-
Senin uzaklarda güldüğünü göğün maviliğinden
anlıyorum. Bulutun beyazlığından…
Kuşların cıvıltısından...
Çiçeklerin kokusundan… Desene bana, var mı benim gibi seven seni? Sevdim mi
alabildiğine seviyorum seni. Doyasıya… Göğü göğsüme dolduruyorum. Baharı
gözlerime… İçim çocuk parkı oluyor seni düşününce: cıvıl cıvıl,ışıl ışıl…
-
Şiir gibi adamsın!
-
Öyle deme mahcup oluyorum.
-
Boyun şiir gibi, huyun… Bakışın, can yakışın da bile şiirimsi bir tat
var. Boşuna demedim
ben sana: “Şiir gibi adamsın.” diye.
-
Haddimi de biliyorum, acımı da…
-
Biliyorum.
-
Senin uzaklarda ağladığını da göğün kapalı
olmasından anlıyorum. Şimşeklerin
çakmasından,
rüzgârın esmesinden, yaprakların dökülmesinden, kuşların susmasından… Âlem kışa
dönüyor sen üzülünce, kurumuş dala ve çöle… O zaman anlıyorum ki göğsüme dolan
cehennemdir. Nefesimi kesen zehirdir. Geberesiye acı çekiyorum ve içim katran
karası oluyor seni üzgün görünce: yıkılası, yakılası…
-
Nasıl bir hissediyorsun beni böyle? Nasıl bir
yürektir taşıdığın sol yanında. Ve bu yüreğin
taşıdığı sevdanın
ağırlığını nasıl çeker muhatabı? Sana nasıl karşılık vereceğimi bilmiyorum.
Yeterli olacak kadar sever miyim, senin sevginin karşısından eksik kalır mıyım?
Binbir soru var seni sevmek üzerine aklımda. Nasıl ve ne kadar seveceğimi
bilemiyorum. Bildiğim senin beni çok sevdiğin. Bu da ister istemez beni hem
mutlu ediyor, hem de ürkütüyor. Senden az seversem diye.
-
Bir ressamın işi boyalarıyla ve fırçasıyladır.
Bir müzisyenin işi sesiyle ve sazıyladır. Bir
şairin işi ilhamıyla
ve şiiriyledir. Âşığın ise tek işi sevdalığıdır. Yani demek istediğim şudur:
Tek uğraşımsın, bundandır hissedişim seni. İster az sev beni ister çok sev…
İstersen hiç sevme… Buna bağlı değil benim seni sevişim. İçime işlemişsin
ezelden, mühürlenmişsin canıma. Bir koca çınarın toprağa kök salışı ve
kavrayışı gibi toprağı sana olan sevgim de her zerreme kadar kök salmış ve her
zerremi kavramış. Söküp atmak mümkün değil!
-
Nasip olur mu herkese böylesi bir sevilmek?
Şanslıyım ve bu yüzden de rabbime
şükrediyorum.
Bilsen nasıl da mutlu oluyorum ve nasıl
da kendimi zengin hissediyorum senin sevişinle.
-
Daim olsun mutluluğun, budur dilimde eksik
etmediğim duam, budur rabbimden senin
için
istediğim. Bir damla gözyaşına kurban ederim canımı. Bir hüzünlü söz yaşına
yakarım kendimi. Sen üzülme en sevdiğim şarkıdır dilimde. Sen ağlama en
sevdiğim arzudur yüreğimde. Bilirim kışın sonu yazdır, bilirim yazın da sonu
kıştır. Sende olduğumda kışın sonudur, sende olmadığım yazın sonudur.
-
Bir şey diyemiyorum. Sözlerinin büyüsündeyim. Her
bir satırını alıp göğüme mahya olarak
asmak
istiyorum. Her bir dizeni su gibi ezberlemek ve onları söylemek istiyorum.
Senin kelimelerinle mutlu oluyorum, cümlelerinle iyileşiyorum. Az kalıyorum ama sana. Kifayetsiz hissediyorum
kendimi
sana karşı.
-
Sen benim bu dünyadaki en çoğumsun. Hiç de az
görme kendini lütfen. Güneş kıvılcımdan
az olur mu?
Umman bir damladan eksik midir? Sen anlamlı ve bütün bir paragrafken gelip de
benim bir kelimemden mahcup olur musun? Lütfen…
-
Sen bana kıyamıyorsun bile. Üzülmemem için nasıl
da dil döküyor, kelime oyunları
ve anlamları
giydiriyorsun kuru cümlelerime. Sanki büyülü kelimelerinle bana yeni bir hayat
üflüyorsun. Canıma tazelik katıyorsun, aklıma zindelik getiriyorsun ve kalbime
oksijen oluyorsun.
-
Sus lütfen, yalvarıyorum sus! Sen sevilmek için
yaratılmışsın incinmek için değil! Mahcup
düşmek, baş
eğmek, göz yummak için hiç değil! Bırak ben seveyim seni ve öveyim. Sen
sevilmeyi hisset, övülmeyi… Yüzünü çevirme yeter benden. Gözünü kaçırma da,
kirpiğini yumma da kâfi…
-
Sen sevilecek adamsın inan! Hem de hiç israf
edilmeden, zayi etmeden bir saniyeni bile.
Bir ekmek
gibi sevilecek, bir su gibi aziz bilinecek adamsın.
Böyle sözleri
söylerdim sevdiğime tamam da ama bana söylenilmesine pek aşina ve alışık
değildim. Ne
yapacağımı bilemedim, ne söyleyeceğimi… Tuttum sarıldım sımsıkı. Yaşadığımı anladım
o an, kalbimin olduğunu… Onun saçlarına gözyaşlarımı döktüm yağmur niyetine.