ISLAK SATIRLAR ( ruh suretlerinde kalbimin yelkenleri )
Ellerinde bir deste kağıtla girdi yaşlı adam. Fötr
şapkasından yağmur damlaları sızıyordu eski paltosuna. Yaşlı elleri hayattan
nasibini alırcasına nasırlı ve sertti. Sımsıkı tutuyordu sayfaları. İçten içe
korkuyordu. Yağmur daha şiddetlenirse dolma kalemle yazdığı tüm sözcükler yok olabilirdi.
Şemsiyesini de otobüste unutmuştu. ‘’Bu unutkanlık beni bitirecek’’ diye iç
geçirdi. Pantolonun paçaları çamur içinde kalsa da gözü sadece sayfalarını
görüyordu. Bu retro ruhu sarışın bir sekreter karşıladı. Sıcak sesi ile ‘’Hoş
geldiniz ‘’diyordu.’’Yahu kızım nasıl hoş geldim çamur içindeyim peçete, havlu
getir ‘’demek istese de utandı diyemedi.Büyük binalarda insanları kendine
benzetiyor diye düşündü.Yaşlı adam; Müfit bey’i görmek istiyorum’’ diye söze
girdi.Bu ay beşinci gelişiydi.Yine aynı cevabı almaktan korkuyordu.Sarışın
kadına dikkatlice baktı.O gülümseyen kadın bir anda taş kesilmişti.’’Müfit bey
çok meşkuller şu an ‘’diye kestirip attı.Halbuki telefon bile etmemişti
içeriye.’’Belli ki yine yol göründü’’ diye geçirdi aklından. Yine mi aynı sonuç
? Varizleri artık onu taşıyamayacak şekilde ağrı yapıyordu. Bu yayınevi
neredeyse gezdiği kırkıncı yayıneviydi. Halbuki çok güveniyordu yazdıklarına.
Tüm hayatı bu sayfalarda saklıydı ‘’ah bir de yayınevi sahibine
ulaştırabilsem’’ diye geçirdi aklından o zaman huzurla ölebilecekti.
Aslında hayatı boyunca o kadar farklı, ders alınabilecek
olay yaşamıştı ki hepsini genç ruhlara ulaştırmak istiyordu. En yakın arkadaşı
Fethi’ye her gün söylüyordu daha tavlaya başlamadan ‘’bu sayfalarda ruhum gizli
basılmadığı sürece ölemiyorum ‘’ Fethi’de hep bu sözlere kızar ‘’dur bakalım
daha kitabının kutlamasını yapacağız ‘’der. Kırk yıllık dostuna sahip çıkardı. Sekreter
kadın işi olduğunu başka bir zaman randevulu gelmesini söylüyordu. Ama bu yaşlı
adam ile ilgili bilmediği şey; bu dayanılmaz ağrılarla bir daha
gelemeyeceğiydi. ‘’Bak kızım’’ diye söze girdi. Eski bir öğretmendi sonuçta o
kadar öğrenciyi anlamıştı, yıllarca emek vermişti. Ilımlı bir ses tonu ile
derdini anlatabilirdi. Kalın camlı kahverengi gözlüklerini burnunun üzerine
düzelti.’’Beşinci kez randevulu geliyorum ama her seferinde beni kabul etmiyor.
Sadece içindeki sayfalardan birini okutacağım çok kısa sürecek ‘’dedi. Sekreter
kız bu içten bakışa dayanamadı.
