Allah aşkına kim haklı siz söyleyin.
Son iki haftadır evin altı üstünde. Tabiri caizse odalar arasında kendimizi kaybedeceğiz. Bir gün, üç gün, bir hafta… İkinci haftanın sonunda mecburen çıkıştım temizlik konusunda.
Tamam, evi son haftalarda otel gibi kullanıyor olabilirim ama sonuçta bir düzen, temizlik şart. Aslan yattığı yerden belli olur.
Gelgelelim bu şahsın tek yaptığı alelade bir ortalığı toplama, kolayca yapılan, maksadın sadece karın doyurma olduğu yemekler ve bir de tezgâhın üzerindekileri makinaya doldurup düğmesine basmak. Ha hakkını yemeyeyim, üç güne bir de çamaşır yıkıyor.
Ama bunlar yeter mi bir ev için. Elbette yetmez.
En sonunda tutamadım kendimi. Sabır taşı değilim ki.
“Bana bak, “ dedim, “bu evin hali ne böyle?”
“Nesi var?” diye sordu? Göz ucuyla şöyle tavandan tabana bir baktı.
“Daha ne olsun? Süpürüp sildiğin yok, toz aldığın yok, ben sulamasam çiçekler bile kurur.”
“Abartmayın,” dedi.
Abartıyormuşum. Ben temizlik hastası değilim ki abartayım. Aradığımı buluyormuşum sonuçta. İşe giderken kıyafetlerimi de temiz ve ütülü bulabiliyormuşum falan…
Başka birini asla alamam, o konuda çok ağzım yandığı için gücü yettiğince bu kadına bakıyor işler. Kovma şansım hiç yok ama bu gamsızlık nedir Allah aşkına?
“Bu beyaz dolabın rengi değişmiş, içindeki bakliyat kavanozları düzensiz, kulpları kirlenmiş,” dedim.
“Alırken acele etmeseniz, aldığınızı yerine koyarsanız böyle olmaz,” dedi. Neymiş efendim kulplarını da bezle açmalıymışım. Oldu, o telaşta ben bunu düşünecektim.
Ne demiş atalar?
-Tembele iş buyur sana akıl öğretsin-
İnsan evine geldiğinde evini pırıl pırıl görmek istemez mi? Elbette ister. Ama hanımefendi çok yoğunmuş, bitirmesi gereken işleri varmış, yoruluyormuş. Üstelik okuldan geç geliyormuş. Son zamanlarda tam zamanlı işleri varmış falan. Bahanenin bini bin para.
“Herkes aynı durumda ama her gün düzenli iş yaparsan birikmez,” dedim.
“Onların ya kızları vardır, ya anneleri Ev halkı da yardım ediyordur,” diye fikir yürüttü. Teselli için bence… Yapacak hali kalmıyormuş, elliye yaklaştı yaşım, gerçekten yoruluyorum,” dedi. Sinirimden boğazını sıkılacaktım. Elimi aynaya uzatacak gibi oldum. Yapamadım, vicdanım el vermedi. Hak veriyorum.
Velhasıl epeyce bir düşünce dalaşımızdan sonra “Sanki para mı veriyorsun?” diye sordu.
“Ne parası? Kendi evim burası. Temizlik için sana para mı vereceğim?” diye sordum. İnsan kendisine nasıl para verebilir Allah aşkına? Sağ cebimden alıp sola mı koyayım? Olsa zaten koyardım.
En sonunda ikna ettim onu. Bugün okul yok, okul işi de yok, şiir gecesi de yok, otur evini temizle” dedim. Aynı anda kalktık. Aynaya bakan kalmadı.
İnsanın kendi evini kendisinin temizlemesi gibi yok. Çünkü el elin eşeğini türkü çağırarak arar bilirsiniz. Gücüm yettiğince hep kendimle çalışacağım.
Barıştık, merak etmeyin.
Oh mis…