Bazen konuşmak istediğiniz çok şey olur da,tek kelime çıkmaz ağzınızdan.
Bazen unutmak istedikçe hatırlar, kaçtıkça kovalarsınız.
Kelimelerle anlatamadığınız onca durumu,bir bakışla anlatır,karşınızdaki tarafından hep iyi anılırsınız ama bazen de kötü.
Gözlerimin içine bakarak ablam:
-Yukardaki geldi bugün eve,dedi.Eskisi gibi neden geldiğini,neler konuştuklarını falan soracağımı sandı galiba bir kaç dakika bekledi.Benim için hiçbir önemi olmayan bu şahsın, bu bayram günlerinde, misafir olarak bize gelmesi sanki pencere kenarından odama giren eşek arısından hiçbir farkı yoktu.
-Konya'ya gidecekmiş, dedi, çocuğunu görmeye.Bayramın ikinci günü ise dönecekmiş,çamaşır makinasi bozulmuş bayramdan sonra tamirci çağıracakmış.
Bu mahalleye taşındığı ilk günü hatırlıyorum,'annesi ve çocuğuyla oturacak genç bir bayan tuttu bu evi' demişti emlakçı ama onu tanıdıkça bunun bir yalan olduğunu çok iyi anladık.
Oysa yalanın ne mecburiyeti olur ne masumiyeti olur ne de mahremiyeti olur,sadece söyleyenini itibarsızlaştırır.
-Evinin anahtarını,dedi, bırakmak istedi ben ise kabul etmek istemedim.
Bu anahtar meselesine biraz üzüldüm,ablama da kızdım,neden kabul etmediğini sorduğumda ise şöyle dedi:
-Ya hırsız girerse...
Her kapının bir kolu olduğu gibi her kilidin de bir anahtarı vardır.
Tüm kapıları açan üç anahtar;sevgi,doğruluk ve sorumluluktur.
Ona hakkımı haram etmiyorum ama helal da edemiyorum.
Ona söylenebilecek en güzel sözü,yüzyıllar öncesinden o topraklarda yaşamış mutasavvıf alim Mevlana söylemiş:
"Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol."