Günah çıkarma sadece İsevilere has bir özellik gibi görünse de aslında bütün insanların sergileyebildiği bir davranış kalıbı olduğu düşüncesindeyim. Aralarında bir fark aranacaksa, bunu biçimsel yapısında aramak gerek. 
 Günah çıkarma Hıristiyanlıktaki günahları itiraf etme ilkesinin Katolik kilisesi tarafından kurumsallaştırılarak yeni birtakım biçimsel koşullara bağlanmış olmasını ifade eder. Bu süreçte kiliseye giderek rahibin önünde diz çökmek günah çıkarmanın herkesçe bilinen aşamalarından en önemlileridir.  
 Aslında bana göre insanlar İsa’dan çok önce de bu basamakları kullanmadan günah çıkarmanın yolunu bulmuşlardır. Kiliseye bağımlı olmadan her zaman ve her yerde yapılabilen günah çıkarma, rahip yerine vicdana karşı itiraf etmekten çok bahane üretme yoluyla gerçekleştirilir.   
Kuşkusuz bu yöntem hem çok daha ucuz, hem pratik olmaktadır. Aynı zamanda her ne kadar rahipler sır saklama özellikleriyle tanınsalar da sonuçta bir günahkarın sırını kendisinden başka birisiyle paylaşması demektir. Bu durum sırrın üçüncü kişiler tarafından paylaşılabilmesi ihtimalini beraberinde taşımaktadır. Dolayısıyla vicdan mahkemesinde kendi kendine yapılan günah çıkarma kilisede yapılandan çok daha güvenli ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşir. 
 Tabi her zaman olduğu gibi kendi kendinize kızıp köpürdüğünüzü tahmin edebiliyorum. Olur mu böyle şey diyorsunuz. Hatta saçmaladığımı iddia ediyorsunuz. İşi garantiye almak için de ağız dolusu tövbe istiğfar çekiyorsunuz. Siz bilirsiniz. Kendi tercihiniz.  
 İnsanın en büyük çıkmazıdır, kafa yormaktan kaçınmak.  Hiç yadırgamıyorum. Hatta sanırım bu zihinsel, mantıksal ve duygusal açmaza alıştım. Kim bilir belki bu da günah çıkarmanın başka bir yoludur. Her türlü fikri açılıma muhakeme zahmetine katlanmadan karşı çıkmak… Ne dersiniz? 
 Günah çıkarmak için önce ortada affedilecek bir hata, kusur yani günah olması gerek. Etrafınızda hiç günah sayılabilecek bir durum ya da eylem görebiliyor musunuz? Oooo diyorsunuz. Ben hariç bütün dünya boğazına kadar günaha gömülmüş. Çevreme baktığımda günah seline kapılmış sürüklenen insanlar görüyorum. 
 Tamam işte melese bunu görüp görememe meselesi. Gerçi sen kendini bu günah hata, kusur ve günahtan münezzeh görüyorsun. Ama bu, ciddi manada bir kusur oluşturmaz. Çünkü çevrende günah batağında gördüğün herkes kendini sütten çıkmış ak kaşık sandığına göre senin de bu imtiyazdan yararlanmanda kanaatimce beis yok. 
 Çevrenizde bu kadar günah işleniyor da vicdan azabı çeken neden bir kişi bile yok? Gördüyseniz söyleyin. İnsanız elbette yanılabiliriz. Gözümüzden kaçabilir.  
 Sonuçta kapı önlerinde, kahve köşelerinde, sokak aralarında iki kişi yan yana geldiğinde dedikodu kapsamında yaptığımız gıybet sohbetlerinde aklımıza gelen herkesi eleştiren biziz. Ağzımız açınca susmak bilmeyen biziz. Mangalda kül bırakmayan da… 
Kapımıza kilit üstüne kilit takmanın manası nedir? Yüz binlerce kişilik polis ve jandarma kadrosunu spor olsun diye beslemiyoruz herhalde. Aynı şekilde şehrin merkezindeki meydanlardan bina girişlerine kadar kamera sistemleriyle donatmamızın sebebi televizyona çıkma hayali ve hevesi olmasa gerektir. 
Bu da demektir ki etrafımız suçlu, kusurlu ve günahkar kaynıyor. Ama vicdan azabıyla yanan bir kişiyi bile mumla arasanız bulamazsınız.  
 İsterseniz birkaç sefer dile getirdiğim vicdan azabının ne demek olduğuna bakalım. Bunun için en güvenilir kaynak sözlük. Ayrıntıya girmeye, lafı uzatmaya hiç gerek yok. 
 Vicdan azabı başkasına zarar verdiğine inanan kişinin duyduğu pişmanlık duygusunun ifadesidir. Vicdan azabı suçluluk duygusuyla ilintili olup kişinin kendi kendine yönelttiği bir kızgınlık halidir. Vicdan azabı kişinin geçmişteki bir eyleminden kaynaklanabildiği gibi eylemsizliğinden yani üzerine düşeni yapmamış olmaktan da kaynaklanabilir. 
 Bu tanımdan hareketle çevrenize alıcı gözle bir bakın bakalım. Vicdan azabıyla yanan, kavrulan tek bir kişi görebilecek misiniz? Haydi canım gayret edin bakalım. Kim bilir belki bir kişiye olsun rastlayabilirsiniz. Ne, ümit yok mu? Herkes gayet mutlu mu halinden? 
 Nasıl olur böyle bir şey? Boşa mı kilit takıyoruz kapılarımıza? Boşa mı milyarlarca liralık kaynağı güvenlik önlemleri kapsamında harcıyoruz? 
 Suç ve suçlunun olduğuna kesin kanaat getirdiysek, kendimiz hariç tabi, üstelik kimsede vicdan azabından eser yoksa; insanlar bundan kurtulmanın bir yolunu bulmuş olmalılar. Bu yola isterseniz bahane bulma mekanizması deyin, isterseniz kendini kandırma fark etmez. Neresinden bakarsanız bakın bu,  günah çıkarmadan başka bir şey olamaz. 
 Buraya kadar tamam ama günah nasıl çıkarılır diyeceksiniz. Doğrusunu söyleyeyim mi? Bunun o kadar çok ve çeşitli yolu yordamı var ki, tek tek anlatmaya kalksam yazımın boyutları yetersiz kalır.  
 Yani mesela altınızdaki süper lüks otomobille trafiğe çıkıp, trafik kurallarını pervasızca çiğneyerek insan hayatını tehlikeye atıyorsunuz diyelim. Bu aşamada ne kadar vicdansız olduğunuz sansanız da vicdan sensörü derhal devreye girer ve sizi rahatsız etmeye başlar. Ardından ruhunuzun derinlerinden fışkıran bir pişmanlık duygusu içinizi kemirmeye başlar. Derhal bir bahane bulamazsanız ne rahatınız kalır ne huzur. 
 Canım bu araba da emekleyerek sürülmez ki… 
 Arabamız varsa suç mu? 
 Sürmeyeceksek yollar niye yapılmış? 
 Kural dediğin ne, Tanrı kelamı değil ya… 
 Kurallar çiğnenmek için yapılmıştır. 
 Bahaneleri istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Sizi rahatlatması için bulduğunuz ve kurtarıcı diye sarıldığınız bütün bahaneler bir çeşit günah çıkarmadır. Çünkü bu aşamadan sonra kendinizi melek kadar saf ve temiz hissetmeye başlarsınız.  
 Örnekleri istediğiniz kadar artırabilirsiniz.   
 Diyelim ki ara kablosu kullanarak belki de hakkınız olmadan bir koltuk kaptınız. Ya da ahbap çavuş ilişkisi yoluyla kendinize devlet dairesinden yağlı bir kadro ayarladınız. Aynı sızı sizi gene rahatsız etmeye başlayacak. Çünkü o zamana kadar çevrenizde tanık olduğunuz tapu kadastro yapanların arkasından atıp tuttuklarınızı hatırlamaya başladınız. Hayat gittikçe cehenneme dönmeye başladı. Ya vicdanınızı en ağır şekilde bastıracak ve ebediyen susturacak bir bahane bulacaksınız ya da haksız yere elde ettiklerinizden feragat etme büyüklüğünü göstereceksiniz. 
 Aklımı peynir ekmekle yemedim ya? Ne diye feragat edecekmişim, diyorsunuz değil mi? İnanın duyar gibiyim. Tamam işte süreci başlattınız demektir. Sıra buna inandırıcı bir kulp takmakta…  
 En güzel bahane siz o koltuğa sahip olmasaydınız belki şimdi sizin yerinizde bir gerici/kafatasçı/dinsiz imansız oturacaktı. Bu yüzden memleketin görebileceği zararı düşününce değil vicdan azabı duymak, övünmeye başlarsınız. Çünkü siz bu kutlu hareketinizle kurtarıcı bile oldunuz. 
  Günah çıkarmanın bazen böyle akla gelmeyen ve hesapta olmayan sürpriz sonuçları da oluyor. 
 Kuruyemiş, sigara izmariti ya da başka yollarla çevreyi kirletme ya da düğün dernek diyerek gürültü etme ve silah atma yoluyla çevrenize verdiğiniz zarar karşısında; vicdan azabından kurtulmak için günah çıkarma kapsamında uydurduğunuz bahaneleri de siz söyleyin isterseniz… 
 Benden bu kadar… 
 
 
( Günah Çıkarma başlıklı yazı Serdar Adem tarafından 22.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu