hayal ettiği tüm hayaller uzaktaydı
anne sesi gibi uzaktan fısıldayan rüzgar
sanki akşam yemeği için çağırıyordu
ama çocuk mayınlı buğday tarlalarına doğru koşuyordu
oysa ki,,
aklını kaçıran dervişler gibiyiz
yakın şehirlere uzak
ve uzak gökyüzüne yakın
belki hala hayattayız ama ne pahasına
yalnızca doğru varsaydığımız hikayelerin
doğruluğunu gösteren bir termometre gibiyiz
varsaydığım gerçeklik beni her gün sorguluyor
beni yarı yolda uyandıran garip bir dejavu gibi
gördüğüm doğru yol mu
ve "evet" ile cevap veriyorum
ama aslında "bilmiyorum" diye düşünürken
yaşamın mitolojisinde
atalarımızın şehirleri nerede bilmiyorum
yolculuk nereye gidiyor bilmiyorum
bilinen tüm hastalıklar ve duaları geride bırakmak isterken
özlemlerimizin dağında bir ahşap kulübe hayal ediyoruz
deniz dalgalarını izlemek için dürbünle bakarken
yenilgilerimizi ve sevdiklerimizi hayal ederken
yürüyoruz göze batmamak için onların inandıkları gibi inanıyoruz
unutulmamak için sürü içinde yürüyorken
durmadan ırmak yatağında akıyoruz
yağmurdan saklandığımız hayal ettiğimiz o kulübeler çok uzakta
ve o hayal ettiğimiz yemyeşil ormanlarda avcıların namlusu önünde ölen ceylanın acısını görmeden umursamadan yürüyoruz
ve
yalnızlıklarımız daha da büyürken...
...o uzaktaki buğday tarlasına koşan çocuk bana her gün aynı soru soruyor
yaşam bu muydu? cennet burası mı?
ve ona diyorum ki “evet” ve aslında “bilmiyorum”
bilmiyorum çocuk belki…