Daha yaşım sekiz,
Bilemedin dokuz,
Öyle hatırlıyorum.
Bazen arkadaşlarımla,
Bazen bir başıma,
Sığır güderdim.
Toros Dağları üzerindeki
Köyümün yaylasında.
Yine bir sığırtmaç yoldaşım yoktu,
O gün bir başıma öküz güdüyorum.
Yalnızım, canım sıkılıyor.
Günü nasıl bitireceğimi bilemiyorum,
Sevinemiyorum.
Birden sarı öküz yere devriliyor,
Dev gibi sarı öküz yere kösülüyor,
Karnı şişiyor,
Hem de bir saman çuvalı gibi,
Malağından köpükler savruluyor.
Sarı öküzün boynuzuna hiç dokunmamıştım,
Korkumu yendim,
Boynuzuna bile dokunabiliyordum,
Korkmuyorum.
Önceden çok korkardım,
Sarı öküzün boynuzundan,
Beni süsecek diye.
Biliyorum öküzün boynuzu var,
Aklı yok.
Sarı öküzün aklı yok ama,
Karnı şişiyor,
Kımıldamadan yerde yatıyor,
Sadece hızlı hızlı soluk alıyor.
“Ölecek,
Ölecek sarı öküz!” diyorum.
Babam aklıma geliyor,
Ne söylerim babama,
Sarı öküz ölünce?
Ben bir suçluyum.
Babamın sözleri çınlıyor kulağımda,
“Oğlum deli otlu kıra gitme,
Orada deli ot var,
Sonra sarı öküzü öldürürsün!”
Ben bir suçluyum;
Sarı öküzü ben öldürüyorum.
Ölümü ilk defa görüyorum.
Böyleymiş ölmek diyorum.
Nasıl oldu bilmem?
Unutuvermişim!
Deli otlu kıra gitmişim.
Sarı öküzün karnı işiyor,
Bir balon gibi patlayacak birazdan.
Aklıma geliyor cebimdeki Silifke bıçağım,
Kemik saplı bıçağım.
Karnı şişince bir hayvanın,
Kulağı dilinirmiş,
Aklımda kalmış bir yerden.
Kemik saplı Silifke bıçağım.
Bir kasap edası ile tutuyorum elimde.
Sarı öküzün kulağını tutuyorum,
Birkaç yerinden diliyorum.
Kıpkırmızı kan akıyor,
Derin bir öğürtü geliyor
Sarı Öküzün ağzından,
Duman püskürüyor burnundan.
O da ne?
Sarı Öküz kalkıyor ayağa!
Seviniyorum;
Dünyalar benim oluyor.
Sarı Öküz benim oluyor.
Ben bir suçlu değilim.
Daha yaşım sekiz,
Bilemedin dokuz,
Öyle hatırlıyorum.
“Ne acı bir tecrübeydi bu”
Benim yaşadığım diyorum.
Annem hep söylerdi;
“Allah sevindireceği kulun
Önce bir şeyini kaybettirir
Sonra onu buldurur.” diye.
Bugün bende ne kadar üzgün,
Ne kadar neşesizdim.
Buna Allah şahit,
Sarı Öküzüm yaşıyor,
Ben seviniyorum.
17.05.2007 / Selçuklu-Konya
Durmuş Ali ÖZBEK