M. NİHAT MALKOÇ
Ramazan iç muhasebe ayıdır. Bu ayda
insanlar içlerine ayna tutarlar. Bir çeşit nefis muhasebesi yaparlar. Bugüne
kadar neler yaşadıklarını gözden geçirirler; hayatlarına çekidüzen verirler.
Zira ramazan muhasebe ayıdır. Bu ayda Müslümanlar Allah tarafından hesaba
çekilmeden kendi kendilerini hesaba çekerler. Basiret nazarlarını iç
dünyalarına yönelterek artılarını eksilerini görürler. Kendilerini iman ve ihlâs
kantarında tartarlar. Böylece gelecekteki hayatları için bir yol haritası
çizerler. Yol yakınken yanlışlardan dönerler.
Ramazan yenilenme ayıdır. Bu ayda hemen herkes manevî
açıdan yenileniyor. Ruhlar ramazan ikliminde soluklanıyor. Sanki manevî bir el
değiyor üzerimize. Bu el bizim fazlalıklarımızı törpülüyor; bizleri yeniden
kalıba koyuyor, bize en güzel şekli veriyor.
Ramazan fark etme ayıdır. Bu ayda
Allah’ın kudretini kâinat aynasında daha net görebiliyoruz. Etrafımıza tefekkür
nazarlarıyla bakıp Allah’ın kudretini ve büyüklüğünü teslim ediyoruz. Çevremizdeki
güzelliklerin, çiçeğin, böceğin farkına varıyoruz. Mahlûkatın bize hizmet etmek
için yaratıldığını anlıyoruz. Ramazanda çevremizdeki fakirleri, kimsesizleri
daha çok görebiliyoruz. Açların ve yoksulların ne kadar zorluklar içerisinde
yaşadıklarını daha iyi anlıyoruz. Zira yüreğimize merhamet, gözlerimize basiret
geliyor.
Ramazan uyanış ayıdır. Bu ayda
gaflet sularında yüzen bedbahtlar uyanıyor; selamet sahiline doğru kulaç
atıyor. Nefsin esareti altında karanlıklara gömülen vicdanlar, kandillerin
ışığıyla aydınlanıyor. Vicdanla cüzdan arasında gidip gelenler, cüzdanı bırakıp
vicdana yöneliyor. Kurtuluşun yalnızca İslam’da olduğu gerçeği bütün
çıplaklığıyla görülüyor.
Ramazan hayatı düzene koyma ayıdır.
Ramazan ümit ayıdır. Bu ayda
geleceğe ve kurtuluşa dair ümitlerimiz tazelenir. Ne kadar büyük günahkâr olsak
da Allah’ın rahmet ve mağfiretinin bizim günahlarımızdan daha büyük olduğunu
fark ederek bataklıklardan kurtulmak için çırpınırız. Duaların gölgesinde korktuklarımızdan
emin, umduklarımıza oluruz. Kurumaya yüz tutan köklerimize can gelir.
Ramazan hayatı düzene koyma ayıdır.
Diğer aylarda hayatımız darmadağın iken bu ayda hayatımız düzene girer. Ne
zaman yiyeceğimiz, ne zaman uyuyacağımız bellidir. Bir anlamda disiplinine
ediyor bizi ramazan… Bu ayda her şey beş vakit namazla anlamlandırılır.
Ramazan coşku ayıdır. Bu ayda müminler
iftar saatlerinde büyük bir coşku ve heyecan yaşıyorlar. İftardan sonra
camilere gidilerek dinî ve sosyal münasebetler geliştiriliyor. Manevî feyiz ve
bereket tavan yapıyor. Aç ruhlar Kur’an’la, namazla ve zikirle doyuruluyor. Mukabeleler
yapılıyor. Kur’an, bütün hayatımızı kuşatıyor. Kaybettiklerimizi elde ediyoruz.
Ramazan midelerin ve ruhların yıllık
bakıma alınma ayıdır. Yıl boyunca tıka basa doldurduğumuz mideler bu ayda
istirahat ediyor. Keza ramazan mideyi ve ruhu nadasa bırakmaktır. Orucun
sağlığa faydalarını tıp alanındaki uzman kişiler yıllardır söylüyor.
Ramazan huzur ayıdır. Öncelikle bu ayın iklimine
girdiğimizde iç huzuru yakalarız. Bunu toplumsal huzur takip eder. Suçlular
bile bu ayda kendilerini firenler. Hırsızlar da bir ay boyunca işlerine(!) ara
verirler. Fakat bu sefer de dilenci dediğimiz merhamet hırsızları peydahlanır
her sokak başında. Bunların yaptığı da bir çeşit “kibar hırsızlık” değil midir?
Ramazan ibadet ayıdır. Bu ayda hemen herkes ibadet
seferberliğine çıkar. Diğer zamanlarda cuma namazını bile kılmayanlar bu ayda
vakit namazlarını da kılarlar. Diğer zamanlarda cuma kılanlar bu ayda bütün namazlarını
cemaatle kılmaya çalışırlar. Vakit namazlarını kılanlar ise mukabelelerle ve
teravihlerle manevî zenginliklerini taçlandırırlar. Fakat ne yazık ki bu ayda
ibadete koşanların bir kısmı bayram namazı sonrasında uzun sürecek gaflet
uykusuna yatarlar. Onlar bir ay ibadetle bütün yılın günahlarının
temizleneceğini düşünen gafillerdir. Oysa ibadetin az da olsa devamlı olanı
makbuldür.
Ramazan aşk ve muhabbet ayıdır. Bu ayda sevgililer
sevgilisi olan Resulullah Efendimiz yâd edilir. Ona giden yollar müminlerle dolup
taşar. Onun bize bıraktığı son din olan İslam’a sıkı sıkıya sarılırız.
Kurtuluşa erenler ancak ve ancak Allah’ın ipine sarılanlardır.
Resulullah
Efendimiz, Ramazanı nimet ve fırsat olarak bilirdi.
Ramazan en büyük öğretmendir inanan
insanlar için… Açlığı ve susuzluğu, sabrı ve tahammülü, nimetin kadrini bilmeyi
öğretir ramazan bizlere. Ramazanda mülkün sahibinin Allah olduğunu, insanların
ne kadar da aciz olduğunu yaşayarak öğreniriz bir kere daha...
“Ramazan ayı girdiği
zaman, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kilitlenir. Şeytanlar zincire
vurulur.” diyor Resulullah… Bu Müslümanlar için büyük bir müjdedir.
Her konuda olduğu gibi ramazanda da Resulullah’ın hayatına
göz atıp onun yaşadığı ramazanları kendimize model almalıyız. O, bizim önümüzde
duran eksiksiz bir modeldir. Her türlü sorunun cevabı ondadır. Yüce İslam
dininin Peygamberi, kâinatın serveri Resul-i Ekrem Efendimiz bizlere her konuda
mutlak ölçüler koymuştur. Onun mübarek hayatı bizim için ölçüdür. Ona uydukça,
onun hayatını hayatımıza yansıttıkça Allah’ın sevdiği kullardan oluruz. Bu yüzden En Sevgili’nin ramazanlarını hep
düşünmüş ve merak etmişimdir. Allah’ın Habibi acaba ramazanlarını nasıl
geçirirdi? Ramazanlar onun gözünde nasıl anlam kazanırdı?
Resulullah Efendimiz ramazan ayını bir nimet ve fırsat
olarak bilir, gereğini eksiksiz yapar, içini doldururdu. Bu ayda yaşlıları ve
düşkünleri ziyaret ederdi. Onların hâl ve hatırını sorar, imkânlar ölçüsünde
onlara yardım ederdi. O zamanlar bugünkü kadar bolluk ve zenginlik yoktu. İnsanlar
kıt kanaat geçinirlerdi. Peygamberimizin durumu da halkın durumundan farklı
değildi. Bu yüzden o mübarek insan iftarda ve sahurda çoğu zaman hurma yer, su
içerdi. Bunları da bulamayınca aç sabahlardı. Aslında o isteydi refah
içerisinde yaşayabilirdi. Fakat Resulullah elinde ne varsa muhtaçlara
dağıtırdı. Başkalarını kendine tercih ederdi. O, eti çok sevdiği halde etle
ekmeği bir arada görememiştir. Ya bugünkü müsrif insanlar!... Onlar sofralarına
çeşit çeşit yemekler koysalar da yine yeterince şükretmiyorlar.
Ramazan huzura ve
kurtuluşa açılan rahmet kapısıdır.
Günümüzde insanlar yemede ve giyimde aşırılığa kaçıyorlar.
Ramazan, ahir zaman ümmetine nedense ağır geliyor. Acıkan müminler iftara pek
çok çeşit yemek hazırlıyorlar. Bu yemeklerin çoğu yenmiyor, israf ediliyor.
Oysa Resulullah Efendimiz “Mide üçe ayrılmalı: bir bölümü yemek, bir bölümü su
için olmalı. Son bölüm ise boş kalmalı” diyor. Yani insan tıka basa
yememelidir. Fazla yemek nefsi semirtir, ibadetlere bile engel olur. O büyük
insan, bugünkü Müslümanların yemekteki aşırılığını görse onları kınardı, belki
de onlara acırdı.
“Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek
Ramazan orucunu tutarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.” diyor Resulullah
Efendimiz… Ne büyük bir müjdedir bu… Ramazanda günahlarla vedalaşmak, arınarak
temize çıkmak… Bu ne büyük kazançtır.
Rahmet Peygamberi olan Hz. Muhammed(sav) bazılarının
sandığı gibi ramazanda ibadetlerini aşırı artırmazdı. O, ibadet de dâhil olmak
üzere hiçbir şeyde aşırılığa kaçmamıştır. Her konuda ölçü üzere yaşamıştır. O,
ibadetlerini on iki aya yaydığı için ramazanda diğer aylardaki ibadetlerine bir
kısım takviyeler yapardı. Teravih namazlarını yalnız veya cemaatle
kılardı. Kur’an’ı elinden hiç düşürmezdi. Ramazanın en feyizlisini, en dolusunu
O yaşardı.
Ramazan huzura ve kurtuluşa açılan rahmet kapısıdır.
Resulullah Efendimiz bir hadiste şöyle diyor: “Ramazanın ilk gecesi olduğu
zaman, Cehennem kapıları kapanır, onun hiç bir kapısı açılmaz. Cennet kapıları
açılır, o kapılardan hiç biri kapanmaz. Münadi şöyle seslenir: Ey hayır isteyen
gel, koş! Ey şer isteyen, (kötülüklere karşı) kendini tut! O ayda Allah’ın
cehennemden azatlıları vardır. Bu, Ramazan bitinceye dek her gece vaki olur.”
Resulullah oruç tutmaktan büyük haz
alırdı. O’na sadece dokuz yıl ramazan orucu tutmak nasip olmuştur. Bahsimizi
ramazanın feyiz ve bereketiyle ilgili bir hadisle kapatalım: “Âdemoğlunun bütün
amellerine karşılık verilecek sevap on mislinden yedi yüz misline kadar
katlanır. Allah’u Teâlâ buyurdu ki: Oruç müstesna! Oruç benim içindir, onun
karşılığını ancak ben vereceğim. Oruçlu kişi, nefsanî arzularını ve yemesini
benim için terk eder. Oruçlu kişi için iki türlü ferahlık vardır: Biri iftar
anındaki ferahlık, diğeri Rabbine kavuştuğu zamanki ferahlıktır. Oruçlunun ağız
kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.”
Kur'an-ı Kerim'in Ramazanda inmesi bu ayı
kıymeti kılmıştır.
Sıcakların dereceleri zorladığı bu yaz günlerinde İslam dünyası ve bütün Müslümanlar ramazanın rahmet ve bereket ikliminde serinliyor. Bu mübarek ay’ı layıkıyla idrak edenler nice sevaplar kazanarak onun manevî bereketinden hakkıyla istifade edeceklerdir. Fakat öyle kişiler de vardır ki onlar oruç tutarlar ama tuttukları orucun kendilerine bir faydası olmaz. Çünkü o kişiler gıybet ve koğuculuk yaparlar, böylece insanları birbirine düşürürler. Rasûlullah(sav) buyurdular: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (teravih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan, yalnız uykusuzluktur.”(İbn-i Mâce, Sıyâm, 21) Allah bizleri böyle insanların zümresine dâhil olmaktan uzak tutsun. Zira bu durum manevî iflastan başka bir şey değildir. İyi düşünülürse anlaşılır ki manevî iflaslar maddi iflaslardan daha iç acıtıcıdır. Zira maddi kayıplarınızı, gecenizi gündüzünüze katıp daha çok çalışarak tekrar elde edebilirsiniz. Fakat manevî kayıpların kulu götüreceği son nokta ne yazık ki cehennemdir.
Ramazanı kıymetli kılan sebeplerden biri de kutsal
kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlanmış olmasıdır. Cenâb-ı
Hak şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri
olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler
onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca)
başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık,
Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara, 185)
"Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı
olan Kadir Gecesi vardır."
Resulallah
Efendimiz ramazan ayını ve bu ayda tutulan orucu çok önemsemiştir. Onun ramazan
ve oruç hakkında nice güzel sözleri ve müstakil hutbeleri vardır. Ashaptan Selman-ı
Farisi Radiyallâhu Anh anlatıyor: Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem, Şaban ayının son
gününde bize okuduğu bir hutbede şöyle buyurdu: “Ey insanlar, büyük ve mübarek
bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi. “Bu öyle bir aydır ki, içinde bin
aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.” “Allah o mübarek ayın
gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı.” “Bu ayda
küçük büyük bir hayır yapan insan başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap
alır.” “Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.” “Bu
ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve
tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.” “Bu ay yardımlaşma ayıdır, bu
ay müminlerin rızkını arttıracak aydır.”
“Bu ayda her kim oruçlu bir mümine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı
bu iş günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden azat olmasına sebep olur.
Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”
Her biri
manevî bir yıldız olan ashaptan bazıları bu sözleri duyunca, yoksulluklarını
düşünerek “Ya Resulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek
durumda değiliz” dediler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem, “Allah
bu sevabı bir tek hurma ile, bir içim su ile, bir yudum süt ile oruçlu mümine
iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler: “Bu ayın başı rahmet, ortası
mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.” “Bu ayda her kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse
Allah onu affeder ve Cehennemden uzak tutar.” “Bunun için bu ayda şu
söyleyeceğim dört hasletten ikisi ile Rabbinizi razı kılarsınız, diğer
ikisinden ise hiçbir vakitte ayrı kalamazsınız: “Rabbinizin rızasına sebep olan
hasletlerin birisi, kelime-i şahadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret
dilemenizdir. Vazgeçemeyeceğiniz
iki hasletin biri Allah’tan Cenneti istemek, diğeri Cehennemden Allah’a
sığınmaktır.” “Her kim
oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle
bir su içirecektir ki, Cennete girinceye kadar bir daha susuzluk
çekmeyecektir.”[et-Tergib ve’t-Terhib, 2:94-95]
Ne kadar mühim
bir ayda olduğumuzun idraki içerisinde oruçlarımızı tutmalı, teravih ve vakit
namazlarımızı kılmalı, şükrümüzü layıkıyla eda etmeli, soframızı fakirlere
açmalıyız.
Ashabın Ramazan
sofraları herkese açıktı.
Bizler Peygamber Efendimizi dünya gözüyle göremedik. Bu
yüzden, çektikleri bütün sıkıntılara rağmen, sahabeleri çok şanslı insanlar
addediyoruz. Onlar hâl ve hareketleriyle bize örnekti. Peki, Allah dostları
ramazanları acaba nasıl idrak ederdi? Bunu hiç düşündünüz mü?
Her biri birer Allah dostu olan sahabeler, ramazana Recep
ayından itibaren hazırlanırlardı. Gerçi onlar on iki ay boyunca hak ve
hakikatin izinden gitmeye riayet ederdi. Ashab, ramazan ayının girmesiyle birlikte
sevinçten bayram ederdi. Onların çocukları bile ramazan iklimine girer, ona
göre davranırlardı. Çocuklarının çoğu gönüllü ramazan orucu tutardı. Oruç,
sahabenin sadece ramazanda değil; ramazan dışında da yaptığı ibadetlerin
başında gelirdi. Ashabın çoğu ‘Pazartesi’ ve ‘Perşembe’ günleri oruç tutmaya
dikkat ederdi.
Sahabeler maddî sıkıntılar içerisinde kıvranmalarına rağmen
iftar sofralarına mutlaka birilerini davet ederlerdi. Onların sofraları herkese
açıktı. Kendileri sofradan gerekirse yarı aç kalkar, fakat yine de bu güzel
hasletlerinden taviz vermezlerdi. Nefislerini semirtmezlerdi.
“Kim, inanarak
ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini ihya ederse, geçmiş günahları
affolunur.” hadis-i şerifi sahabeleri ramazan aylarında ibadet seferberliğine
yöneltmiştir. Sahabelerin çoğu iftardan başlayarak sahura kadar ibadet ederdi.
“Gecede bir saat vardır ki, Müslüman bir kimsenin Allah’tan, dünya veya ahirete
müteallik bir hayır talebi, o saate rastlarsa, Allah dilediğini ona mutlaka
verir. Bu saat her gecede vardır” hadisi
de sahabeleri geceleri ibadete sevk etmiştir.
Onlar gece boyunca Kur’an-ı Kerim okur, teheccüd namazları kılarlardı.
Dillerinden Hakk’ın mübarek adları düşmezdi. Zikir onların hayatlarında olmazsa
olmaz ibadetlerden biriydi. Malayani konuşmaktan özellikle sakınırlardı.
Ashab-ı güzin
Ramazan'ın hakkını verirdi.
Bu mübarek ayda ashab diğer zamanlardan daha sık umre
yapardı. Zira Peygamberimizin “Ramazan ayında yapılan umre tam bir hac sayılır; yahut da benimle
birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar” sözü onları heyecanlandırarak
yollara dökerdi.
