Üzgündü, bunu
onun yaşadığı şehrin üzerindeki kara bulutlardan pekâlâ anlayabilirdiniz. Eğer
aşkla bakmayı bilseydiniz!
O
üzgün diye bulutlar yağmuru topluyordu.
O
üzgün diye çiçekler başını eğiyordu.
Ve
inanmazsınız ama ben bunu hissediyordum.
Tuttum ona “merhaba” diye yazdım.
Ötelerden bir
ses geldi. İçime bir güneş doğdu. Yağmur bulutlarını attı. Beni sımsıcak sardı.
Bir insanın başındaki kara bulutları bir merhaba dağıtır mı? Bir nasılsın
savurur mu hüznü? Varlığı cana mihnet olan değiliz minnet olanız.
Göğü nasıl da
güneşlenir bunu anlarsınız hemen.
Etrafı nasıl da
çiçeklenir, görürsünüz.
“Merhaba, merhabaların en güzeli” diye
yanıtladı merhabamı. O böyle deyince ben durur muyum? Göğe kanat çırparım,
uçuruma gül dikerim.
Bir insan bir
insana bu kadar mı iyi gelir?
Bu kadar mı
güzel olur?
Bu denli mi şifa
olur?
İnanmazsanız
gelin görün.
Tuttum kalbinden
öptüm bu sesin sahibini.
Yüzünde güller
açtı.
“Sen de baharı yaşıyorum.” dedi.
O böyle deyince
avucunun ortasından öptüm. Doyamadım kirpiğinden öptüm. Kıyamadım göğüs
kafesini kırarcasına sarıldım.
Hissetti, “sol yanım” dedi bana.
O böyle deyince
kocaman bir kalp oldum ve tek onu sevmeye başladım.
“Canım” dedi usulca.
Canım çıkayazdı.
“Sana ben kötü geliyorsam sol yanımı
söker atarım göğsümden.
Aklımı
zayi ederim. Bir gülüşüne inan canımı yakarım.” dedim ona. Nasıl da gürül
gürül bir yaşam olup aktım üzerine. Sırf yalnızlığını, karanlığını ve
sessizliğini alıp gitsin diye. O, iyi olmayı hak ediyordu benim gözümde, o her
türlü güzelliği benim gönlümde hak ediyordu.
“İyi olmaya çalışıyorum.” dedi.
‘İyileşmeyen bir yara’sın dedim.
“Evet” dedi “yarayım, kapanmayan.” Bunu deyince hüzünlü moda girdi. Onun
gözleri yağmur ormanı bulutları gibiydi. Hemen doluyordu.
“Uzat yaranı öpeyim, öpüşüm işe yarasın.” Açtı
yüreğini gösterdi yarasını. Öptüm yarasından bulsun istedim şifasını.
“Kızma” dedi “bana kimsesiz gibiyim.” Kızmadım ama beni kendisinden soyutlamasına
içerledim ama fark ettirmedim. “Değilsin
yürüyüşünü sevdiğim, süzülüşüne kurban olduğum, gülüşüne hayran baktığım,
sevişini kalbime katık yaptığım” dedim ona. İstiyordum ki yüreğimi çıkartıp
önüne koyayım. Göreydi yüreğimi nasıl da bir sarmaşık gibi sardığını. Bir
komutan gibi nasıl da fethettiğini… Bir güzellik gibi nasıl da süslediğini… Ve
bir tanrı gibi nasıl da can verdiğini o kalbe.
“Çok doldum, ağladım. Kaybetmişim her
şeyimi sanki” dedi. O böyle deyince içimi kış sardı. Üşüdüm iliğime kadar.
Kaygan bir zeminde olduğumu hatırladım. Ufacık bir hata onu kaybetmeme sebep
olabilirdi. “Yanındayım işte, tut beni
sar. Bu adam sadece senin için var.
Sen beni sadece can verdiğimde
kaybedeceksin. Onun dışında mümkün
değil.” dedim ve ekledim: “Benim
senin dışında kaybedecek hiçbir kimsem yok.”
Beni çok iyi
anlıyordu. Ama hiçbir zaman kimse yanında olmamıştı. Düştüğünde el uzatan,
ağladığında mendil olan… “Istıraptayım
ve canım yanıyor. Yıkılıyorum.” dedi.
Kıyametim oldu bu sözleri. Bir çığ koptu yüreğimden, bir şimşek çaktı
gözlerimden. “Bana gelsin her ne varsa
sana eziyet olan. Kahırsa kahır,
zehirse zehir… Tek sende eksik olsun.” Benim böylesine onunla dolduğumu görünce
gelip sarıldı sımsıkı. Kirpiğini kirpiğime değdirdi, yüreğini yüreğime…