EYLEMSİZ SÖYLEMLER
Zamanı behrin birinde bir Türkmen’le
tanıştım. Bir süre sonra dostluğu ilerletip birbirimize çay ısmarlamaya
başladık. Türk Cumhuriyetleri’nin durumunu merak ettiğim için ara sıra Türkmen’e sorular soruyordum. O’da makul
çerçevede bana cevaplar veriyordu.
Yalnız Türkmen’in sevmediğim bir huyu vardı. Ne zaman konu Türkmenbaşı’na
gelse ana avrat küfrediyordu. Tabi bu durumu kendime yediremiyordum. Kendi
kendime “ Ulan nasıl olurda bir insan liderine küfreder” diye Türkmen’in ruh
halini anlamaya çalışıyordum. Gel zaman git zaman sonra mübarek bir Pazar günü
Türkmen’e lahmacun ısmarlamaya karar verdim. Amacım bu küfürün nedenini
öğrenmekti. Neyse kısa keselim. Masaya oturduk ve bizim üçer tane lahmacun
geldi. Kaşla göz arasında Türkmen lahmacunun üçünü de götürdü. Ben daha bir
tanenin yarısını yiyemedim. Üstüne de ayranı yükletince Türkmen’in gözleri
faltaşı gibi açıldı. Cıgarasını yakar yakmaz fırsat bu fırsat diyerek ben
soruyu patlattım.
-Kardeş! Türkmenbaşı’na sen niye küfrediyorsun?
Gözlerini
yarım kısarak anlatmaya başladı…
-Canım Abiciğim
biz Rusya’ya bağlıyken her şeyimiz dört dörtlüktü. Elektrik bedava, doğalgaz
bedava, sağlık bedava, eğitim bedava ve devlet evi olmayana kira yardımı
yapıyordu. Güllük gülistanlık geçinip gidiyorduk. Ne zaman bu Adam bir bağımsızlık belası çıkardı hepimiz
perişan olduk. Sen bunların bağımsız olduğuna inanma. Bunları hala Rusya
yönetiyor. Kendi halkını doyuramayanlar nasıl bağımsız olur? Bildiğin üzere ben bu çiftlikte kedi köpek
boku temizliyorum. Kız kardeşim Pendik’te çocuk bakıyor ve bebek boku
temizliyor. Annem Bahçelievler’de iki yaşlıya bakıyor yaşlı boku temizliyor.
İki tane Amcoğlu Veliefendi’de beygir boku temizliyor. Bir haftadır BİM’den
aldığım ucuz çikolatayı sabah, öğle, akşam ekmeğe sürüp yiyorum. Ben bu adama
nasıl küfretmeyeyim.?
Mesele
çikolata meselesine gelince lahmacun lokması boğazıma düğümlendi. Zar zor
ayranı yetiştirdim ve bende tıkınacak takat kalmadı ve kalan iki lahmacunu Türkmen’in önüne uzattım. Canım benim! Saniyeler
içinde onları da götürdü. Kısa bir süre sonra o bölgeden ayrıldım. Bir yıl
sonra çarşıda gördüğüm bir arkadaşına Türkmen’in durumunu sordum ve bana şunları
anlattı.
-Mart ayında
Türkmen hastalandı. Aramızda para toplayıp muayene ettirdik. Hastalığının verem
olduğu anlaşılınca devlet hastanesine yatırmak istedik. Oturma izni olmadığı
için hastane yönetimi şikâyette bulundu ve Türkmen sınır dışı edildi.
Yani Türkmen
sapasağlam geldiği kardeş vatandan yarı ölü olarak sürülmüştü. Bu olay beni
derinden yaraladı. Daha sonra bu memlekette Araplar’ın bile ücretsiz muayene
olduğunu görünce içimdeki yara tamamen kangrene dönüştü.
Yıllar yılı
hep şu söylemlerle avutulduk.
1-Türkiye’yi
muasır medeniyet seviyesine çıkaraçöyük.
2- Türk
birliğini kuraçöyük.
3 –İslam’ı
Avrupa’ya yayacöyük.
1-Bu zatı
muhteremler bu memlekette Atatürkçülüğü heykel yapmak, rakı içmek ve kurumlara
adam yerleştirmek olarak anladılar. Yıllarca Atatürkçülük kullanılarak halka
zulmedildi. Eğer bugün Atatürk’e küfreden varsa bunun müsebbibi bunlardır.
2- Vatan,
bayrak, ezan gibi değerler bu muhteremlerin koltuğunu güçlendirdi. Bir tane
Türkmen’i tedavi edemeyenler “Türk Birliği” kuracakmış, vıııışşş! Keşke Azeri
Kızları’nın dili olsa da konuşsa.
3- Bu dini Mübinler
başka gezegenin insanları. Bunlara göre her şeyi Tanrı yapıyor. Kendilerine bol
rızkı Tanrı veriyor, İşçiyi yoklukla Tanrı sınıyor, kurumlara adam
yerleştirmeyi Tanrı nasip ediyor. Bunlarda yalanda yok, hilafta yok. Kendilerinin zerre suçu yok.
Yani değerli dostlarım! Bu memlekette
dinler, ideolojiler koltukları güçlendirme aracı olarak kullanılıyor. Manzaraya
bakarsak uzun yıllarda bu böyle gidecek. Bu madrabazların ağzına bakarak
birbirinizi kırmayın. Bu memleketin her ferdi bu memleket için değerlidir.
Muhabbetle…
Ahmet Çiftci
25-10-2021