Kırk yılın bir başı bir şey istedi halam…
Mest… Ökçeli, lastikli ve kırk iki numara.
“Sadece Konya’da varmış yeğenim,” dedi, “Tamam hala, yasaklar bitsin hemen alırım,” dedim.
Dedim de…
“Sen ivme de işin ivsin,” diye bir atasözümüz var bizim.
Önce size halamdan bahsedeyim. Aslında teyzem ama asıl halamıza “Eme” dediğimizden hala kadrosuna onu almış demek ki bizimkiler. Öyle sürüp gitmiş yıllarca. Teyze anne yarısı ne de olsa. Küçüklüğümüze, gençliğimize şahit yakın akraba. Yetmiş yaşını geçti. “Nasılsın hala?” sorusuna ben kendimi bildim bileli “Hastayım yeğenim,” diye cevap verir. Gençliğinde beli kırılmıştı, ben yanındaydım o anda, sonrasında hem kendi hem yakınları çok çekti. Yaşlandıkça da romatizmadan tutun da şekere kadar çoğu başına musallat oldu diyebilirim. Allah beterinden saklasın. Aslında biz biliyoruz “Hastayım yeğenim,” derken ilgiye muhtaç olduğunu. Eski günlerini özlediğini. Bağına, bahçesine gitmek istediğini… Kardeşim Eyüp hatır sorma açısından kendince bir çözüm bulmuş, aradığında nasılsın yerine “Nasıl oldun hala?” diye soruyormuş. Çok zekice.
Halam bir ara büyük mercekli, kalın çerçeveli bir gözlük takmıştı da “Hala bu gözlüğün senin olduğundan emin misin?” diye sormuştum. “Yok yeğenim,” dedi “Rahmetli Zülfiye Hanım teyzen bunu artık kullanmıyorum, al sen tak,” diye verdi demişti. İkna edemedik, yıllarca taktı. Vizontele filminde de vardı öyle bir gözlük…
Halam, eşinin vefatından sonra da çok çekti. Okuma yazması olmadığından dolayı fatura yatırmakta, alışveriş yapmakta çok zorlandı. Üç çocuğu her daim yanında olamasa da herkes onun için elinden geleni yaptı. “Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın,” öyle büyük bir duadır ki…
Her neyse, yasaklar kalkar kalkmaz arkadaşımla halama mest almak için yola düştük. Konya’da Mest bulmaya ne var Allah aşkına? Mesti aldıktan sonra kargoya verip fellik fellik gezeriz diye de kendimizce plan yaptık. Kul plan yaparken kader gülermiş. Mevlana’nın turistik dükkânlarından başladık araştırmaya. Bedesten Çarşısını alt üst ettik. Ayakkabıcıların hemen hemen hepsi nerdeyse mestleri asmış dış mekâna. Soruyoruz “yok”, soruyoruz “yok,” her yer birbirine benziyor acaba aynı kişilere mi soruyoruz diye de tedirginiz.
Bir mest dükkânı sahibi bize “Çok zor ama bulursanız orda bulursunuz,” diyerek bir dükkân tarif etti. Dükkânı bulduk. Genç bir dükkan sahibi. “Ökçeli olacak,” dedik “var” dedi, “deri olacak,” “var,” “tamamen lastikli” olacak, “Abla, tamamen lastikli olmaz,” dedi, “bir tarafı fermuarlı olur. Tamamen lastikli olanlar ökçesiz olur.”
Halamı aradım, an be an gelişmeleri haber vermek istiyorum. Halamın ev telefonu çalıyor, biraz ağır hareket eder, telefonu duyması, kalkmaya niyetlenmesi, kalkması ve telefonu alması sürelerinde umudunuz her saniye azalıyor. Ev telefonunda da “Aradığınız kişi şu an cevap veremiyor, lütfen sonra deneyiniz,” diye bir bilgi vermiyorlar. Açtığında tek tek anlattım. “Fermuar çabuk bozuluyor yeğenim,” dedi. İkna ettim, “tamir edilir o. Rengi siyah” dedim, “çok güzel, ökçeli, bunlarda iki taraflı lastik olmuyormuş. İstersen ikisinden de alayım,” “yok” dedi. En son ökçeli, tek tarafı fermuarlıda karar kıldı. Halamdan bin bir zorlukla adresini öğrendim. Çocukluğumdan akılda kalan mahalle ve apartman adı hafızama gelip işime yaradı. “Kargoya bugün veririm,” dedim gözlerim ışıldayarak.
Kırk yılın başı bir şey istemiş halam almaz mıyım? Adama baktım “Alıyoruz,” dedim.
Nereye alıyorsun?
“Kırk iki numarası yok abla,” dedi sakince.
Alnımdan terler akıyor, yorgunluktan ayaklarımız şişmiş ve akşam olmak üzere.
“Neeeeee?”
“İsterseniz getireyim, şimdi aradım, başka şehirde varmış, otobüse verirler, yarına gelir.”
Yanımdaki arkadaş da ben de kimseyi aramadığından adımız gibi eminiz. Hep yanımızdaydı. Belki gizli güçleri vardır.
Halamı arayıp durumu anlattım “Yarın gelip alacağım,” dedim. “Boş ver yeğenim dedi, bir daha yorulma.”
Yorulmaktan gocunmam, kaçmam ama esnafın yalanına sinir olduk bir kere. Madem kırk iki yok baştan söyle niye var diyorsun? Kayserili esnaf “Kalmadı abla,” yalanını zaman kazanmak, temin etmek için söyler biliyorum ama Konya esnafı var deyip de yoka çevirince hoş olmadı durum. Esnafın samimi, dürüst ve güler yüzlü olması lazım. Gerçekten kendimizi kötü hissettik.
Mesti alamadan, gezemeden, başka bir işe de bakamadan döndük.
Ayaklarımız şişmiş bir halde.
Koskoca Konya’da bulamadık bir mest.
Ama "kışa doğru gelir," dedi çoğu esnaf. Yaz mevsiminde ökçeli olanlar pek alınmıyormuş. Halamın ayakları yazın da üşüyor. Evi son kat, yaşlı kadın... Allah ömür verirse bana da halama da kışa bırakmam inşallah.
Kırk yılın bir başı bir şey istedi halam…
Mest… Ökçeli, lastikli ve kırk iki numara.
Almaz mıyım?