SON’SUZ
Yalpalanmalarım başladı o gün
düşecekmiş gibi zifirinin içine.
Tüm gerçekliğin ortasında capcanlı
ama duysam kör, ama görsem sağır.
Öylece kalakalmışlığımı kendime haber verişim,
gelişin ile gidişinin ardalanışı,
ardın başının da sonunun da sana çıkmasından yorgun düşüşüm.
Bihaber olmaya biçare kalışım.
Sorsalar bir anlık,
bilseler bin yıllık
bir döngü arafta kalmış.
Sükut ile feryadın harbi
oysa galip ezelden
mağlup.
Evvel’e ördüğüm duvarın çatlaklarından sızanları
ellerimle kapatışım.
Yangın yerine benzeyen kalabalığın bıraktığı iz içimde,
küle dönüşmesine asla izin vermeyen parçam.
Huzurlu sabaha uyandığım son anın can çekişmesi,
yakılacak ağıdı kalmış bir tek geriye.
Düşlere ömür biçmiş yazgının mahcup oluşu.
Saklanan gül yaprağının heyecanı sinmiş sayfalara kokusundan
önce,
Önce sen kurumuşsun, sonra gül.
Bazı affetmelerin bir ömre denk oluşu.
Bazı affetmelerin bir ömre bedel oluşu,
olamayışı.
Birinin dünya bu kadar işte diye iç çekişi.
Henüz uyağını bulamamış
vakitsiz bir şiir yazışı.