SENSİZ GEÇEN İLK BAYRAM

Dışarıda bunaltıcı sıcak bir hava var,bayram havasından ziyade.
Güneş bulutların arasına saklanmış,yağmur yağdı yağacak.
Gözyaşlarım yağmur gibi içime aksa da,içim acıyor,içim yanıyor senin hasretinden...
Öyle yorgun,argın hissediyorum ki,günlerce uyusam,dinlensem geçer mi acaba diye,
geçiriyorum içimden.
Bir taraftan da yaşam molasız bir yolculuktur,kaldığın yerden devam et diyorum kendime.

Bu bayramda yalnız değiliz,Allah'a çok şükür...
Eskişehir'den oğlum,gelin kızım da geldi.
Sağ olsunlar bizi sevindirip,şenlendirdiler.
Her ne kadar mutlu etseler de,annesiz geçen ilk bayramımız olduğu için,buruk bir sevinç vardı içimde ve yeri hiçbir şeyle dolmayan bir boşluk!

Anne boşluğu...

Keşke yanımızda sende olsaydın diye,iç geçiriyorum...
Eskisi gibi yine öpsem,sevsem,koklasam seni,sen de ayıp diye yine itsen beni de,hiç aldırış etmesem.
Yokluğun her geçen gün biraz daha büyüyor,batan günle birlikte,hasretin dayanılmaz oluyor.
Bazen alıp başımı gidiyorum,bağrıma taş basarak,nereye gideceğimi bilmeden...
Bazen de evinden beni yolcu ederken çektiğim,camdan bakan resmine bakıp,
gülüşünle hayata tutunuyor,umutla sarılıyorum mavi düşlerime ve senin hayaline...

Bayramın ilk günü senle bayramlaşmak için,ailece geldik senin daimi mekanın kara toprağına...
Önce gülünü ve çiçeklerini suladık.Uzayan otları yolduk.
Okuduk,dua ettik anneme,babama,tüm tanıdıklarımıza,tanımadıklarımıza.
Belki duyarsın diye konuşmaya başladım...
Önce adını yazdığım baş tahtanı sevdim sen diye.
Haberler verdim sevin diye.
Dedim ki, " Anne Allah izin verirse Yavuz'un bir oğlu olacak ve küçük kızın da bu arada babaanne olacak.
Buradan sonra o çok sevdiğin,hasret kaldığın evine gidip bakacağız,ne var,ne yok,
sen rahat ol diye.Evini de merak etme,bizleri de.
Hepimiz iyiyiz Allah'a çok şükür. "dedim ve oğlumun yufka yüreği daha fazla dayanamadı.
"Hadi gidelim annecim" dedi ve koluma girdi,sessizce ayrıldık annemden;derin duygular arasında,mahzun,boynumuz bükük ve içimiz kan ağlayarak...

Arabayla Karlık Mezarlığından bayır aşağıya indik.
Mahallemizin ıssızlaşan dar sokaklarından geçerken,ne sohbet edip oturan kadınları gördük,ne cıvıldaşan çocukları...

Mahallemizdeki güngörmüş,yüzü gülen şen şakrak evler;şimdilerde bakımsız,
viran olmuş,kimsesiz,öksüz gibi.Kırgınlıkları sükutta saklı,suratlarını asmış,dilleri lal.

Güne sanki gecenin hüznü çökmüş gibi...
Benim içim de,hazin bir hüzünle kuşatılmış gibi...
Ya mahallemiz...
Dünkü çocuğa küsmüş gibi...

İşte geldik cin aralıktaki evimize...

Önce her zaman bir kanadı açık olan cama baktım,kapalı.
"Anne anne"diye seslendim,hiç kimsecikler yok!
Ne perdeyi aralayan,ne pencereyi açan yok!
Annem bir araba sesi duyunca camdan bakardı,gelen bizlerden biri mi diye.
Sevinç içinde gülen bakışını aradım,bulamayacağımı bile bile.
Eşim,gelin kızımla birlikte,evimizin hemen karşısındaki parkta,banka oturup,baba kız sohbet ediyorlar...
Oğlumla ben,girdik yas tutan evimize.
Kapıdan girince yemyeşil bahçe karşıladı bizi gülümseyerek...
Evimiz sonbahar olsa da,bahçemiz bahardı.

Hemen çocukluğumun bahçesine daldım...
Yıllardır tek tük meyve veren erik ağacı,bu sene eriklerle dolu.
Yetişebildiğim dallara uzandım,topladım can eriklerini,annemin canı için yedim,
boğazımda kala kala...

İncir ağacının olduğu yere kardeşim beton attırıp,üstünü kapatıp oturma yeri
yapmıştı.
Eski dut ağacının yerinde yeller esiyordu,bir taraftan da başka bir yerde yeni bir dut ağacı sürgünler veriyordu.
Tıpkı bizler gibi...
Annem de evinde yok artık,onun yerine büyük olarak,biz çocukları geçtik.
Çocuklarımızın çocukları da yolda Allah nasip ederse inşallah.

Hatırlıyor musun anne?

Sediri olan küçük balkonumuza ne çok anılar sığdırmıştık.
Yazın her gelmemizde bize türlü çeşit yiyecekler yapıp,bahçeye bakan balkonumuza masayı kurup,hep birlikte yemenin zevkini,bir bahar şenliğinde yaşatırdın bize.
Çocukken büyük sandığım küçük bahçemiz de neler yoktu ki...
Salata yapacağım zaman bahçemizden mis gibi kokan domatesleri,naneleri,çiçeği burnunda salatalıkları,sürgün vermiş soğanları,dalından koparmaya kıyamadığım biberleri toplarken ki mutluluğum görülmeye değerdi.

Kümesimiz de horozumuz,tavuklarımız vardı.
Onlara yem verip izlemekten çok keyif alırdım.
Anında nasılda bitirirlerdi yemleri,şaşardım.
Bazısı,diğerlerine hiç göz açtırmazdı,aç kalanı gözetirdim.
Annem kızarak..." Yemleri ben onlara azar azar veriyorum,bir günde hepsini mi bitireceksin.Onlar aç gözlüdür,doymak bilmezler.Ne verirsen yerler.Yeter artık,yemi al da gel " derdi.
Oğlum çocukken,annemin ona aldığı Sarıkızı kucağından hiç düşürmezdi,oda ondan ayrılmaz,devamlı peşinde dolanırdı.

Annem balkonda otururken tavukların yumurtlama sesini duyduğunda bana seslenirdi...
"Aylaaa tavuklar yumurtladı mı bak,varsa al da gel "derdi.
Bende işimi gücümü bırakıp koşarak giderdim.
Çocuksu bir hevesle avucumun arasına aldığım sıcacık yumurtayı sevmekten nasılda mutluluk duyardım.Bazen de yumurtlarken başlarında beklerdim,annem yine seslenirdi." Bekleme gel,
sen varsın diye yumurtlamazlar " derdi de,anlamamazlıktan gelirdim.

Bir keresinde,yaramaz horozun birinden çok korkmuştum.
Bahçeye indirmezdi beni.
Merdivenlerden koşarak değilde,adeta uçarak kovalar,ara kapıyı zor kapatırdım üzerine.Bense nefes nefese tekrar kapıyı aralar,gitmiş mi diye bakardım.
O gittiği yerden son sürat gelirdi yine.
Haylaz horozu oğlumla eşime,kardeşime şikayet etmiştim de, onlar bile baş edememişti.Mahalle çocuklarını da korkarak kaçardı ondan.
Kardeşim çareyi en son horozu kestirmekte bulmuştu.

Ne güzel ördeklerimiz vardı mahallemizde özgürce salına salına dolaşan...
Sonra gelip sularda oynaşan...

İncir ağacımız vardı,bahçe duvarından sokağa sarkan...
Gelen geçenler dallara uzanır,uzanabildiklerini alır yerdi,anneme de hakkınızı helal edin derlerdi.Annem de, " O sizin hakkınız,geçmişlerimizin canı için afiyetle yiyin,
helal olsun " derdi.İncir ağacı da verdikçe verirdi meyvesini.
Bir mahalleye yeterdi,artardı bile.

Evimizin avlusunda,çok sevdiğim,yemeye doyamadığım, yılların yediveren dut ağacı vardı,dutlardan bal damlayan...
Dut zamanı ne zaman bir misafir gelse,annem ablama...
" Hadi ağaca çık da dut silkele misafirlerimize " derdi.
Ablam zevkle ağaca çıkar,dalları silkeler,bizde altına büyük bir çarşaf tutardık,herkes yıkamadan tadında yerdi.
Hep birlikte dut ağacı gölgesinde oturur,mutlu olurduk,güzel sohbetler eşliğinde.
Annem yere düşen dutlardan da sirke yapardı.
Ben ağaca çıkmayı pek beceremezdim,kayar düşerdim de.
Hayatı dut ağacı gibi görürdüm çocukken...
Uzun yıllar geçse de,hayat hep şeker tadında olacak sanırdım.
Gelin görün ki,ömür ikindisinde dut yemiş bülbüle döndüm.

Anneme çocukken ellerin neden böyle kırışık,saçın neden beyaz diye sorardım.
Annem de " Sen de benim yaşıma gelince,senin de olunca,anlarsın o zaman nedenini " derdi de,güler geçerdim.
Ben o zaman yaşlılığı saçlara ak düşmesi,ellerin kırışması,bilirdim.
Oysa bundan daha çok şeyi göze almakmış meğer.
Zamanı gelince sevdiklerini bir bir sonsuza kadar kaybetmeyi kabullenip,alışmaya çalışmakmış.
Dahası var...
Umudun tükenişi,kaybolan hayaller,düş kırıklıkları,yaşama sevincinin azalması,
ileriye değil,geriye dönüp bakmak,saygınlık görse de sevilmemek gibi...

Ah annem ahh...

Hasretinin ayazında seni andıkça,senden eser kalan unutulmaz hatıralar 
gözümde nasılda canlandı,özlem sardı dört bir yanımı...

Evde oğlumla birlikte ne aradığımızı bilmeden,dolaşıyoruz,annemden izler arayarak.
Boş hayaller kol geziyor,boş odalarda...
Oğlum annemin duvarda asılı takvimini görüyor,öldüğü günün tarihini açık tutuyor,ölümsüzleştiriyor sonsuza değin...

Eşim " Ayla...Yavuz...Hadi gidiyoruz artık " diye sesleniyor...
Hep birlikte biniyoruz arabaya...
Giderken her zamanki gibi başımı geriye çeviriyorum,evimize
hoşça kal dercesine bakakalıyorum,hoş olmayacağını bilerek.
Arkamızdan uğurlayan,bir tas su döken de yok!

Arabada giderken yüzümü camdan tarafa çeviriyorum,hıçkırıklar boğazımda düğümleniyor.Ağlamamak için kendimi zor tutuyor,yutkunuyorum,olmuyor.
Çalan müziğe kulak veriyorum,daha çok hüzünleniyorum.
Yokluğuna sessiz sessiz ağlıyorum salya sümük...
Hıçkırıklarımı gizlemeye çalışıyorum
Yanaklarımdan süzülen tutamadığım gözyaşlarıma peçeteler dayanmıyor.
Herkes kendi dünyasına dalmışken,tek sen hissediyor,üzülüyorsun üzüldüğüme.
Kızgın bakışlarını görür gibi oluyorum,hemen kendime çeki düzen veriyor,kendime geliyorum,üzülme diye.
Bir an uzaklaşıyorum kederimden,bir nefes alıyorum derinden,dalıyorum yine,
eski ama hiç eskimeyen yıllara...

Ben de hep eskilerden bahsediyorum,yaşlandım mı ne?

Eski bayramlar,senle birlikte yaşadığımız en güzel yıllarımız geliyor gözlerimin önüne de,sen gelmiyorsun bir türlü.
Canlanan nice hatıralara çocukluk sevincim bir şelale gibi coşarken,yokluğunu düşündükçe birden durgunlaşıp mahzun oluyorum.
Mahallemizdeki kilit vurulan,sahipsiz,kimsesiz mahzun evler gibi...

Artık güzellikler mi kaybolmuştu,yoksa ben mi güzel göremiyordum.
Büyüdükçe insan yaşamında ne çok şey değişiyor.
Gitgide kalmıyor,yaşamın tadı tuzu.
Nerede o eski bayramlar,eski sevinçler?
......................
Hep hüzünlerle mi geçiyor,ömürlerin son demi?

Sen yokken annem,ne çok şey değişiverdi hayatımda...

Nar ağacı bile boşuna çiçek açtı,narları kurudu dalında...
Sokağımızdaki nar gibi iç içe olan evlerin,içleri geçmiş tükenmişlikten...

Bahçendeki lalelerin,güllerin açmadan soldu...
Her gün gibi,bugün de akşam oldu.

Bakışlarımda kaybolan hayallerim,içimde kaldı!
Sen aklıma gelince,gözlerim hep uzaklara daldı...
Yokluğunda yalnız ben değil,hüzünler bile ağladı!

Senden sonra,yelkenlerim suya indi...
Kırıldı kolum kanadım,kalmadı ki hiç takatim!

Günlerim geceye karıştı...
Karanlık geceler de,günden sancılıydı.

Deniz dalgası gibi coşan gönlümde...
Sular duruldukça duruldu.
Dilimin de son zamanlarda nutku tutuldu.

Senden sonra Canım Annem,senden sonra...
Senden ayrılalı tam bir yıl oldu...
Her şey bir varmış bir yokmuş gibi hikaye oldu.

AYLA CERMEN TÜFEKÇİ 🌙
( Sensiz Geçen İlk Bayram başlıklı yazı Ayışığı tarafından 13.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu