Acı Tatil
Bugün burada coşkuyla eğlenen insanlar, kendi içlerindeki bir babayla oğlun saatler sonra yaşayacakları dehşeti hiç ama hiç tahmin etmemişlerdi.
Temmuz 2008 Marmaris, İçmeler
Haktan Bey, eşi Melek Hanım ve dört yaşındaki oğulları Berk’le buraya tatile gelmişlerdi.
Şu an plajdalardı. Havalar o günlerde güneşliyken, bugün biraz kapalıydı. Radyoda söylenmişti kuvvetli bir fırtınanın olacağı. Aile önce denize girip çıktı. Sonra oğulları Berk babasına ilerideki kayıkları göstererek bunlara binmek istediğini söyledi. Haktan Bey, oğlunun bu isteğine bir an kararsız kaldı! Oğlunu kırmak, bu zevkten mahrum etmek istemiyordu. Ama hava esmeye, deniz dalgalanmaya başlamıştı. Bir an karısıyla göz göze geldiler. Eşi Melek Hanım” Boş verin, bu kadar yeter. Zaten rüzgar da çıktı. Allah korusun” diye endişesini dile getirdi. Ama Berk diretiyordu “Kayığa binelim” diye. Haktan Bey oğlunun ısrarını kıramadı ve karısına” Sen otele dön. Biz de biraz binip, hemen geliriz” dedi.
Kayığı kiraladılar. Yavaş yavaş kıyı boyunca dolaşmaya başladılar. O ana kadar her şey iyi gidiyordu. Fakat ne olduysa o anda oldu! Küreklerden birisi bağlı olduğu yerden koparak denize düştü! Bu arada rüzgar kuvvetlenmiş neredeyse fırtınaya dönüşmüştü. Haktan Bey tek kürekle kayığı kontrol etmeye çalışıyor, ama fırtına kayığı sürekli açığa sürüklüyordu. Kıyıdan o kadar uzaklaşmışlardı ki kimse onları fark etmiyordu. Haktan Bey büyük bir korkuya kapılmıştı! Kayığa vuran dev dalgalar neredeyse kayığı ters çevirmek üzereydi. Küçük Berk olayın hala farkında değildi. Haktan Bey oğlunu korkutmamak için, içine düştükleri dehşeti ondan gizlemeye çalışıyordu. Çünkü küçük Berk astım hastasıydı. O yüzden şu an kesinlikle korkup ağlamaması gerekiyordu. Eğer ağlama krizine girerse nefesi kilitlenebilir hayatı tehlikeye girebilirdi. Yanlarına Berk in nefes açan spreyini de almamışlardı.Yaşadığı büyük paniği ona hissettirmeden oğluna, “ Oğlum bak şimdi seninle bir film çevireceğiz, oyuncuları da ikimiz olacağız. Gör bak, hem de çok keyifli bir film olacak. Annen şimdi burada olsa, o da bizi seyretmeyi çok isterdi. Şimdi bizim kayığımızın kürekleri yokmuş gibi ben kıyıdakilere bağıracağım, bakalım sesim güzel mi” dedi çaresizce.
Sonrada kıyıda neredeyse tamamen kaybolan insanlara son bir umutla deli gibi bağırmaya, sırtından çıkardığı tişörtü sallamaya başladı.
Berk, babasının bu halini oyun zannedip gülüyordu. Ama o an babasının ağladığını, gözünden yaşlar süzüldüğünü gördü! Yüzü asıldı. Gelip babasına sarıldı. “ Baba hani oyun oynuyorduk. Lütfen ağlama, bak o zaman bende ağlarım.” dedi buruk bir sesle. Haktan Bey oğluna baktı gözyaşları içerisinde. Oğlu onun her şeyiydi. O’na bir şey olmasına dayanamazdı, bu yüzden kendine hakim olamıyor ağlıyordu. “Hayır oğlum ben gerçekten ağlamıyorum ki! Dedim ya numaradan kıyıdakileri kandırmak için.”
Bu arada hava kararmaya başlamış, deniz de iyice hırçınlaşmıştı! Dev dalgalar adeta canavarlarmış, kayığı ve içindekileri yutmak için sallayıp duruyordu. Daha da kötüsü çarpan dalgalar kayığı örselemiş, kayık su almaya başlamıştı. Haktan Bey, bu kez de kayığın içine dolan suyu boşaltmanın derdine düşmüştü. Kendisine kaygıyla bakan oğluna bu kez de “Bak oğlum şimdi suları kayıktan nasıl dışarı atıyorum” diyerek kan ter içinde, ellerini avuç yapıp suları dışarı atmaya çalışıyor, bir yandan da bir o yana, bir bu yana sallanan kayıktan oğlu denize düşmesin diye onu tutmaya çalışıyordu.
Vakit neredeyse gece yarısına yaklaşmış, deniz zifiri karanlığa gömülmüştü. Otele döndükten bir saat sonra içi rahat etmeyen Melek Hanım tekrar plaja gelmiş, kocası ve oğlunu göremeyip sandalcının da “Daha gelmediler” demesi üzerine çılgına dönmüştü. Hemen o saat kıyı güvenliğine haber verilmiş, aramalara başlanmıştı. Ama şu ana kadar halen yavrusundan ve eşinden haber alamamış, sinir krizlerine girmişti.
Kayık neredeyse batmak üzereydi! İçine tamamen su dolmuştu. Bu arada, Haktan Bey sürekli ağlayan ve ”Baba ne olur ben oyundan sıkıldım. Ne olur evimize gidelim diyen oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu. Haktan bey kahrından perişan olmuştu. Koskoca denizin ortasında bir başlarına dev dalgalarla boğuşuyor, bir umutla karanlığa doğru “Ne olur kurtarın bizi.. Yalvarırım ne olur kurtarın yavrumu” diye bağırıp duruyordu. Ama etrafta dalgaların çıkardığı korkunç sesten başka ne bir ışık, ne de her hangi bir şey gözükmüyordu.
