Fatih zeki ve çalışkan bir öğrenciydi. Her gün düzenli bir şekilde derslerine çalışır, ödevlerini yapardı. Anlamadığı bir konu olduğunda sormaktan çekinmezdi. Çünkü bilginin, öğrenmenin anahtarının soru sormak olduğunu babası ona öğretmişti.
Mayıs ayının hafif yağışlı bir günüydü. Dışarıda temiz bir hava vardı. Biraz sonra yağmur kesilmiş, güneşin gülen yüzü görünmüştü. Gökkuşağı, dünyanın özlediği rengârenkliliğin tebessümü gibi Fatih’e bakıyordu. Renkli gelinliğiyle kendisini süzen kıza gülümseyerek okula doğru ilerledi.
Tam okula gireceği sırada kolundan tutan bir el hissetti. Heyecanla dönüp baktığında arkadaşı Selim’i gördü. Selim, Fatih’in kolundan tutarak çekti. Ona; “Fatih gel bugün internet kafeye gidelim. Orada çok güzel oyunlar, bilgiler var. Beraber eğleniriz” dedi.
Fatih ilk önce bu teklifi reddetti. Fakat arkadaşının ısrarları ve “bir kereden bir şey olmaz” demesi üzerine, onunla birlikte okuldan ayrıldılar.
Selim’in sürekli takıldığı kafeye giderken, Fatih’in babası onları gördü. Arabayı durdurdu. Onları takibe etti. İnternet salonuna girdiklerini gördükten sonra oradan ayrıldı.
Selim ile Fatih internet salonuna girerek zamanı öldürerek, başarıyı tepeleyen bilgisayarlara gömüldüler. Vaktin nasıl geçtiğini fark etmediler. O sırada okul çıkışı oraya takılan bir arkadaşları içeriye girdi. Fatih’i orada görünce şaşırdı; “Vay bizim çalışkan çocuk ta buralara gelirmiş” diyerek Fatih’le alay etmeye başladı. Fatih okulun dağıldığını anlayınca hemen toparlanıp evin yolunu tuttu.
Eve giderken iç dünyasında melekle şeytanın savaşını dinliyordu. Melek; “ Bu yaptığın davranış çok kötü, sana güvenen insanlara haksızlık yapıyorsun. Böyle yaparsan başarı merdivenlerinin basamaklarını kırarak aşağıya düşersin” diyordu.
Buna karşılık şeytanın sesi bahar meltemi gibi yumuşacık ve nefsin hoşuna gidecek tondaydı; “Niçin kötü olsun? Bu da çocuk değil mi? Onun da eğlenmeye, oynamaya hakkı yok mu? “ diyordu.
Bu tsunami dalgalarının gelgitlerinde Fatih eve vardı. Ama her günkü neşesi yoktu. Gözleri suçluluk bulutlarının yığılması sonucu kararmış gibiydi. Annesi oğlunu hiç böyle görmemişti. Ama sesini çıkarmadı. Kendi haline bıraktı. Fatih üzerini değiştirdikten sonra; “Anneciğim izin verirsen biraz sahilde dolaşmak istiyorum” dedi. Annesi bunun oğluna iyi geleceğini düşünerek izin verdi.
Güneşin ışınları denizde yansıyordu. Martılar gözlerine kestirdikleri balıkları avlamak için denize keskin dalışlar yapıyorlardı. Dalgalar hırçın boğalar gibi kayalara saldırıyorlardı.
Fatih bunları seyrederken yüreğindeki tsunamileri engelleyecek dalgakıranlar arıyordu. Ama hayır yoktu… Güneş yorulup ta evine uyumak için çekilirken etrafı hafif bir kızıllık kapladı. Eve dönme vakti gelmişti.
Babası eve gelmişti. Annesi de yemeği hazırlamış sofrayı kuruyordu. “ İyi akşamlar anne, baba” diyerek lavaboya giderek elini yüzünü yıkadı. Sessizce gelip sofraya oturdu.
Yemekten sonra dua ettiler. Babası, Fatih’i yanına çağırdı. Ona; “Oğlum, bugün güzel bir hikâye okudum. Onu sana da anlatmak istiyorum” dedi.
Akrebin birisi dere kenarında dolaşıyormuş. Onu gören bir kurbağa; “ Akrep kardeş ne geziyorsun? Bir derdin mi var?” demiş. Akrep; Kurbağa kardeş, karşı kıyıya geçeceğim, ama yüzmesini bilmediğim için oraya gidemiyorum” demiş. Bunun üzerine kurbağa; “Üzülme akrep kardeş. Atla sırtıma seni karşı kıyıya geçireyim” demiş. Akrep kurbağanın sırtına binmiş. Kurbağa da yüzmeye başlamış. Ama yolun ortasına gelince kurbağayı sokmaya başlamış. Bunun üzerine kurbağa; “Ne yapıyorsun akrep?” demiş. Akrep de; “Ne yapayım kardeş birini gördüğümde sokmadan, zehirlemeden duramıyorum. Huyum bu” demiş. Kurbağa da; “Akrep kusura bakma ben de suyu gördüğümde dalmadan duramıyorum” diyerek suya dalmış. Akrep de boğulmuş.
Bak Fatih’im, arkadaşlarını akrep gibi zehir akıtanlardan seçersen, bir gün mutlaka seni zehirler. Kurbağa gibi dalacak suyun da olmazsa ölüm kaçınılmaz olur. İşte seni okuldan, derslerden uzaklaştıran ve kötü alışkanlıklara sürükleyenler kim olursa olsun akrep arkadaştır. Senin zamanını boş şeylerde harcatanlar, sigaraya alıştıranlar akrep arkadaştır. O tür arkadaşlardan kesinlikle uzak durman gerekir. Çünkü bunlar farelere de benzer. Yalnız akrep arkadaşlar zamanını kemirerek seni gayesiz bir hayat sürükleyerek zehirlemeye çalışırlar.
Bu sözler, Selim’le geçirdiği saatlerin, gözünün önünden geçmesine sağladı. Babasının bu sözleri kurbağanın suyu gibi geldi. O akşam yatmadan önce akrep arkadaşlardan uzak duracağına kendi kendine söz verdi.
( Akrep Arkadaş başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 25.03.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.