Resmen sayfaları gösterirken elleri titriyordu. Gözleri
dolu dolu masadan kalkıp iç büroya doğru giderek gözden kayboldu. Artık ruhun
da bir umut ışığı hissediyordu Refik bey. Belki de hayatının bu son baharında
kuşlar yeniden uçacak, çiçekler yeniden açacaktı. Hep söylediği ‘’Ben gittiğim
de sadece yazılarım ve hatıralarım kalacak’’ sözleri gerçekleşiyordu. Umut ile
beklemeye başladı. Sekreter kızı tekrar göründüğünde ise yaşlı kalbi heyecandan
duracak gibi tekledi. ‘’Müfit bey sizi bekliyor ‘’ dedi sarışın sekreter
sevinçle haber getiren bir ‘’ulak ‘’misali…
Kocaman koridorlarda yürüyordu yorgun bacakları. Adım
adım umuda yürümekti aslında. Büyük bir kapıdan içeri girdi. Kocaman bir masa, büyük deri koltuklar her
şey fazlasıyla büyüktü.’’İnsan egosu her şeyi büyük ve lüks alıp sonra da beş
karış toprağın içine sağmaya çalışıyor ne garip ! ‘’ diye iç geçirdi. Müfit bey
ise masanın karşısında büyük camlı oda penceresinden dışarıyı seyrediyordu.Arkası
dönük pırıltılı takım elbisesiyle tam bir Dünya insanıydı işte kapitalizmin
pençesinde.. ‘’Çok vaktim yok ‘’diye
söze başladı. Bir yandan da kravatını düzeltiyordu.’’Ne hakkında yazıyorsunuz
? Bu aralar en çok aşk ve macera
romanları satıyor. Böyle bir şey değil ise hiç okumayayım bey amca ‘’ dedi
yüksek sesle. Sayfalardan bir kısmını ayırdı yaşlı adam ve yayınevi sahibine uzattı.
Sayfaları alırken bile memnuniyetsiz tavırları devam etti ‘’ Ama bu sayfalar
ıslanmış ‘’ diye söylendi yaşlı adama. Refik bey ise satırlarını okuyan bu
adama heyecan ile bakıyordu.Elini çenesine götürdü.Oradaki bir tutam emekli
sakalına bir türlü alışamamıştı. ‘’Ah muazzez burada olsa böyle mi olurdu ‘’
diye iç geçirdi. Kırk yıllık hayat arkadaşıydı,her şeyiydi.Öğretmenlik
zamanlarında bir gün ütüsüz, kirli kıyafetlerle öğrencilerinin karşısına
çıktığını bilmezdi.Çok iyi bir kadın ile evlenmişti.
Bu arada yayınevi sahibi Müfit bey, satırları okudukça
yüzü değişiyor ve farklı duygulara kapılıyordu. Kafasını bir ara kaldırıp yaşlı
adama bakarak ‘’nasıl yani bu hikayeyi ben biliyorum ‘’dedi.Anlam verememişti
olanlara.On beş sene önce kaybettiği babasının anlattığı hikayenin
aynısıydı.İki genç öğretmenin Anadolu’nun şark köylerindeki mücadelesini
anlatıyordu.Refik bey’de şaşırdı,anlayamadı genç adamın sözlerini. Yayınevi
sahibi genç adam heyecanla oturduğu makam koltuğundan kalktı yaşlı adamın
karşısında duran koltuğa oturdu.
Diğer sayfaları da okumak istiyordu. Okudukça kaybettiği
babasını satırlarda buluyordu sanki. Gözleri doldu belli etmeden kafasını
mutlulukla kaldırdı. ‘’ Bu hikayedeki arkadaşınızın adı Köy öğretmeni Salih bey
mi ? ‘’diye sordu. Yaşlı adam şaşkınlığını gizleyemedi. Gözlüklerini
düzelterek ‘’ee evet ‘’dedi. Tanıyor
musunuz ? Genç adam koltuktan kalkarak yaşlı adamın yanına gitti ve elini tuttu.
‘’Arkadaşınız Salih öğretmen benim Babam ‘’ deyiverdi. ‘’Yıllarca beni yatılı
kolejlerde okutabilmek için şark bölgelerinde görev yaptı. Hayatı boyunca hep
çalıştı 2001 yılında hastalıktan kaybettik ‘’ Gözleri dolmuştu uzun süre odaya
sükunet hakim oldu. Yaşlı adamın da gözünden yaşlar damladı ‘’Birlikte
geçirdikleri o kocaman macera dolu yılları anımsamıştı. Salih hep bahsederdi
oğluna özlemini ileri de kocaman adam olup güzel yerlere geleceğinden bahseder
dururdu. ‘’ Yayınevi sahibi Refik bey masasının çekmecesini açıp kağıt mendil
çıkardı. Gözlerini silerken bir yandan da Telefon ediyor, basım editörlerini odasına
çağırıyordu. Meğer aylarca görmek istemediği o yaşlı eller babasının hikayesini
taşıyordu…
17.09.2015
ALİHAN ALTITAŞ