Karnı çok açtı. Saat akşam sekiz geliyordu. Acele atıştırıp arkadaşları ile buluşacaktı. Yer trafo kulübesiydi. Arkadaşları onun evinin yerini bilmiyordu. Gerekte yoktu. Buluşacakları adres manalı geldi Tijen’e.
Gerilim dolu bir kulübe. Yılbaşı da öyle değil miydi. Onca geçen günlerin, ayların bir günde üzerlerinden tehlikeli bir şekilde, alkol ile üzerlerinden atılmıyor muydu. Trafoda öyleydi. İçinde elektrik olmasa üzerine, ölüm tehlikesi işareti koymazlardı.
Tijen buzdolabını açıp yiyebileceği kıymayı çıkardı. Onu soğuk soğuk ekmek arası yaptı. Soğumuş çayın deminden bardağına biraz kattı. Üzerine çeşmeden su alıp cezveye boşalttı. Ocağa koydu. Ekmek arasını yerken çay ısınmaya başlamıştı.
Cep telefonu uyarı yaptı. Whatsapp grubunun mesajıydı. Yazan Cenk’ti. “Naber kanka . Kuyuya mı düştün. Niye gelmiyorsun. Burada seni ot gibi bekliyoruz.”
Tijen “Kanka atıştırıyordum. Şu an son lokmamı yedim. Keyif çayı içip hemen geliyorum.”
Cenk “Bak sen, bir de çay mı içeceksin. O çay sıcaktır. Beş dakika da ancak içersin. Bizim beş dakika daha beklemeye tahammülümüz yok. Hava soğuk. Donuyoruz burada be.”
Tijen gayet sakin “Kanka çayı şimdi bardağa kattım. Şekeri atıyorum. Ve karıştırıyorum. Sonra çeşmeden az bir su döktüm. Artık çay o kadar sıcak değil. Tam kıvamında. Bilemedin dört dakikada oradayım.”
Cenk “Oğlum kanka çay dedin de benim de çay krizim geldi. Şöyle tavşan kanı çay olsa da içsem.”
Tijen “Onu bara girdiğimiz de içelim. Şimdi sizi trafonun yanında bulamazsam vardiya adamı olurum.”
Cenk “Kanka ömür adamsın. Diye yazdı. Ekledi. Hiç barda müzik ve alkol içilen yerde çay sunulur mu. Sana tuhaf gelmeyebilir. Ama barmen bunu duyarsa sana ‘kafan iyi mi senin’ der. Hadi bekletme bizi. Az ileride bir büfe var. Yanında otomatik aletten çay alacağım.”
Tijen “O yeri biliyorum. Şimdi artık oraya gidebilirsin. Tanıdık bir yer orası. Nerede olduğunu bulmak zor olmayacak. Dedi ekledi. Canan, Filiz, Emine oradalar mı?”
Cenk “Hepsi burada. Neden kızları soruyorsun da hem cinslerini sormuyorsun?”
Tijen “Tövbe tövbe. Diye söylendi. Bu Cenk adamı verem eder. Gazete muhabiri gibi. Her çıkmaza giden sorular soruyor.” Diye konuştu. Sonra Cenk’e cevap vermek için yazdı. “Cenk hatırlattığın iyi oldu. Okan ve Atilla da orada mı?”
Cenk “Hepsi burada. Alemler senin teşrifini bekliyor.”
Tijen “Ne o dini film ağzıyla konuşuyorsun. Hemen geliyorum. Aha evden çıktım. Şimdi sokakta yürüyorum. Sizi şu an gördüm.”
Cenk cep telefonundan kafasını kaldırıp baktı. “Tijen çok çabuk geldin. Yoksa evdeyim deyip bize doğru mu geliyordun?”
Tijen “Aynen öyle. Ben sinir harbini çok severim. Ama siz hala asık suratlı olmayı nasıl beceriyorsunuz. Size sürpriz yaptığı anlamış olmalısınız.”
Araya Filiz girdi. “Tijen’ciğim tatlım benim. Sence insan arkadaşına böyle bir sürprizi reva görür mü?”
Tijen “Neyse fazla dırıldanmayalım. Gelin ilerideki kafede biraz oturup çayımızdan içelim.”
