Resuller
Kuranı
Kerimin bütününü incelediğimizde, Allahu Teala'nın beş nevi resul den
bahsettiğini tesbit ediyoruz. Nebi resuller, veli resuller, melek resuller,cin
resuller ve alalade resuller.
1-NEBİ RESULLER:
Nebiler, kendilerine şeriat kitabı verilen Peygamberlerdir.Ve bütün
peygamberler (nebiler) önce kendi kavimlerinin resulüdür, sonra peygamber
olarak seçilirler. O halde Allah'a göre nebiler, kendilerine şeriat kitabı
verilen peygamberlerdir.
Nebilik, Peygamber Efendimiz ile sona ererken resullük sona ermiş değildir.
Ademoğlu yeryüzünde yaşadığı sürece,ki kıyamete kadar yaşayacaktır, Allah
nebilerin olmadığı dönemlerde de veli resulleri bütün kavimlere ve kendi
lisanlarıyla göndereceğini ifade buyurmaktadır.
2-VELİ RESULLER:
Veli Resuller kendilerine şeriat kitabı verilmeyen kavimlerin (milletlerin)
resulleridir. Onlar Peygamberlere indirilen şeriat kitabı ile
hükmederler.Allah, bu resullerin içlerinden birini peygamberlerin olmadığı
dönemlerde vekaleten devrin imamı olarak seçer(Secde 24).
Allahu Teala Ali İmran 81 de nebilerin sona ermesinden sonar, bir resulün
geleceğini ifade buyuruyor ve Peygamber Efendimiz SAV de dahil olmak üzere o
resule yardım edeceklerine dair Ahzab 7 de sözü geçen nebilerden misak alıyor.
Bu resul, bir veli resuldür, nebi resul olması mümkün değildir. Çünkü,
Peygamber Efendimiz son nebidir ve söz konusu olan resul, Peygamber
Efendimizden sonra geleceğine için nebi olması mümkün değildir.
Furkan 30 da kavmim Kuranı terk etti diyen resulün Peygamber Efendimiz olması
mümkün değildir. Peygamber Efendimiz zamanında Kuran terk edilmedi aksine
yaşandı.Kuran şu yaşadığımız zaman parçasında terk edilmiştir.
Duhan 13 de sözü edilen resulün yaşadıklarını, Allah Peygamber Efendimzin kalb gözüne
göstermektedir. Göklerin apaçık dumanla kaplanması Peygamber Efendimiz
zamanında olan bir olay değildir. Bu olay zamanımızda cereyan eden bir olaydır.
Söz konusu olaydaki resul ise, Peygamber Efendimizden sonra gelen bir veli
resuldür.
Bakara 87 ve müminun 44 de Allah, resulleri ardı arkası kesilmeksizin
gönderdiğini açıklıyor. Bu resuller veli resullerdir. Çünkü nebi resuller
arasında fetret devri vardır dolayısıyla nebiler ardı arkası kesilmeksizin
gönderilmemektedirler. Buna bir örnek vermek gerekirse; Hz. İsa ila Peygamber
Efendimiz arasında 600 yıllık bir fetret devri vardır.
Allahu Teala İncil de, Havarilerle ilgili bölüme resullerin işleri diye bir
başlık vermiş. Yani İncil de havariler resuller olarak adlandırılmaktadır.
Yasin 14 de, havarilerden ikisi bir şehre gönderiliyor ve onlara Allah,
resuller diyor. Hatta “onları üçüncü resulle (yani üçüncü havari ile)
destekledik” buyuruyor. Havariler Peygamber olmadığına göre, ama İncil ve Kuran
onlara resul dediğine göre ,onlar peygamber olmayan veli resullerdir.
Ali İmran 164 deki resulde veli resuldür, eğer nebi resul olsaydı görev adedi 4
değil 5 olurdu yani hikmetin ötesinide öğretmekle vazifeli olurdu.
