Onu özlediğim vakit gökyüzüne bakardım ve içim aydınlanırdı. Güneşim olurdu. Karanlıklardan kaçıp sığındığım. Soğuklardan kaçıp ısındığım. Kimin sevdiği vardır böylesine günlük güneşlik?

Güneşe eşti bende.

O kadar muheteşemdi.

Kokusunu duymak istediğimde bahçeye çıkardım ve bahçedeki bütün çiçekleri koklardım. Çünkü onun kokusu bahçedeki bütün çiçeklerin kokusunun toplamıydı. Kimin sevdiği vardır böylesine güllük gülistanlık?

Cennet kokuluydu.

Sanki bir melekti.

Kuşlardan bahsederdi hep.  Özgürlükten… Mavilikten… Hiçbir kelimesi yoktu ki insana rahatsızlık versin, insanı üzsün, rencide etsin. İyilikten dem vururdu, güzellikten, aşktan… Yanımda olduğunda bu dünyanın en mutlu insanıymışım gibi hissederdim kendimi. İçimi sarardı bir örümcek ağı gibi onun sevdası. İlmek ilmek işlerdi. Nakış nakış…

Başkasına benzemezdi.

Eşsizdi bu yüzden.

Bahar günü eriyen kar suları gibi bir şeyler akardı kalbimde onu görünce. Meyveye duran çiçeğe benzerdi halim. Süt beyaz köpüklerde yıkanırdı ruhum. El değmemiş çiçeklerle bezenirdi kalbim.

Nimetlerin en güzeliydi.

Rabbe şükrümdü.

Yazmayı severdi, okumayı… Onun kaleminde kuşlar uçardı defterlerin arasında. Çiçekler açardı envaı… Kokular yayılırdı ıtır ıtır. Her kelimesi cana soluk olurdu, her cümlesi cana bahşedilen yaşam olurdu.

En güzel kelimeydi bana.

Dilimde düşürmediğim.

Onu özlediğim vakit bir kuş uçardı yüreğimden uçsuz bucaksız kırlara doğru. Kanatlarında sevda olurdu, soluğunda ateş… Giderdi yârin olduğu iklime. Bir günlük de olsa ömrünü feda ederdi aşk üzere. Canını aşk yoluna sunardı. Niyeti güzeldi. Vaslı… Aslında saklıydı aşk. Kalbinde. Süveydada.

İçimin her karışındaydı.

Kendimden ayrı bilmediğim.

Şimdi kışlarda konaklıyorum. İçim buz tutmuş. Kalbim. Bıçak vursanız kanım da akmaz. Hisler körelmiş. Yârin el ayak çektiği bir bahçede sararıp düşer can yaprağım. Savurur kurumuş canımı rüzgâr oradan oraya. İçimdeki rüzgâr daha şiddetli oysa! İçimdeki sağanak daha beter. İçimdeki sancı.

Can gibi çekildi benden bir gün.

Azrail’e lüzum kalmadı.

Yâr yokluğudur içine düştüğümüz çile. Sağımız da yok solumuz da. Önümüz de yok ardımız da.

Canımızın çekilmişliği bu yüzdendir bedenimizden. Rengimizin atmışlığı… Sesimizin kesilmişliği… Kahredişimiz kendimizi… Mahvedeşimiz.

                Göğüm güneşsizdir.

                Maviliğim manasızdır.

 

Yâri sevmesini en iyi bilen en çok çilesini çekendir. Harap edişimiz bundandır canımızı. Helak edişimiz. Yoksa biz de bilirdik uzaktan sevmesini. Gözyaşı dökmeden. Hikâyeden de olsa! Mahsusçuktan.

Şimdi ne kadar uçsa da kuşlar, ne kadar açsa da çiçekler, nafiledir.

Gönlüm bir tabuttur içinde sevgilinin olduğu.

İçim bir gözyaşı ülkesidir.

Ve sen bu gözyaşı ülkesinin başkentisin sevgili.

( İçim Gözyaşı Ülkesidir başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 28.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu