SEN BASGIN GELDİN
SIRTI GARA
Ağalığı
bir türlü elden bırakmayan, aklı-fikri av ve avcılıkta olan Tömür Abdulla
birkaç dönüm tarlayı ekip biçmeye erindiğinden her yıl Balığın, Gara lakaplı
oğlu Isganı kendine çiftçi tutardı. İkisi de lafa gelince baba, çalışmaya
gelince boş ver kişilerdi. Sal arabasına yükledikleri sapları harmana
götürmek üzere tarladan yola çıktılar ki karşıdan sap yüklemeye tarlasına
giden Şamlı oğlu Mehmet Ağa ile iki oğlu Alim ve Irık’la burun buruna
geldiler.
Gara, ani bir hareketle onlara
arabalarını durdurmalarını işaret etti. Daha selam verip alınmadan, hal hatır
dahi sormadan sanki önemli bir şey olmuşcasına “sapın, saçmanın sırası mı
Memmed ağa,
emmiyin oğlu Cılk Ali ölmüş, daha ne duruyonuz, sona eller ne der, köye
dönünsane ”.
Mehmet ağa gerisin geriye kör
Pişman köye dönerken “Allah Allah biz harman yerinde nasıl duymuyok,bunlar
tarlada nasıl duyuyorlar, bu işte bir iş var amma her neyse” dedikten sonra
eli tütün tabakasına gitti ,
“ Nasıl Abdullah dayı, adamı
tarladan köye bomboş savmak, ona hendek sağdırmak nagadar tatlı daalmi?” derken Gara Isganın keyfine
diyecek yoktu. Atları kırbaçladı.
Abdulla dayısı, olanları şaşkın şaşkın izlerken Garaya karşı içten içe öfkelense de bunu ona belli etmemeye çalışırken yinede onu ikaz etmekten geri kalmadı “bir gün bu yaptıkların bir başka zamanda hatıl da önüne gelirse ben garışmam haaa Gara Isgan ım” derken bıyık altından gülümsemeyi de ihmal etmiyordu.
Gara ilk hanımından ayrılınca Karıncalı köyünden evlenmişti. İki kaynı ablalarını her ziyarete köye gelişlerinde bir türlü köylerine dönmek bilmiyorlar, Karacaören'de on on beş gün kalıyorlar, gezip tozuyorlar, zaten geçimden aciz bu aileye aileye yük olduklarının farkına bile değillerdi. Gara bu durumu hanımına belirtmeye çalışıyor, o anki suratının ekşimesinden hanımı her şeyi zaten anlıyordu.
Hamidin Omar eski söförlerden mesleğinin çoğunu Ankara da taksicilik yapmakla geçmiş olan Aytekin ağabey isiyle ortak bir kamyon almışlar nakliyecilik yapıyorlardı. Bunun yanında canlı hayvan alım ve satımı yaptıklarından bir ayakları da şehirde ve hayvan pazarında oluyordu.
Kendilerine hayvanların
bakımında getirip götürmede çoğunlukta Balağın Gara, yerine göre onun işi
çıkarsa Güccük Gara'nın oğlu sırtı Gara Mustafa yardımcı oluyordu. O günlerde
Balağın Garanın kayınları köyde misafir kaldıkları için “onlara ayıp olur” diye
yalnız bırakmak istemediğinden Aytekin ve Ömer ağabeyine yardıma gidemiyordu.
Kayınlarından iyi den iyiye bıkkınlık getiren Gara onlardan kurtulmak için Ömer'in yanına akıl almaya gitti. Sağdan soldan laf etseler de çevrenin kalabalığından derdini ona bir türlü anlatma fırsatı bulamıyordu. Herkes kendisine “ iyi ki geldin Gara, Çolak Abbası Gadir Kaan evine nasıl süzmeye saldın, hele şunu anlat da az gülelim” bir başkası “Gırım Osman'ı nasıl batırdın” gibi soru yağmuruna tutuyordu. Aradan bir müddet sonra aradığı fırsat eline geçti.” Aman Ömer Ağabey gulun kölen olayım
başımda şöyle şöyle bir hal var, beni bunlardan kurtarın…” Az düşünüyormuş gibi yapmacık bir tavır takınan Ömer “ooo o iş golay, sen bizi gönülle biz de seni bu dertten kurtarırız, kayın babanın adı ney?” Gara acelece “adı falan”. Ömer,”bu hafta sen pazara gitme Gara, senin yerine Sırtı Gara bizimle gitsin ki yapacağımız plan boşa çıkmasın…”
Hayvan pazarına gidenlerin
dönüş saatine yakın bir vakitte Gara, gezelim bahanesiyle kayınlarını yanına alıp köy
meydanına indiklerinde Karakuş Kamyon’da onların yanında korna çalıp durdu.
Müşteriler arabadan inerken, “Vah, tüh, o nasıl dövüştü, adamı ne kadar
dövdüler” diye ortaya konuşan Ömer, çevrede toplananların dikkatini çekmeye
çalışırken açık vermesin diye Balağan Gara'ya da çaktırmadan kaş atıyordu.
Meraklının biri oradan hemen atıldı.
- Hayırdır Ömer! Ne dövüşü? Kim kimi dövmüş?
- Vallahi Ahmet ağa şaardeki hayvan
pazarında Karıncalılar ile Yağmurlular birbirine girdiler, Karıncalı bir adam
çok zopa yidi, ambulansla hastaneye…
Lafı ağzında yarım kaldı. Gara'nın kayınlarından büyüğü,
- Kimmiş, adı neymiş ağabey, elini ayağını öpüyüm çabuk söyle.
Plan gereği Sırtı Gara adeta zembelek ten adeta boşanırcasına falan oğlu
felanmış…….
Balağın Gara'nın iki kaynı
aynı anda, “Aboov, abooooov, babam, bu babaaaaaam”diye bağırarak Daşlı Gedik denilen dağın tepesini dizlerine vurarak aşarlarken, olaylara gülmekten kırılanlara da enişteleri Balağın Gara önceden söz verdiği göz
aydınlığına Hafız’ın dükkanından aldığı sadrazam sucuğunu dağıtıyordu.
Sırtı Gara'nın ( Mustafanın
sırtı zenciler gibi siyah olduğundan bu lakabı köylü takmış) babası Güccük
Gara (Süleyman Kara kuru biri olduğundan bu lakabı köylüleri takmıştır),
kardeşi Mustafa Çanakkale Savaşında şehit düşmüş, kendisi de Kurtuluş
Savaşı’na katılmıştı.
Bulunduğu yerde beş yada on dakika dan fazla oturamaz, yıllarca çare bulamadığı
bu sıkılma hastalığından dolayı gitmediği doktor, hoca kalmamıştı. Köy köy
dolaşır, gittiği yerlerde savaşlarda başından geçenleri anlatır, bazen onlara
türkü bazen ağıt söyler, dinleyenlerine hoşça vakit geçirtir, akşam namazından bir kaç dakika önce ancak evine gelebilirdi. Şakacı köylüleri onu gördükleri her yerde,
“Duyduklarına göre savaşta kardeşi şehit düşene ya da savaşa katılanlara
devletin para yardımında bulunacağını” söylüyorlardı. Bu şaka günlerce,
aylarca sürerken Gara Dayı’nın kafası karışmaya başlamıştı. Öyle ya; durduk
yerde bu laf çıkmaz, ateş olmayan yerde duman tütmezdi. Bir gün Kırşehir de PTT de çalışan damadı Cafar köye kayın babası Gara Dayı ve kaynanasını ziyarete gelir. Laf lafı açarken laf
döne dolaşa devletin para dağıtacağına gelir dayanır.
Gara Dayı, “oğlum bunun aslı, nesli nedir?
Bunu hemen araştırıp, bana haber salda kafamdaki bu böcük gitsin sana zahmet”.
Damadı, “Vallahi kayın baba ben böyle bir şey duymadım, ama öğrenirsem
köylülerin le sana haber iletirim” der
Şehre giden damat araştırır, soruşturur böyle bir şeyin olmadığını öğrenir. Haber salmak için şimdiki Çaçabey camisinin ilerisindeki araba durağında köye yük ve yolcu taşımaya müşteri bekleyen Hamid'in Ömer ve Balağın Gara'ya rast gelir. Pazardan kayın babam ve horantası yesin diye aldığı sebze ve meyve dolu fileyi onlara teslim ederken; maaş işinin aslının olmadığını, dolayısıyla kayın babasının boş hayale kapılıp ümitlenmemesini salık verir. Köye vardıklarında Ömer, kamyonu Aytekin'le garaja çekerlerken Balağın Gara da, Cafar'ın verdiği fileyi Gara Dayı'nın evine götürür.
Selam ve hoş beşten sonra,
“Müjdemi isterim Gara Dayı! Senin para işin olmuş, artık devlet seni maaşa
bağlamış, hatta ilk maaşını damadın Cafar parayı Ömer'e teslim etti, git
ondan al” diyen Balağın Gara oradan ayrılırken hendek sağdırmanın zevkini
kahkahalarla yaşıyordu. Gara Dayı, sevinçle soluğu Hamid'in Omar'ın evinde
aldı. Çayları höpürdetirlerken aklı fikri para daydı. İhtiyaçları vardı. İşi
fazla uzatmadan parayı istedi. Ömer Balağın Gara nın başına ördüğü bu çorabın
derdine çareyi bulmada zorluk çekmeden Allah vergisi hazır cevaplılık la “Vallahi Süleyman
ağa ben belki düşürürüm diye parayı Danacının Hayrullah'a vermiştim, paran onda, git al”.
Gara Dayı, Hayrullah'ın
kapısını çaldığında elinin boşa çıkacağını bilemezdi. Hayrullah da, onu Apoon
Nahat’e havale etti. Soluk soluğa kalan Gara Dayı, zor kötek nefes aldığından
dolayı Nahat’e meramını anlatırken güçlük çekiyordu. Nahat adamla eğlenmeyi
pek beceremezdi, başını bir sağa, bir sola çevirdi, ne desin, nasıl Güccük
Gara'yı başından savsın.
“Süleyman ağa; ben parayı bacanağım Alooon Dağıstan'a evi sana benden daha yakın diye vermiştim paran onda git al”, derken utancından yere bakıyordu.
Gara Dayı'nın yürümekten ayağına kara su inmişti. Nasıl olsa Dağıstan ev komşusuydu. Parayı ondan alır almaz hemen evime varıp yorgunluğumu gideririm diye iç geçirip tekrar yola düştü. Dağıstan bu işin şaka olduğunu Gara Dayı'ya diyecek oldu diyemedi. Oda yapı olarak adamla eğlenmeyi beceremezdi, ezile büzüle işi Aytekin'e havale ederken komşusu ile göz göze gelmemeye çalışarak
“ Ben parayı Aytekin'e teslim ettim”, diyerek ahırda hayvanlara yem dökeceğim bahanesiyle oradan kaytarması bir oldu.
Aytekin, Gara Dayı'yı
görünce şaşırır gibi oldu. Adamın yorgunluğu diz boyuydu. Atlatmasına
atlatacak, ondan kurtulacak, ama içindeki yalan sevmezlik daha baskın geldi.
- Süleyman ağa yıllarca beraber komşuluk yaptık, seni severim, doğruyu
söyleyecek olursam aslında böyle bir şey yok. Bütün bu dümenler Balağın
Gara'nın uydurmasıdır.
Gara Dayı o an bütün yorgunluğunu unutmuş kendisine oynanan bu oyunu hazmedememişti. Olayı hanımına tek tek anlatırken ağlamamak için kendisini zor tutarken onları dinleyen bıyıkları henüz yeni yeni terleyen oğlu Sırtı Gara Mustafa, “Baba sen üzülme ben bunun ahını Balağın Gara'dan alırım” diye kendi kendine söyleniyordu
Olaydan bir ay ya geçmiş,
ya geçmemişti. Sırtı Gara, Balağın Gara'ya Fedaker'in kahvesinde rast geldi. Sanki
olanlardan hiç haberi yokmuş gibi davranıp işin ucuna az buçuk heyecan
katarak
“İhsan abi, ellam senin bir şeyden haberin yok. Ben şimdi Bozlapa'dan
(Boztepe) dayım gili ziyaret edip geldim, enişten Memiş'in evi ağıt tufan sen
burada ne savsaklanıyon.” Balağın Gara Sırtı Garadan dokuz on yaş kadar
büyüktü, onu belki çocuk gördüğünden babasına oynadığı oyun kendi aklında
yoktu ki onun aklında olsun da intikam
alma yoluna gitsin. Karşısındakine az buçuk heyecanla
“Hayırdır Mustafa, eniştem de, bacım da bir şey mi var” diye sorular soruyordu.
Birden telaşlanmıştı, bu yüzden ne yapacağını bilemiyordu. Bu telaşla
siyah yüzü hepten karardı “Mesele nedir Mustafa, bacım gilde bir yaramazlık mı
var” Sırtı Gara, “sakin olursan söylerim durum vahim,
enişten Memiş'in benzinliği patlayıp yanmış, her yer simsiyah. Bacın ile
enişten ölmüş”.
Daha Sırtı Gara'nın lafı bitmeden Balağın Gara Boztepe'yi yağan yağmura aldırmadan koşarak bulmuştu bile. Boztepe'ye varınca öyle bir şey olmadığını gören Gara, kimseye bir şey demeden gerisin geriye Karacaören'in yolunu tutarken, “Tömür Abdulla dayımın didiği çıktı, yaptığım hatılda önüme geldi” diyerek iç geçirdi
Utanma duygusuyla köye ağır
ağır dönerken köy girişindeki köprü üzerinde kendisini dört gözle bekleyen
Sırtı Gara'yı gördü. Sırtı Gara zafer kazanmış bir kumandan edasında bir
müttet kendisini seyretti. Balağın Gara utancından yere bakıyordu. Yaptığı
çok ayıptı. Özür dilercesine “Sen benden baskın geldin gardaşlık gel bir
öpüyüm, helal olsun sana”dyerek utanç terlerini sildi.Evinin yolunu tuttuğunda “Ula ben seni
kayınlarından kurtardım, senin babama yaptığın ayıp değil mi?” diyen Sırtı
Gara'nın sesini duymuyordu bile.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR 26 01 2012
Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.
Önemli not. Yazı başındaki rumuz kapanan Çağdaş gazetesinde önceleri öykülerim yayınlanırdı ona aittir. Silemiyorum.