Araf 35 Allah, Ademoğuları dediği zaman, Adem As'dan kıyamet günü doğup ölecek
bütün ademoğulları bu söze muhataptırlar. Rabbimiz“Size ayetlerimi açıklayan
resullerim gelecek” buyuruyor, zamanımızda peygamber olmadığına ve olmayacağına
göre bize zamanımızda ayetleri açıklayan resuller nebi olamazlar elbette.Onlar
ancak veli resullerdir.
3-MELEK RESULLER:
Allahu Teala kiramen katiben meleklerine resuller diyor. Yine Azrail AS'a ve
Cebrail AS' a da resul diye hitap ediyor. O halde, insanlardan resuller olduğu
gibi meleklerden de resuller vardır.
4-CİN RESULLER:
Allah Kuran da insanlardan, meleklerden resuller seçtiği gibi cinlerden de
resuller seçtiğini ifade buyuruyor.
5-ALALADE RESULLER:
Allahu Teala, Firavunun Yusuf AS a gönderdiği bir ulağa bile resul demektedir.
Yine Saba melikesinin Hz. Süleyman'a gönderdiği elçiye de resul demektedir.
Bunlar alalade resullerdir.
İşte ayetler:
3/ÂLİ
İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve
hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le
tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû
akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah,
nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı
(Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na
mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı
zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize
aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler.
(Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.”
buyurdu.
33/AHZÂB-40:
Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen
nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed
(A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat
Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusudur).
Allah, herşeyi en iyi bilendir.
7/A'RÂF-35:
Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe
menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Ey
Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller
geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs
tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.
10/YÛNUS-47:
Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil
kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne).
Her ümmetin
bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle
hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
14/İBRÂHÎM-4:
Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe
yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul
hakîm(hakîmu).
Hiçbir
resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım.
Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah,
dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini
(Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet
Sahibi'dir.
16/NAHL-36:
Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût
tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid
dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul
mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun
ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik
(hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul
olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp
kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah'a
ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin)
üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların
akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
33/AHZÂB-7:
Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve
mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
O zaman ki;
Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh'tan ve Hz.
İbrâhîm'den ve Hz. Musa'dan ve Meryemoğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir
misak aldık.
25/FURKÂN-30:
Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey
Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).”
dedi.
44/DUHÂN-11:
Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki)
insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
44/DUHÂN-12:
Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).
Rabbimiz,
azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz.
44/DUHÂN-13:
Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara
(herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden)
ibret almadılar.
44/DUHÂN-14:
Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O'NA)
(şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN
yüz çevirdiler.
2/BAKARA-87:
Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ
îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ
câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve
ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki,
Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve
Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile
destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı,
her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını
da öldürüyorsunuz.
23/MU'MİNÛN-44:
Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ
ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ
yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz,
resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü
geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından
(helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın
rahmetinden) uzak olsun.
36/YÂSÎN-14:
İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ
ileykum murselûn(murselûne).
Onlara iki
(resûl) göndermiştik. Fakat ikisini de tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun
üzerine (onları) üçüncü (resûl) ile azîz kıldık (destekledik). O zaman onlar:
"Muhakkak ki biz, size gönderilmiş resûlleriz." dediler.
3/ÂLİ
İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min
enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel
hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun ki
Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak
üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas
eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve
onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel)
onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.
22/HACC-75:
Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun
basîr(basîrun).
Allah,
meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir,
en iyi görendir.
43/ZUHRÛF-80:
Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim
yektubûn(yektubûne).
Yoksa onların
sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların
yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.
6/EN'ÂM-61:
Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ
câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).
Ve O,
kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir). Ve üzerinize muhafaza
edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu resûllerimiz vefat
ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
19/MERYEM-19:
Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
“Ben sadece
sana zeki (temiz) bir erkek çocuk bağışlamak için senin Rabbinin bir
Resûl'üyüm.” dedi.
6/EN'ÂM-130:
Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum
âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve
garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû
kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve
cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda
sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit
olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna,
kendileri şahit oldular.
12/YÛSUF-50:
Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike
fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi
keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik:
“Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman
Yusuf (a.s): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir,
ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
27/NEML-35:
Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul
murselûn(murselûne).
Ve muhakkak
ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller
(elçiler) ne ile dönecekler?