Başta biraz garip gelse de gerçekten öyle. Laf olsun diye söylemiyorum. Deneyimlerimin sonucunda elde ettiğim bir çıkarım bu. Elbette inanmak zorunda değilsiniz. Ama en azından bir kere birlikte beyin fırtınası yapalım. Bakalım ne derece doğruya, gerçeğe yaklaşmışım.
Sonuçta bir savı kanıtlamaya çalışmak demek illa ki birtakım kişi ya da kurumları suçlamak anlamını taşımaz. Akıl yürütme dediğimiz süreç, ulaştığı sonuçları sanıldığının aksine her zaman bir günah keçisine yüklemek zorunda değildir.
Önemli olan suçlu aramak değil, insan ve toplumları yanlışa iten sebepleri saptamak ve bu durumdan varsa kurtulmanın yollarını aramaya çalışmaktır. Benim burada yapmak istediğim de bundan başka bir şey değil.
İnsanın yaşadığı her yerde sayılamayacak kadar suç işlenmekte. İstatistiki verilerden elde ettiğim bu çıkarıma aynen katıldığınıza adım gibi eminim. İşlenen günahları saymaya kalksak ne sayfalar yeter ne zaman. Bunda da sizinle aynı fikirdeyim. Zaten aksini kanıtlamak boşa kürek çekmeye benzer. Sadece polis teşkilatlarının arşivlerine yansıyan akla hayale gelmedik suçları göz önüne getirseniz yeter. Hepsi o kadar gerçek ve somut ki…
Buna rağmen savımda ısrar ediyorum. Ne kadar isteseniz de günah işleyemezsiniz. Bakınız dikkat ederseniz suç işleyemezsiniz demiyorum. Suç ve suçluyla devlet ilgilenir. Devlet somut kanıtlar üzerinden hareket etmek suretiyle işettiği hukuk sürecinde zanlı diye tarif ettiği kişi ya da kişileri yargılar. Suçunu sabit gördüğü ve delilleri yeterli bulduğunda kanunun öngördüğü şekilde cezalandırır.
Günah ise soyut bir kavram… Ne rengi var, ne kokusu… Onun için net bir şekilde kanıtlanması her zaman mümkün olmayabiliyor. Aynı zamanda cezasının öbür dünyaya ciro edilmesi dolayısıyla kimsenin üzerine aldığı da yok.
Yani kişi kendisini günah işlemiş kabul ediyorsa günahkardır. Değilse melekler kadar temizdir. Bu aşamadan sonra bireysel olarak kimsenin üzerine gidemezsiniz. Çünkü günah sevap kriteri vicdanla ilgilidir. Vicdan mahkemesi bir kişiyi işlediği suçlardan dolayı beraat ettirmişse; mesele bitmiştir artık. Ne deseniz; ne yapsanız nafile.
Sizin için de aynı şey geçerli. Öyle kestirmeden kaçamazınız. İzin vermem buna. Cesaretiniz varsa, eğri oturup doğru düşünmeye çalışın. Bakalım hangi sonuçlara ulaşacaksınız. Ama henüz buna hazırlıklı değilsiniz değil mi? Üzülmeyin biliyorum.
Sadece başkalarını suçlarken onların da vicdan mahkemelerinin aynı süreci uyguladığını düşünün yeter. Vicdan mahkemeniz sizi aklamak için nasıl akıl ve mantıkla çelişmek pahasına sahte deliller, rivayete dayalı avuntular ve yalancı tanıklar buluyorsa; aynısını günahkar sanarak suçladıklarınızın vicdanları da yapıyor emin olun.
İyi ama bazı günahlar o kadar somut ki, hangi mahkeme böyle bir hata ve kusuru aklayabilir? Böyle bir körlük ve aymazlık nasıl olur. Akıl var, mantık var diyebilirsiniz. Aklanır hem de öyle bir aklanır ki. Anadan doğmuş gibi tertemiz olursunuz bir iki vicdani duruşmadan sonra.
Diyelim ki doğru söylüyorsunuz. Öyle bir an geliyor ki vicdan mahkemeniz bile sizi bu bataktan kurtarmakta yetersiz kalıyor. Hiç üzülmeyin. Sulu gözlü inanç ve kanaat önderleri anında imdadınıza yetişir. Size öyle harika bahaneler armağan eder ki; değil günah işlemekten üzülmek; insanlığa ve çevrenize büyük bir iyilik yaptığınıza inanarak sevinçten havalara bile uçarsınız.
Bir şey birine büyük günah görünürken bir başkasına nasıl sevap görünür demeyin. Örneğin arakablosu aracılığıyla gasp ettiğiniz idareciliği gözünüzün önüne getirin. Eğer siz o makama gelmeseydiniz, memlekete sizin ideoloji ve inancınız hakim olmayacaktı. Sizin yerinize gerici, bölücü ya da inançsız biri otursaydı yönetici koltuğuna, ne oldurdu memleketin haline? Bakın birden nasıl halk kahramanı oldunuz…
En azından kendi hayatınızdan pay biçebilirsiniz. Örneğin diyelim ki, Ankara’daki dayınızın yardım ve desteğiyle idareci oldunuz ya da yağlı bir arpalık buldunuz. Kimin yerini işgal ettiğinizi hiç aklınızdan geçirir miydiniz?
Olmaz ama vicdanınız nadiren doğru bir karar vererek diğer adaylara göre elde ettiklerinizi hak etmediğinize karar verdi diyelim. Üzülmeyin ister aklanma ister günah çıkarma deyin fark etmez. İkisi de aynı kapıya çıkar sonuçta. Sizi temize çıkaracak bir muamele hemen imdadınıza yetişir. Nasıl mı? Medyatik inanç önderleri tarafından…
Onların verdiği ibadet reçetelerini uyguladığınızda bir şeyiniz kalmaz. Ananızdan doğmuş kadar temiz olursunuz. Artık sütte leke olabilir ama sizde haşa ve kella lekenin izi bile olamaz. Buna rağmen ben işimi garantiye almak istiyorum diyorsanız; kerameti kendinden menkul ekran hocalarından ayrılmayın. Onların göstereceği örneklerin benzerlerini günlük hayatınızda yapmaya çalışın. Sadece biri hedefine ulaşsa yeter de artar. Melek kadar temiz oldunuz demektir.
Ayakkabınızla bir kedi ya da köpeğe su verin. Yolun ortasındaki bir taşı kenara alın. Ekmek ufaklarını kuşlara atın. Yerde bulduğunuz Arapça yazılı bir kağıdı yukarı kaldırın. Gerisini düşünmeyin.
Gördünüz mü isteseniz de günah işleyemezsiniz. İşleseniz bile uzun süre sol omzunuzdaki arşiv defterinde kayıtlı kalmaz. Bu gerçek, dünyanın her yerinde aynı ve benzeriyle geçerlidir. Asla şaşmaz. Aralarındaki tek fark coğrafyalara özgü kültür ve inanç öğelerinden kaynaklanır. Söylenen ve yapılanların söylemleri değişik olmakla birlikte, içerik olarak birbirlerinin tamamen aynısıdır.
Aklıma gelmişken olayla ilgili olarak bir pencere daha açmak istiyorum. Bir beyaz kağıt alıp; çevrenizde gözlemlediğiniz ya da bizzat yaşadığınız ve günah ya da suç kabul ettiğiniz şeyleri maddeler halinde yazar mısınız? Bekliyorum.
Ne oldu çok uzun zaman geçtiği halde bitiremediniz mi? Öyle çok şey var ki dediğinizi duyar gibiyim. Sanki çevrenizdeki istisnasız herkes boğazına kadar günaha batmış gibi geldi değil mi? Olsun siz yine de devam edin yazmaya.
Merak ettiniz mi neler olduğunu? Gerçi çok büyük bir olasılıkla hepsini biliyorsunuzdur. Çünkü siz de bu dünyada yaşıyor ve bu tür olaylara tanık oluyorsunuz.
Neler yok ki bu listede, neler… Birinizin kağıdından birkaç örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Hastasını fakir diye doğru dürüst muayene etmeyen doktorlar, derslerine zamanında girmeyen ve eğitim noktasında üzerine düşeni yapmayan öğretmenler var. Sağlığa zararlı gıda üreten ve satanlar, demirden, çimentodan çalanlar var. İş güvenliği noktasında gereken önlemleri almayanlar, trafikte insanların hayatını tehlikeye atanlar var.
Ne yok dersiniz, onu da söyleyeyim. Herkes kendi mesleği ve yaşantı tarzıyla ilgili günah ve suçları yazmamış kendi kağıdına. Yani kendini günahlı görmemiş, görememiş ya da bir şekilde günahını çıkarmış. Olmayan tek şey kendi günahınız…
Peki, şimdi de saptadığınız suç ve günahları işlediğini sandıklarınızın yüzlerine bakın. Hiç birinde pişmanlıktan eser görebiliyor musunuz? Eğer sizin kağıda yazdığınız suç ve günahlar doğruysa; çevrenizde vicdan azabından kahrolan onlarca, yüzlerce belki binlerce insan görmeniz gerekirdi. Ama yok, herkes gayet mutlu ve huzurlu değil mi? Siz yalan söylemeyeceğinize göre bu çelişkinin manası ne?
Çünkü günah işleyen yok aralarında. Ne yaparsanız yapın günah işleyemezsiniz. Bunun için belki ciddi bir eğitim almak gerekir. Ben başka bir yol bulamadım. Siz buldunuz mu?
Bu arada sizde de vicdan azabından eser yok. Ama siz melek kadar saf ve temizdiniz değil mi?
(
Ne Yapsanız Günah İşleyemezsiniz başlıklı yazı
Serdar Adem tarafından
20.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.