Yıl 1997 Ağustos’un on dokuzu
Ankara’da evimiz gecekondu
babam vefat edeli kaybolduk
doldurulamadı evimizdeki boşluk
kimse konuşmuyor
kimse konu bulamıyor
geziniyorum odalarında evin
sessiz hıçkırıklar birikiyor
saklı saklı ağlarız her birimiz
annem güzel annem üzerinde gözlerimiz
merak ederdim babama ait
çekmecesi olan masayı
çekmecesinde telefon rehberi,
bıyık makası, tükenmez ,kurşun kalem
kullanmaya hazır boş sahifeler,
iki taraflı olan bir ayna
bir gözlük , bir tırnak makası
bir iskemle bir tahta masa
her yeni günde babam
iki sevgili gibi kavuşurlardı
masa babamla anlamlı
gözlüğünü çekmeceden çıkarır
raftan Kur’an-ı alır
sessiz fakat sesli
her sabah okurdu ..okurdu
belli aralıklarla gün boyu
Kur’an okur veya ezberliyordu
babam 1997 yılıydı rahmetli oldu
masa ve sandalye boş kaldı
oturdum kalktım
açıp kapadım çekmeceyi
babamın yaptığı gibi
olmadı hiç biri
tutmadı yerini
dışarı çıktım
bahçe öksüz kaldı
her sabah teftiş edilirdi
her bir ağacın sevgisi farklı
babamla bakımlı
babamla rengarenkti
sabah namazdan gelirdi
güneş doğuncaya kadar gezinirdi
ağaca ,çiçeğe ,toprağa eğilirdi
bahçe , sahibiyle sevinçliydi
hüzün ve burukluk var
bahçeler de ağlar
akşam olur her akşam
grundig televizyon siyah beyazdı
haberleri hiç aksatmazdı
ardından hava tahminleri kaçmazdı
dünyayı takip etmeden duramazdı
canını acıtsa da toplumsal olaylar
duyarsız hiç kalmadı
çocukların pamuk amcasıydı
mahallenin de
vefat edince babam
herkes bir yanını kaybetti
sokaklar çok aradı onu
sevimli şakacı adamı
insanlar hep sordu
unutamadı mahalleli
cami cemaatı konu komşu
ağaçlar aşısız
çocukları babasız kaldı
o
herkesin pamuk amcasıydı …
Mustafa KAYA
24/10/2020 - Ankara