BEN PAKET UMUYOM ZARİFEM !
Herif sen erdin mi?
Günler haftaları, haftalar ayları
kovalarken yazın sıcak günleri geride kalmış, yerlerde yaprakların gazelleri
uçuşurken insanlar da kış giyeceklerine bürünmeye başlamışlardı bile.
Sonbaharın yüzünü göstermesiyle
köylüler kış hazırlıklarına yiyecek, giyecek, yakacak tedarikiyle başlarlar.
Bağından, bahçesinden, tarlasından, bostanından elde ettiği ürünleri
dedelerinden, ninelerinden evvelden beri görüp bildikleri şekillerde
değerlendirirler.
Bağların bozumuyla üzümler
kaynatılarak pekmez yapılıp küplere doldurulur, evin sofasına (kiler)
tuluklarda peynir, küplerde turşu, yağ, arıstağa sızgıtlar asılırken düğ,
bulgur, yarma, un, yufka ekmek tereyağ, salça gibi adını sayamadığımız
yiyecekler yerli yerince konulurdu.
Eskiden köylük yerin kar yağınca
şehirle ulaşım irtibatı kesileceği için bu hazırlıkları yapması zaruri
ihtiyaçtı. Üzümler ve kavunlar hevenk yapılıp samanlığın arıstağında yerini
alırken karpuzlarda samanın veya sapın üstüne serilirdi.
O yıl çok bereketli geçmiş Yemliğin
Memmet her yıla oranla bu yıl biraz daha fazla mahsul almıştı. O küçük gözleri
adeta yatağına sığmıyor sevinçten fır fır dönüyordu. Diğer köylülerin aksine
bağını, bostanını daha erken bozmuş, az ama verimli tarlasını oğullarının da
yardımıyla erken biçip erken harmandan kalkmış, yeni tohumu tarlaya ekmişti
bile.
Artık eskisi gibi gözleri iyi
görmüyor, ayakları onu taşımak için desteğe ihtiyaç duyuyor, bırakamadığı pis,
nalet sigaradan dolayı da ciğerleri öksürüğe boğuluyordu.
Babasını kıt sat
hatırlıyordu. En son gördüğünde askerden köye bir kaç günlüğüne kaçak gelmişti.
Giderken kendisinden küçük iki erkek kardeşine, sonra kendisine, daha sonra da
anasına sarılıp ayrıldığını bir daha da babasından haber alamadıklarını emmi dayı ve akrabalarının
yardımıyla büyüdüklerini anlatırdı.
Yemliğin Memmet zamanla köyün güzel
kızlarından Zarife’yle görücü usulüyle evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı. Zarife
“erini ev eden” tutumlu bir kadındı. “O bu eve gelin geleli evin beti bereketi
arttı” diye kaynanası komşularına fırsatını buldukça gururla övünürdü.
Zarife kadın bir gün önceden
tandırı, unu, ekmek edecek kadınları ayarlamış, ertesi gün de ikindiye kadar
beraber tandırda kışlık için yufka ekmek yapmışlardı.
Vakit ikindiyi geçtiğinde
işi biten kadınlar evlerine gitmiş, tandır boşalmıştı. Zarife kadın bir gün
önceden hazırladığı keşkafı tandıra üzlüğü'yle koyduktan sonra diğer işlerini
bitirmek için kızı Fadime'yle oradan ayrıldı.
Akşam ezanı okunduğunda Yemliğin Memmet oğlu
Dursun’la beraber ahır'dı, samanlık'tı, inek'ti, danay'dı derken işleri bitirmişler
yorgun argın tandırda kurulan sofrada soluğu almışlardı.
Zarife kadın keşkafı üzlükten
kuşaneye (yemek tepsisi) döktüğünde ortalığı yemeğin buharı kaplarken mis gibi
kokusu da aynı anda etrafa buram buram yayılmaya başlamıştı bile.
Aradan bir müddet sonra
yemeğini yiyen çocukları sofradan sağa sola dağılmış Memmet ağa ile Zarife kadın tandırda baş başa kalmışlardı.
Zarife kadın iniliye tısılıya
yaşlılığın verdiği hareket kısıtlığı ile tandırın içini bir güzel külünden
temizledikten sonra tandıra bir iki kürek kadar kenarda duran közlü külü salıp
içine bir kaç patates gömüp kocasını tandıra ayağını uzatması için çağırırken
kendisi de yavaş yavaş tandıra ayaklarını uzattı.
Yemliğin Memmedin üşüyen
ayakları tandırdan gelen sıcaklıkla kendine gelmiş, haliyle vücudu da gevşemiş,
sigaranın birini yakarken diğerini de sarmayı ihmal etmiyordu.
Çenesi de açıldıkça açılmış, lafın
birini koyup diğerine başlıyor, gelmişten geçmişten konuştukça konuşuyordu.
Vakit bir hayli ilerlemiş gaz
lambasındaki gaz artık dibine doğru çekiliyordu. Kızı Fadime bir tepsi
içerisinde iki bardağa doldurduğu ekşili pekmez şurubuyla tandırdan içeri girip
yanlarına geldiğinin farkında bile değillerdi. “Buyurun şunu içinde yatın”
dediğinde karı koca daldıkları hayal aleminden irkilerek uzatılan tepsiye el
attılar.
Fadime kız baharın başlarında köyden akrabalarının oğlu olan Eşref’le nişanlanmıştı. O gün Eşref nişanlıya geleceğini haber salmıştı. Eşref’te aksi gibi bula bula bugünü bulmuştu. Her gün erkencecik yatan anası babası o gün tandırın rehafetinden bir an olsun yatağa gidip yatmayı asla düşünmüyorlardı.
Fadime tandırdan çıkıp beş on dakika oyalandıktan sonra tekrar oraya dönüp tepsi ve bardakları alırken ana ve babasına kızmanın verdiği tedirginlikle “haydi daha ne duruyorsunuz gayri yatınsane, bu saate kadar kaldığınız baki değil, gecenin bir vakti olmuş daha siz birbirinize doymadınız mı” deyi verdi.
Yemliğin Memmet şimdi yaşlandıysa
da zamanında “gençlik onun başında duman” değilmiydi. Kızının bu
tedirginliğinden meseleyi kavramış ama “gıcıklık olsun” diye “gızım biz
yatmıyoruz, sen git odana çekil yat” derken bıyık altından gülüyordu.
“Şüphe gerçeği doğrur” misali
kızından huylandı ya bir çıtırtı da duysa kulağını pür dikkat o yöne dikiyordu.
O anda tandırın pınarasından üstlerine ufacık bir çakıl parçası düştü. Zaten
deminden beri arada sırada oradan kulağına fısıltılı sesler geliyordu da o bunu
dışarıda esen rüzgarın sesi zannediyordu.
Sigarasından son nefesi çektikten
sonra bir diğerini saracaktı ki o an tütünün bittiğini boş tabakadan anlayınca
sesini damdakiler ine duyuracak şekilde “gördün mü bak Zarifem tütünümde bitmiş”
dedi.
Akşam yemekten sonra oğlu
Mustafa’yla damadı Eşiref kahvede buluşmuşlar, birer bardak çay içtikten sonra
da köyün içinde biraz dolaşmışlar fakat havanın soğuk olmasından dolayı
üşümüş'ler beraberce hem nişanlıyı görmek, hem de laflamak için eve gelmişlerdi.
Kapıda onları karşılayan Fadime daha ana ve babasının henüz yatmadığını söyleyince
onlarda dama çıkarak tandırın punara'sından olanları yerinde izlemek, yatıp yatmadıklarını öğrenmek amacındaydılar.
Gece ilerledikçe dışarıya sis ve pus
çökmüş göz-gözü görmezken hem kırağı, hem soğuk yüzünden kayın ve enişte ısınmak için sigaranın
birini yakıp birini söndürüyorlardı.
Babasının sigarasının bittiğini
duyan Mustafa bacadan aşağı bir sigara attı. Kucağına düşen sigarayı eline alan
Yemliğin Memmet hiç bir şey olmamış gibi gayet sakin bir vaziyet de onu tandırın
közüyle yakarken yan gözüyle de hanımı Zarife’ye bakmayı ihmal etmiyordu.
Zarife’nin gördüğü manzara
karşısında nutku durmuş kocasına aval aval bakıyor olanlara ne diyeceğini bilemiyordu.
Memmet Ağa durumdan haliyle
memnun kalmış, sigaradan bulmuşa dönmüşcesine keyifle durmadan dumanını içine çektikçe çekiyordu. Kendine az buçuk gelen Zarife kadın birden “bunca yıllık kocasının acaba kendisinin bilmediği olağanüstü özellikleri vardı
da niçin farkında olmamışım” veisine kapıldı.
Birden gözleri fal taşı gibi
açılan şaşkın kadın hayret dolu bakışlarla kocasını süzerken “yoksa sende mi erenlere karıştın Memmed'im(?)” deyip kocasının ellerini öpmeye başladı.
O an Memmet Ağa kendi kendisine öyle bir
keyif dalgasına kapıldı ki adeta hangır hangır gülmeye başlamıştı, fakat tutan
öksürük nöbeti onu bu zevkinden mahrum bıraktı.
Güccük boccadan bir damla içine su
çekip öksürüğü geçirdikten sonra yukarıya duyuracak ses tonuyla “Zarife’m bu
nedir ki, bir sigara ne oluyormuş, daha ben paket umuyom!...” dedi.
Mustafa ile Eşiref aşağıdan gelen
mesajı almışlar almasına da, değil bir paket sigarayı bulmak, aradan geçen süre
içerisinde içe içe bir teki dahi kendilerinde kalmamıştı.
Boş paketi erinip üşenmeden ve dışarıdaki kavurucu soğuğa aldırmadan punaranın
külüyle tıka basa doldurup ağzını tükrük'le yapıştırdıktan sonra punaradan Memmet ağanın kucağına düşecek şekilde aşağı doğru attılar.
Paketi daha Memmet Ağanın
açtığı avucuna gelmeden havada gören Zarife kadın olduğu yere yığılıp
kaldığında paket kocasının avucuna gelmişti bile.
Az sonra Zarife’nin gözlerini açtığını
fark eden Memmet Ağa büyük bir iştahla sigara paketini açtığında şok olma
sırasının kendine geleceğini nereden bile bilirdi ki. “VAAA PAKET DEN SİGARA YERİNE KÜL ÇIKTI
ZARİFE'M” diyebildi.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN KIRŞEHİR 19
11 2016 GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR