M. NİHAT MALKOÇ
15 Temmuz yüreklere kor düş(ür)en
ateşin bir gecedir. O gece birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi bozmak
istediler. Bu öksüz ümmetin son kalesi olan necip milletimize kurşun sıktılar.
O gece mandacı zihniyetin artıkları, efendilerinin sadık köpeği olmak için
birbirleriyle adeta yarıştılar. Tanklarla milletin can yongalarının üzerinden
silindir gibi geçtiler. Pensilvanya'yı üs edinen bir paranoyağın kapıkulu olan
şer şebekeleri, ülkemizin medar-ı iftiharı polislere bomba yağdırdılar. Nice
gül bahçesi tarumar edildi o kara gecede.
15 Temmuz, o kapkaranlık geceyi
aydınlatan kutlu bir meşaledir. O gece şehir vandallarının karşısına çıkıp
varlık yokluk mücadelesi verenler Nene Hatunların, Sütçü İmamların, Şahin
Beylerin, Şehit Kâmillerin, Kara Fatmaların ölmediklerini bir kere daha ispatladılar.
O gece Ömer Halisdemir isimli bir yiğit çıktı meydana. Yiğit Ömer ilk kurşunu
sıkarak geceyi aydınlattı. Tetiği çekerken bir an bile tereddüt etmedi. Bu
asrın Ulubatlı Hasan'ı otuz kurşun yese de al bayrağı asla yere düşürmedi. O
gece bu milletin gönüllü neferleri kahramanlıkta adeta birbiriyle yarıştı. Sonuçta
bu necip millet 15 Temmuz gecesi İkinci Kurtuluş Savaşını kazandı. Allah
milletimize bir daha böyle büyük acılar yaşatmasın.
15 Temmuz, akrebin yelkovana zehrini
zerk ettiği, zamanın adeta donduğu uzun ve kapkara bir gecedir. Bir milletin
tekrar dirilişine vesile olan 15 Temmuz, Türk tarihi içerisinde önemli bir
dönüm noktasıdır. Tabir caizse, kahramanlar yatağı olan şerefli ülkemiz için bir
milattır. O gece anneleri evlâtsız, çocukları babasız, hanımları eşsiz
bıraktılar. Gecenin karanlığında, ülkemizi karanlığa gömmek istediler. Fakat
iman ışığı karanlığa izin vermedi.
O gece canımızdan aziz bildiğimiz
yurdumuza salya sümük saldırdılar. Aziz milletimizi nefret oklarına hedef
tahtası yaptılar. Milli iradenin tecelligâhı olan aziz meclisimizi
bombaladılar. Deli gömleği giyip ortalığı tarumar ettiler. Özlerini ve
sözlerini unutarak zalimlerle işbirliği yapıp mankurtlaştılar. O insaf
yoksunları önüne gelene kurşun yağdırdılar. Huzurun ve sükûnun adresi olan
milletimi kor ateşlere attılar. Yüreklerimizi yangın yerine çevirdiler. İmar
çalışmalarıyla şantiyeye dönen Türkiye'yi yakıp yıkmak istediler. Milletin
paralarıyla alınan jetlerden ve helikopterlerden millete bomba attılar. Kaostan
medet umarak memleketimi kan gölüne çevirdiler. Millî iradeyi tankla tüfekle
sindirmeye çalıştılar. Ülkemin kutlu yürüyüşünü yavaşlatmak, hatta durdurmak
istediler.
Himmet paralarıyla semiren bu
paranoyaklar mazlumların acılarından ve gözyaşlarından beslendiler. Henüz
bıyığı bile terlememiş vatan evlatlarını birbirine kırdırdılar. O köhne Bizans
artıkları, dünyalar güzeli İstanbul'u, gözlerini kırpmadan büyük bir nefretle
bombaladılar. Ölüm ve barut kokan namlularına kurşun yerine nefretlerini
sürdüler. Tevhit için göğsünü siper eden bu çağın Musalarına çağdaş Firavun
kisvesine bürünerek saldırdılar.
O zalimler ki kan ve nefret kustular
o karanlık gecede. Kendilerini milletin
ve millî iradenin üstünde görerek Türkiye'nin sinir uçlarına hoyratça
dokundular. Şahsî ikballerini milletin ikballerinin üstünde tuttular. Bizden
görünüp bize kuyu kazdılar. Sihirbazlar misali karayı ak, ak'ı kara gösterme
telaşına düştüler. Kendilerini dev aynasında görüp iyice azdılar. Mısır'da
Sisi'nin yaptığını bu cennet vatanda yapmak istediler. Ebu Cehil'in lanetlenen
karısı misali hıyanet ateşine odun taşıdılar. Bu milletin canına kast eden
bölücülere alkış tuttular.
Hayır hasenat kisvesiyle sözde
himmet parası toplayıp milleti soydular. Bugün bizim kitabımızdan, başka bir
gün Haçlıların kitabından konuştular. Diyalog adı altında İslâm'ı
Hıristiyanlığın paryası yapmayı gaye edindiler. Derisine kan kokusu sinmiş
paralı elleriyle paralel kumpaslar kurup devleti ele geçirmeye çalıştılar.
Dilli düdük misali çatlak sesler çıkardılar. Tehlike anında korkularından
efendilerinin etekleri altına saklandılar. Kurdukları kumpaslarla bu çağın gül
yüzlü Yusuflarını, kuyuları andıran kapkara zindanlara attılar.
Kalpleri
taşlaşan bu insan müsveddeleri, bu şerefli millete nice tarifsiz acılar
yaşattılar.
Hürriyet için gül çağında bir gül
bahçesine girercesine kara toprağa giren onurlu bir milletin mirasçıları 15
Temmuz'da yine kendisine yakışanı yaptı. Dizginlerini kıran küheylanlar gibi
şahlandı dünyaya kahramanlığın ne demek olduğunu öğreten bu şanlı millet. Nehirleri
gazi, dağları kahraman olan gül kokulu memleketime barut kokuları sinse de,
şehitlerin yarasından yayılan rayihalar o necis barut konularını bastırdı. Gülistan
oldu her yer.
O gece fetih burçlarından bir
dolunay doğdu zifiri karanlığa. Kıyama durdu hürriyeti kuşanan bu necip millet.
O gece tekbirlerin gölgesinde çoğaldık. Birimiz bin oldu, binimiz yüz bin. O
gece fecre doğru yürüdük. Biz yürüdükçe karanlıklar aydınlandı. Salyalı
zalimlerin beynine inen demirden yumruk olduk. Nice mağrur dağları tuz buz
ettik o gece.
Bu millet tarih boyunca ne
hıyanetler gördü. Fakat iman cevheriyle hepsini alt etti. Tankların namlusunu
millete doğrultanlar, yenilmeye mahkûmdu. Nitekim öyle de oldu. Neticede üniformayı
bedenine giyen bazı ikiyüzlülere karşı o şerefli üniformayı ruhlarına
giydirenler kazandı. Onlar ki bu büyük destanı mürekkeple değil, asil
kanlarıyla gönüllere yazdılar. Aslında zalimler farkında olmadan yüreklere
serpilen gaflet küllerini nefret rüzgârlarıyla uçurup yirmi dört ayar som altın
misali iman cevherini ortaya çıkardılar.
Milletimizin üzerine karabasan gibi
çökenler, bu kutlu toprağa kardeş kanı akıttılar. Köprüler kuran bu asil
milletin köprülerini tuttular. Kuduz bir köpek gibi hıyanet zehrini akıttılar. Freni
boşalmıştı öfkelerin. Dağlardan kopup gelen çığ gibiydiler. Fakat sert kayalara
çarpınca paramparça oldular. Sükût-ı hayale uğradılar. Onlar her devrin
zalimleri gibi yine mazlumlara tuzak
kurdular. Tuzak kuranların tuzaklarını bozan ve tuzak kuranların en hayırlısı
olan Rabbim onların kirli tuzaklarını
bozdu. Evdeki hesap çarşıya uymadı çok şükür.
Beynelmilel bir işgal olan 15
Temmuz'da kutlu direnişe çağıran ezanlarla ve salalarla yıkadık ruhumuzu. Mazlumların ve masumların kanının sular
seller misali akıtıldığı bir Kerbelâ'ydı yaşadığımız. Hüseynî hüzünler
kuşatmıştı kanayan yürekleri. Yine kör kuyulara atılan Yusuflardı. Değişen
sadece zaman ve mekândı. Ebrehe'nin filleri, tuzakları boşa çıkaran ve
mazlumların yardımına koşan ebabil kuşlarının pişmiş taşları karşısında sersefil
olmuştu.
Yiğitler düğünden döner gibi neşeyle
döndüler sımsıcak yuvalarına. Kimileri şehit, kimileri gazilik payesiyle
şereflendi. Onlar bu çağın serdengeçtileriydi. Onlar nazlı yârdan geçmemek için
serden geçtiler. Ülkülerini ve ülkelerini canlarından aziz bildiler. Onlar öz
evlâtlarını yetim bıraksalar da Anadolu'yu öksüz ve yetim koymadılar. Allah'tan
gelmişlerdi, ilâhî davete icabet edip yine ona döndüler. Bayraksızlara inat ay
yıldızlı al bayrağı kuşandılar.
Bizler bir'in sıfırla çarpımı değil,
birlerin yan yana gelerek oluşturduğu emsalsiz bir milletiz. Zira isyanımız da,
destanımız da, dermanımız da, fermanımız da, ezanımız da, imanımız da,
Kur'an'ımız da, irfanımız da, erkânımız da, limanımız da, divanımız da,
beyanımız da, devranımız da, ummanımız da, heyecanımız da, Rahmanımız da birdir
bizim. Bu kadar bir'in olduğu yerde hiç ayrılık gayrilik olur mu? Zalimler
korksun birliğimizden.
Hayat aslında imanla küfrün çetin
mücadelesidir. Nemrutlar var oldukça İbrahimler, Firavunlar var oldukça Musalar
da hep var olacaktır. Putlar var oldukça da onları kıracak bir İbrahim mutlaka
zuhur edecektir. Şüphesiz ki herkes durduğu safa göre muamele görecektir.