Dokunduğu her şey siyah
Yere doğru uzattığı sopasının ucundaydı dünya
Simsiyah...
.
Böyle doğdu o tercihi yoktu
Işığı bükülmüştü bir kere yırtılmıştı
Olasılığın merhametine doğru yuvarlanırken
Zavallı kırık kanatlı bir kuş gibi
Uçma yetisini kaybetmişcesine
Gözleri boş bir sayfa misali körelmiş
Sanki karanlıklarda boğulma vakti gibi sebepsizce
Onun doğum anına denk gelmişti...
.
Önce ellerini bulamadı doğduğunda
Sonra onları yumruk yaptı korkuyla
Elleri üşüdü göz bebeklerinde...
.
Büyüdüğü zaman çoşkulu bir karınca oldu
Nerede bir ışık varsa kucak açıp
Onu yakalayacak yaprak misali
koşturup durdu ...
.
Lakin onun için Işık hiç bir yer de yoktu
O yüzden Sadece karanlıklarla beslendi
Sağa sola doğru oynattığı,ince uzun
Ayaklarının ucuna doğru uzattığı sopasıyla
Kırık kanatlı bir kelebek gibi
Geriye doğru sürünerek
Tekrardan larva olmayı özlerdi...
.
Bir gün sopalı dünyası ile yürürken sokakta
Portakal kokulu bir kadın geçti yanından
Kimselere söyleyemedi ama
Gelincik çiçeği gibi kırıldığını hatırlıyordu
Bu simsiyah kadının kokusundan...
.
Yaşlandığında her şey hala siyahtı
saçları ağarmıştı ama siyahtı
Yaptığı omlet bile siyah
İçtiği beyaz şarap siyahtı
Evde siyah bir bıçağı vardı
Siyah soğanları hep onunla doğrardı
Güneşin ışıkları hep siyah olarak dokunurdu tenine
Ağaçların rengi siyah
Aynalar siyahtı onun için
Yaşadığı koca şehir karanlık bir bulut gibi siyahtı
Siyah bir sabunla yıkardı ellerini o yağmur da
Siyah damlalarla ıslanırdı...
.
Ölünce onu ilk defa
Beyaz bir kefenle sardılar
Baş ucunda ki beyaz bir mermer mezar taşı
Güneşin parlak ışıklarında göz kamaştırırcasına parladı
Şimdi ruhunda henüz döllenmemiş olduğu
Bu geriye dönüşte
Artık bütün renkleri vardı...
.
Şimdi samimiyetle düşünmeliyiz kendi şansımızı
Hayat ki bir danstan ibaret ise
Sadece kısacık bir dans
Bizler çoşkuyla dans ederken girişte
Onun karanlıkta yaptığı kendi başına
Müziği olmayan bir danstı işte...
.
Vedat DÜNDAR