Sahabelerin maddî güçleri sınırlı olsa da ellerinde ne
varsa sadaka olarak verirlerdi. Çünkü onların tartışmasız tek rehberi olan Hz.
Muhammed(sav) ramazanda verilen sadakanın en makbul sadaka olduğunu söylemişti.
Onlar zekâtlarını da bu mübarek ayda verirlerdi. Fakat verirken gizliliğe
riayet ederlerdi. Günümüzde ne yazık ki buna pek dikkat edilmiyor. Bugünkü
zenginlerin bir kısmı yardım edecekleri gün basın mensuplarını çağırıp hayırlarını
reklam malzemesi yapıyorlar. Böylece elde edecekleri sevap büyük ölçüde zayi
oluyor.
Sahabe-i Güzin, fakirleri zenginin sırtında bir yük olarak
değil; kendisine sevap kazandıracak bir velinimet olarak görürlerdi. Fıtır
sadakası özellikle bayramdan evvel verilmeye gayret edilirdi. Böylece
garibanlar bayrama neşe içerisinde girerlerdi. Onların da yüzü gülerdi.
Fakirler eziklik yaşamazdı. Bayram bu haliyle herkes için bayram olurdu.
Bilindiği gibi ramazanın içinde “bin aydan daha hayırlı bir
gece” olan mübarek ve muazzez Kadir gecesi vardır. Bu gece, ramazanın içinde
gizli tutulmuştur. Fakat son on günün gecesinde olma ihtimali daha yüksektir.
Bunu bilen sahabeler ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O gecelerin
hepsini Kadir gecesi bilirlerdi. Resulullah’tan böyle görmüşlerdi.
Bu anlattıklarımızdan şu anlaşılmasın: “Sahabeler ramazanda
dünya işlerini bırakırlardı?” Böyle bir şey söz konusu bile değildir. Onlar
dünya ve ahret hayatında hep dengeyi gözetmişlerdir. Ölçü üzere yaşamışlardır;
ifrat ve tefritten özellikle sakınmışlardır.
Sahabeler ibadetlerini aslında on iki aya yayarlardı.
Ramazanda ibadetleri çok daha yoğunlaşırdı. Fakat günümüzde bazı insanlar
sadece ramazanda ibadete yöneliyor, ramazan çıkınca bırakıyor. Biz buna tabir
caizse “Ramazan Müslümanlığı” diyelim. Yanlıştır bu!..
Bizler asrısaadette yaşa(ya)madık. Bunu belki bir
şanssızlık olarak görüyoruz. Gerçi o devirde ‘Hz. Ebubekir’ olma ihtimalinin
yanında ‘Ebu Cehil’ olma ihtimali de vardı. Bizler el ele gönül gönüle
verirsek, bir ve beraber olup birbirimizi Allah için seversek bu çağı da
asrısaadete çevirebiliriz. Yeter ki inanalım ve inancımızı azim ve gayretimizle
besleyelim.
Sözlerimi vaktiyle kaleme aldığım "Ramazan
İklimi" adlı şiirimle bitirmek istiyorum:
Ramazan geldiğinde gönül arınır kirden
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Nefsin kölesi beden, kendine gelir birden
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Burcu burcu kokunca gonca gülümüz bizim...
Semadan rahmet sağar titrek elimiz bizim
Rabbin kutlu adını söyler dilimiz bizim
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Bereket iklimleri çepeçevre kuşatır
O rahmet geceleri huzur içre yaşatır
Kur'an'la diriliriz, okudukça her satır
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Yüreğin kapıları sürmelenir harama
Ramazan bir iksirdir, merhem olur yarama
Yakınında olanı, uzaklarda arama
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
İdrak eylemeye bak, ramazan bize ne der?
Oruç tutmayan kulun azığı olur keder
Müslüman'ın hâline melekler gıpta eder
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Kalpler ancak Allah'ı anmakla bulur huzur
Aşk şarabından içip kanmakla bulur huzur
Gönül aşkın nârında yanmakla bulur huzur
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Cenab-ı Hakk zincire vurur kör şeytanları
Sevdiği müminlere bırakır meydanları
Değişilmez bir şeye, yaşamak o anları
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Ramazanda cennete açılır cümle kapı
Oruçla pürnûr olur beden denen o yapı
Sanma kolay verilir bu sorunun cevabı
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?
Alnımızda nişandır kutlu secde izleri
Zaman aşikâr eyler çözülmeyen gizleri
Muhabbet gözyaşları taşırır denizleri
Biz mi oruç tutarız, oruç mu bizi tutar?