövbe etmelidir. Allah tövbeleri kabul eder ve merhamet eder ve Rahîm esmasıyla tecelli eder.

 

     Allah c.c. hiçbir kimse veya kavimle alay etmememizi, hiç kimseyi kötü lakapla çağırmamamızı, Hiçbir kimse hakkında iyi bile olsa zanda bulunmamamızı, Hiç kimsenin merak edip hatalarını araştırmamamızı ve bu vesileyle onu yargılayıp haddini bildirmeye kalkmamamızı ve hiç kimsenin dedikodusunu yapmamamızı emretmektedir. Yani Müslümanlık sadece vasıta emirler değildir. Müslümanlık bir yaşam biçimidir. Müslüman demek, Halife olarak yaratılmış, her konuda mükemmel insan demektir.

     Bu yüzden herkes gönül aynasına bakıp kendi hatalarını düzeltmeli ve aynada hiçbir eksik kalmayıncaya kadar nefis tezkiyesine devam etmeli, Allah’ın bir evliyası olmak, her devirde var olan Yunusların arasına girmek için var gücüyle çalışmalıdır. İnsanlar hem Müslümanım diyorlar, hem de Allah’ın evliyası olmanın çok zor bir şey olduğunu düşünüyorlar. Halbuki Kur’an’da Allah herkesin velisi olabileceğini söylemekte, bunun formülünü vermekte ve hatta bütün insanları evliya olabilecek kabiliyette yarattığını söyleyerek bunu biz insan ve cinlere emretmektedir. Ama asırlardır Allah’ın bize göstermiş olduğu, bizi dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak olan bu mutluluk reçetesi bir kenara bırakılmıştır. Kur’an’daki din sadece vasıta emirler olan ibadetlerden ibaret değildir. Kur’an’daki din bizi Allah’ın velisi kılacak ve ölmeden evvel ölmemizi sağlayan ve bizi gerçek kulluğa götüren bir yaşam biçimidir. Yani amaç Allaha gerçek kul olmaktır. Kulluğa ise vasıta emirler olan ibadetlerle ulaşılır. Yani kulluğun içinde ibadetler de vardır. İşte amaç ortadan kaldırılınca vasıta ibadetler olan beş şart insanları Allah’a ve gerçek kulluğa ulaştıramamakta ve Müslümanlar bir türlü mutluluğu yakalayamamaktadırlar.  Allah’a kalûbelâda verdiğimiz misak olan teslimler unutulmuştur. Halbuki İslam teslim demektir. Allah’a vuslat, yani ölmeden ruhun Allah’a ulaştırılması demek olan ermiş evliya olmak yaşanmamaktadır. Hidayet; doğru yol olmuş ve bizi dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştıracak olan sıratı müstakim ise öbür dünyada hesap meydanı ile cehennem arasına konularak bu dünyada insanların seyri sulükla Allah’a ulaşması kesinlikle önlenmiştir.

     Halbuki Allah sıratı müstakim için bana istikametlenmiş yol diyor.

15 / HİCR - 41 : Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahütealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

     Ve şeytan da bu dünyada sıratı müstakim üzerine oturuyor ve insanların Allaha ulaşmalarını engelliyor.

7 / A'RAF - 16 : Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

7 / A'RAF - 17 : Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

     Peki sırat için hak dostu Yunus ne diyordu. ”Kıldan ince kılıçtan keskin dediler, üzerine evler yapasım geldi”. Teslim manasına gelen İslam ve teslim olan insan demek olan Müslüman kelimelerinin manaları hayatımızdan tamamen çıkmıştır. Bu nedenle insanlar nereye gideceklerini bilmedikleri için amaçsızca dönüp durmakta, İslam’ın beş şartı ile mutluluğu bir türlü yaşayamamaktadırlar. Yani İslam sadece beş şarttan ibaret olmadığı için, beş şartla kimse mutlu olamamaktadır. Her kes” sev beni seveyim seni diyerek “ sevgiyi ve mutluluğu karşısındakinden beklemektedir. Bu gün insanlığı bu buhrandan kurtaracak tek bir yol vardır. O da Kur’an’daki İslam’ı hayatımıza geçirmek, bize miras olarak kalan İslam’ı ve imanımızı bilinçli olarak tazelemektir. Bunun için Allah’a ulaşmayı ve Allah’ın evliyası olmayı gönülden ona yönelerek dilemektir. Bundan sonrasını Allah kendisi mutlaka yerine getirecektir. Çünkü Allah’a bir adım atana O koşarak gelmeye hazır bekliyor. Allah bizi yukarılarda bir yerde hata yapsınlar da cezalandırayım diye bekleyen bir varlık değildir. O Allah ki, kâinatta en çok biz insanları seviyor. Bütün herkesi severek yaratmıştır. En az sevdiğinden en çok sevdiğine kadar bir sevgi skalasında herkesi sever. Ve O Allah ki, yarattığı her şeyi insan için yaratmış ve emrine vermiştir.,

45 / CASİYE - 13 : Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.

     Ama insanı kendisi için yaratmıştır.

2 / BAKARA - 156 : Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.

     Ve Allah kendisine gönülden yönelenleri mutlaka kendisine hidayet edecektir ( ulaştıracaktır).

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).                                                                                                                                     Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).

Ayetlerde de görüldüğü gibi kim gönülden yönelerek Allaha ulaşmayı(ermeyi) ve onun dostu olmayı dilerse; Allah mutlaka onu kendisine ulaştıracak ve dostu (ermiş evliyası) kılacaktır. Hayatta bundan daha güzel ve daha kolay ne var acaba, düşünmeye başlamaya değmez mi sevgili kardeşlerim…?                            

 

Allah razı olsun.

 

Burhan AKSU

 

 

 

 

         

                        

 

 

( İnsanların Aynasında Kendimizi Yargılamak; başlıklı yazı mihrimah tarafından 31.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu