-
Bana uzak
ve soğuksun kaç gündür?
-
Evet. dedi. “Çekip gideceğim bir gün kimseye haber
vermeden.”
-
Ama ya ben… diyemedim.
Neler geçiyordu güzelim kafasının içinde,
bilmiyordum.
Bildiğim artık o kafada olmadığımdı.
Bunu garip ama hissettim.
Kendimi çaresiz hissettim.
Çıplak…
Ve…
Ne olacağımı ondan sonra, ne yapacağımı…
“Bir
balığı sudan çıkartıp toprağa atmışsın gibi olurum.” diyemedim işte.
Kahrolacağımı, mahvolacağımı…
Ağlayacağımı…
-
Evet, ilk
defa uzun zamandır ilk defa senden soğukluk hissettim. Temmuzda buz kestim,
ayaz yedim. Mesafe koymuşsun bana.
-
Seninle
yapamam. dedi. “Mümkün değil.”
dedi.
O böyle deyince güneşim söndü.
Ay’ım düştü.
Yusuf’un atıldığı kuyuda buldum kendimi.
İbrahim’in düştüğü ateşte…
Yaşarken yüzüme ilk toprağı attığını, beni diri diri mezara
koyduğunu anlamadı. Ben de onun inadına tuttum öldüm. Anlamadı.
Gideceğini…
Terk edeceğini her şeyi… söylüyordu.
Bir eski masal gibi geliyordu yaşadığımız her şey…
Yediğimiz dürüm dönerler…
Saydığımız yıldızlar…
Okuduğumuz kitaplar…
Bir anlamı yoktu birlikte yaptığımız hiçbir şeyin…
Oturduğumuz mekânların…
Gezdiğimiz sokakların…
Duvarına şiir yazdığımız kafelerin…
Onun gitmesindense benim gitmem daha mantıklıydı.
Onun benim yüzümden kendisini suçlu hissetmesini istemezdim.
Derdine bir dertte ben olmak istemezdim. Yolundan çekilmeliydim diye
düşünüyordum. O benim dünyamdı, o olmadan yaşayabilir miydim? Ama ben onun
dünyası değildim. O ben olmadan yaşayabilirdi.
-
Gitmek
sana değil bana farz. dedim.
Nasıl sevdiğimi anlamıyordu… Nasıl sevemeyeceğimi
düşünüyordu, nasıl yapamayacağını benimle, nasıl konuşamayacağını… Onun aklının
bir çengele takılan balık gibi bana takılı olmasını istemiyordum. Yolunu
açmalıydım. İstediği gibi hareket etmesini sağlamalıydım. İçim paramparçada
olsa ona bu iyiliği yapmalıydım. Hem zorla mı sevdireceğim kendimi?
-
Ben
gideceğim sen değil! dedi. Duymadım bile. O kadar uzaktı ki bana.
Gözyaşlarımı görmüyordu, feryadımı, figanımı…
Hiçbir şey olmamış gibi konuşuyordu.
Kulağımın sağırlaştığını anlamıyordu.
Gözlerime bakıyordu.
Kör olduğumu görmüyordu.
Bir insanı silahla vurmayın. Çok sevdiğiyseniz eğer
gidin sadece onun hayatından.
Kansız ve temiz bir ölüm istiyorsanız alın size.
Müthiş bir sancı yaymak istiyorsanız bundan iyisini
bulamazsınız.
-
N’oldu?
dedi.
-
Hiçbir
şey! dedim.
-
Sustun
ama!
O kadar yaşam doluydum ki onunla bu yüzden can
çekişmem uzun sürüyordu. Bir ishak kuşu ötüyordu. Işıklar bir bir sönüyordu.
Sesler kesiliyordu yavaş yavaş… Onun olmadığı bir kalbi ben söküp çıkarttırdım
göğsümden. Onu sarmayacak olan kolları kesip atardım. Ona dokunmayacak olan
parmakları kırardım.
-
Kimse
durmaz yanında senin. dedi. Kimsemdi,
bunu bile bilmiyordu. Herkesi
silmiştim hayatımda, kimsem olmuştu.
O konuşuyordu ama ben artık bende değildim.
Bağrı ateşteydim, kalbi taştaydım, ömrü
beleşteydim.
Öyle bir sustum ki cümle âlem suspus oldu.
Çiçekler soldu, dikenler uzadı.
Yaz bitti, kış başladı.
Zamanın ve mekânın üstündeydim.
Kahrın ve hüznün tam ortasındaydım.