Ah İstanbul
Herkesi bağrında saklayacak kadar
Büyük yüreğin
Her derdi kucaklayacak kadar
Dertli
Özlemleri sararken yaralarına
Sitemkâr
Acılara esrar
sürercesine
Sessizsin…
Ah İstanbul
Zenginlerin fink attığı mekânlara
Atılan ihtişam
Garibana haramdır ekmek kapıların
Taşından toprağından
Altın damlayan kalabalıklarda
Yine de
Kimsesizlerin kimsesisin…
Ah İstanbul
Ölümlere topraksın
Zincirlikuyu’da, Karacaahmet’de
Yaşayana zevk-sefa,
Acı ve
yaşam sarmalında
Kimler geçti sokaklarından
Kimler aşkına dilemma…
Ah İstanbul
Sokakların bir mahalle
Karınca misali kalabalık
Baharat kokarken Mısır Çarşın
Galata’dan asılan bakışlar
Çamlıca’da ayaklarına dolanır boğazın
Asya Avrupa arası iki kordon
Gözlerimiz nefessiz
Ah İstanbul
Eskilerinde yeşil siluetin
Şimdilerde beton yığınlarına denk
Ama öyle bir aşksın ki vazgeçilemeyen
Diyorum ki, yağsa bir yağmur da
Rahmetinde gezinsek
Kimsesiz yalnız şemsiyesiz…
Ah İstanbul
Sen acıktığımda balık ekmeksin
Doyduğumda Mehmet Efendi
Dikilitaşsın çay istediğimde
Florya’sın deniz suyunun özleminde
Osman beysin her kıyafetimde
Laleli’de ayakkabım
Çamlıca’da akşamsefamsın…
Ah İstanbul
Sekiz on beş vapurunda yolcu
Güvercin kanatlarında umutsun
Hatta Nimet Abla'nın önünde sınırsız hayal
Taksim'de ihtilalsin öteden beri
Ve her şeyden önemlisi
Herkesin sevgilisi
Sensin İstanbul…
Ah İstanbul
Ölüm kadar derinden seviyorum seni
Yaşam kadar renkli
Hatta nefesimi kesiyor ismin
Gelmişin ve geçmişin
Nefesiyle yüklüsün
Peygamberin kutsadığı şehir
Seni seviyorum
Sen beni
hiç bilmesen sevmesen de…
Adem Efiloğlu