Cenk “Ya bara biletleri tükenirse. Bar doldu mu içeriye kimseyi almıyorlar.”
Emine araya girdi. “Çocuklar benim bir fikrim var. Bu gecenin yarısını kafede yarısnı da barda geçirelim.”
Cenk “Bu bana uyar doğrusu. Zaten Tijen de barlarda özellikle yıl başı eğlencelerinden tırsıyor. Ya teröristler içeriyi tarasa diye. Öyle değil mi kanka?”
Tijen “Teröristlerin saldırma trendi var son yıllarda. Bence bara hiç girmeyelim. Kafede de eğlence olur. Hem orada içki içmekte var.”
Filiz araya girdi. “Tijen bana sözün var. Birlikte müzik eşliğinde dans edeceğiz.”
Tijen “Onca insanların gözleri önünde yalnızca sen ve ben öyle mi?”
Filiz “Neden olmasın. Kafeye biraz medeniyet getirmiş oluruz.”
Kafeye gelmişlerdi. İçeri girdiler. İçerisi çok kalabalıktı. Ama yine de oturacak yer buldular. Kafenin içine doğru ıssız bir köşede. Sağlarındaki ve sollarındaki masalar boştu. Ama gürültü yine de onları konuşurlarken engelliyordu. Bağırarak konuşmak zorunda kalıyorlardı. Fondaki müziğin desibeli hat safhadaydı. Garson gelmişti.
Garson ne içeceklerini sordu. Tijen konuştu. “Bize küçük boy dört adet viski getirin.” Dedi. Garsonun gidip gelmesi kısa sürdü. Garson bekliyordu. Tijen ve Cenk ceplerinden eşit miktarda para çıkardı.
Cenk “Sok onu cebine Tijen. Sen benim misafirimsin.” Dedi viskilerin parasını verdi.
Tijen “”Misafirler umduğunu değil bulduğunu yer kanka. Sen bu durumda yine benim misafirim olacaksın. Çünkü siparişin çeşidini ben belirledim.” Artık bağırarak konuşmuyorlardı. Fonda solo müzik çalıyordu. Tınılar sakin ve dinlendiriciydi. Jasmine Thompson ‘Mad World’u söylüyordu.
Filiz fırsatı kaçırmak istemiyordu. Tijen’in elinden tutup “Gel bakalım utangaç şey. Seninle biraz ayıp şeyler yapalım.” Dedi.
Tijen içtiği üç kadeh viski ile sekr olmuştu. Ayağa kalktı. Bakışları henüz keskindi. Cesareti vardı. Dans edecekti. Kafenin pistine geldiler. Jasmine Thompson eşliğinde ellerini birbirine kenetlediler. Mutlulukla dans ederek müziğe uydular.
Bakışlar bir anda onlara çevrildi. Tam müzik bitmişti ki dışarıdan bir patlama sesi geldi. İçeridekiler süratle ayaklandı. Dışarıya çıkmaya başladılar. Az sonra silah sesleri duyulmaya başladı. Kafenin patronu da dışarıya çıkmıştı. Tijen ve Cenk’in yanındaydı.
Patron “Yılbaşı bela başı. Gitti gencecik canlar.” Diye söylendi.
Tijen patrona doğru dönerek “Teröristlerin tuzağına düşmemek gerekiyor. Siz patronsunuz. Konuşma yapıp müşterilerinizi cesaretlendirirseniz moralleri düzelir.” Diye konuştu.
Patron “Bunu dediğin iyi oldu.” Dedi. Kalabalığa doğru yüksek sesle konuşmaya başladı. “Arkadaşlar bu teröristlere pirim vermemek için herkesi içeriye davet ediyorum. Şimdiden sonra masraflarınız bana ait. Haydi girelim içeriye.”
Müşteriler bu sözü duyunca korkularını bir anda üzerlerinden attı. İçeriye tekrar geçtiler. Bu sefer fonda Elvis Presley vardı. ‘Jailhouse Rock’u söylüyordu. Sert ve vahşi bir müziğin teskin ediciliği kimsenin belleğinden çıkmayacak cinstendi.
Tijen “Son anda kurtulduk.” Diye ha bire söylenip duruyordu.
Cenk ise “Son anda Elvis Presley” diye latife yaptı.
Tuna M. Yaşar