Kayık her an alabora olmak üzereydi artık! Haktan Bey, son çare olarak, kendi ağırlığı kayığı daha çabuk batırmasın diye, kayıktan denize inmeye karar verdi. Gözyaşları içinde oğluna bakıp,
“Oğlum birazdan eve döneceğiz, yalnız filmin son sahnesini ikimizde çok candan oynayacağız tamam mı? Bak ben şimdi numaradan denize ineceğim, sen de kayığa sıkı sıkı tutunacaksın. Bir de babana son kez sarılıyormuş gibi sıkı sıkı sarılacaksın” dedi ıstırapla. Oğlunun gözlerine derin derin baktı. Son kez onu sıkıca sarıp öpüp koklamaya başladı. Berk’te babasına deli gibi sarılmış yanaklarından öpüyordu.
Haktan Bey yavaşça kendini denize bıraktı. Elleriyle dalgaların bir o yana bir bu yana savurduğu kayığı tutmaya çalışıyordu. Tam bu sırada o kadar kuvvetli bir dalga geldi ki, Haktan Bey''i tuttuğu kayıktan koparıp denizin dibine doğru itti. Haktan bey tükenmiş haliyle son bir hamle yapıp kendini dalgaların üstüne çıkardı. Ama karanlıkta oğlunun olduğu kayığı bir türkü göremiyordu. Haktan Bey deliye dönmüş “Oğlum, oğlum” diye bağırıyordu.
Bu arada artık oyunun bittiğini anlayan Berk de korku içinde ağlayarak “Babacım. Babacım ne olur yanıma gel” diyordu.
Haktan Bey karanlıkta hiçbir şey görmüyor, oğlunun sesinin geldiği yere doğru bata çıka ulaşmaya çalışıyor her seferinde dev dalgalar onu suyun altına alıyordu. Bir süre sonra oğlunun sesini duyamaz oldu. Son kez feryatlar içinde “Berk .. Oğlummm” diye bağırıp bilinçsizce bir oraya bir buraya kulaçlar attı.
Aradan saatler geçmişti. Haktan Bey yuttuğu sulardan nerdeyse boğulmak üzereydi. Artık oğlunu kaybetmenin acısıyla gözyaşları denizin sularına karışıyordu. Oğlu gitmişti. Canı yavrusunun kayığı su dolup çoktan denize gömülmüştü. Kendini adeta ölmek için suların kucağına bıraktı. Oğlundan sonra yaşamak anlamsızdı, onsuz asla yaşayamazdı.
Sabaha karşı deniz biraz daha dinmişti. Dalgaların sürüklediği yarı baygın haldeki Haktan Bey''in ayakları kayalara çarpmaya başladı. Burası kimsenin yaşamadığı küçük bir kayalıktı. Haktan Bey son gücüyle kendini kıyıya çıkardı. Halen denize bakıp bakıp, “Gittin oğlum.. Gittin..” diye haykırıyordu. O an yeniden denize girip ölmek istedi. Oğlunun öldüğü bu suda kendi de ölmek istiyordu. Ancak acısı böyle sönecekti. “Oğlum nasıl bırakırsın babanı? Sen daha taze, körpe.. Ben ölseydim oğlum.. Babacım. Bir tanem..” diye içli içli ağlamaya başladı.
Sahil güvenlik botunun kaptanı iyice aydınlanmak üzere olan denizin üzerinde göz gezdirirken birden heyecanlandı! İleride ki kayalıkların üzerinde bir adamın varlığını fark edip, bunu ağlamaktan gözleri şişen Melek Hanım''a gösterdiğinde, Melek Hanım olduğu yerde havalara sıçrayıp, avazı çıktığı kadar “Haktan, Haktan” diye bağırmaya başladı. Sevincinden neredeyse kendisini denize atıp, kocasına yüzerek gidecekti.
Haktan Bey kulağına gelen seslerle irkilip o tarafa baktığında, bottan inip kendisine delicesine koşan eşi Melek’i gördü. Ama o an ayağa kalkamadı üzüntüsünden. Hala ağlıyordu. Yanına gelip de kendisine sarılan karısına “Oğlumuz gitti Melek. Oğlumuz gitti” deyip hıçkırıklarla ağlıyordu.
Tam bu sırada botun içinden “Baba baba” seslerini duydu. Çılgınca o yöne dönüp baktığında kalbi duracak sandı! Botun içinde kendisine el sallayan oğlunu gördü. Oğlu yaşıyordu. Hemen oğluna doğru çıldırmışçasına koşmaya başladı. Oğluna sıkıca sarılıp bağrına bastı. Onu öpüyor kokluyor sonra yeniden sıkıca sarılıyordu.
Sahil güvenlik sabaha karşı, Berk’i tam batmak üzere olan kayıkta bulup kurtarmışlardı. Ardından buraya yakın olduğunu bildikleri bu kayalıklara, Haktan Bey''in çıkmış olduğunu düşünerek gelmiş ve tahminlerinde de haklı çıkmışlardı.
Berk hala kendisine sarılıp ağlayan babasına “ Baba oyun daha bitmedi mi niye ağlıyorsun” diye sordu.
Haktan Bey gözyaşlarını zorlukla sildi.
“Oğlum bu filmin sonu öyle güzel bitti ki. O yüzden ağlıyorum.”
(
Acı Tatil başlıklı yazı
MustafaSakarya tarafından
26.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.