1
Yunus Emre
Sezai Karakoç- Diriliş Yayınları
Merhum yazar Sezai Karakoç
entelektüel, edip, şiar, siyasetçi gibi renkli kişiliğinin yanı sıra mütevazı
yapısıyla çağımızın erenlerindendi. Duygu dünyası bir volkan gibi patlarken,
düşünce dünyası da küresel çapta hareketlidir.
Geçmişi okuyup çağını tanıyan bir
İslam şairidir.
Yazar bu eserinde Yunus Emre’yi
en özgün şekliyle ele almaktadır. Salt menkıbelere boğulmuş bir kişilik değil
de şiirlerinden yola çıkarak tanımlanmaya çalışılan bir kişiliktir Yunus Emre.
Sezai Karakoç eserin giriş
bölümünde başta Mevlana olmak üzere, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli ve
Yunus Emre gibi “Önder Kurucuların” ortaya çıkış nedenleri üzerinde
durmaktadır.
Haçlılar ve Moğol saldırısıyla
darmadağın olan Anadolu Müslümanlarının “İlk Horoz Seslerine” ihtiyacı vardır.
Yazar burada Yunus’u “Şah Bir Horoz Sesi” olarak tanımlamaktadır. “Dünya sağ ve
sol elini getirerek Anadolu’yu boğmak istemiştir.”
Haçlılar ve Moğollar iki yandan
saldırarak Selçuklu şahsında İslam’ı Anadolu topraklarından ebediyen çıkarma
girişiminde bulunduklarında bu öncü yüce “Yüce Ruhlar” insanları manevi feyzle
başta kendileri olarak kalmaya sonra da işgalci güçlerle mücadeleye
çağırmışlardır.
Yazar bu gönül insanlarının
önemini çok veciz bir şekilde dile getirmektedir.
“Milletlerin birer tabib-i manevisi
olan büyük adamlar, liderler arka arkaya sökün etmemiş olsaydı, bir taşın
üstüne tüneyip bin yıl kıpırdamadan duran, entrika bakışlı Bizans baykuşunun bu
yüzyıllarda yeniden dirilişine ve tekrar gelişip Anadolu’yu ele geçirmesine
şahit olacaktı tarih.” Sf. 12
Kitapta Mevlana, Hacı Bektaşi
Veli ve Hacı Bayramı Veli’den de yer yer bahsedilerek onlar hakkındaki yanlış
düşüncelerin tenkidi yapılmıştır.
Mevlana’nın, Moğol haini oluşu,
Hacı Bektaşi Veli’nin sahabe düşmanı oluşu, Yunus Emre’nin batini oluşuyla
ilgili değerlendirmeleri de eleştiri eleğinden geçirmektedir.
“Ve gerçek bir tarih kritiği ve
objektif bir edisyon kritik, Hacı Bektaş ve halifelerinin ne sadık Müminler,
Müslümanlar olduklarını ortaya koyacaktır.” Sf. 18
Yazar. Mevlana’nın bir soruya verdiği
cevabı tarih felsefesi olarak değerlendirirken mazlumların duasının Allah
katında kabulü, zalimlerin de kahrı olarak ele almaktadır. Sf. 15
Yunus Emre’yi hiçbir ekole bağlı
olmayan özgür bir ruh olarak ele alan yazar, onun Taptuk Emre ile ilişkisini de
şiirleri aracılığıyla değerlendirmektedir.
Halka Taptuk manisin
Saçtık Elhamdulillah
Yunus Emre’nin şiirlerinde ele
aldıkları şahısların çağlarını aşan ve müspet kişilikler oluşundan yola çıkarak
onu öngörüsü güçlü bir şair olarak tanımlar.
“Yunus’un şiirlerine giren
isimlerin çağlar boyu önderliklerini yitirmeyenlerden oluşu da onun bu konudaki
ileri görüşlülüğü ve titizliği derin bilgisi ve sezgisine ışık tutar.” Sf. 21
Bu cümle aslında bize büyük bir
mesaj vermektedir. Yaşayan yazarlar, düşünürler, şairler çağdaş isimleri
eserlerine alırken çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Çünkü popüler ama
yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya süren satışa elverişli kişiliklerin
eserlerde görünmesi yazarın öngörüsüzlüğüne veya sürü psikolojisine kurban
gittiğini göstermesi açısından önemlidir.
Masalların gerisindeki gerçek,
bölümünde Yunus’u menkıbelerden arınmış bir ‘epope’ olarak görür. Onun nereden
geldiği, ilmi yönü, şairliği, tekke ile bağlantısı bu bölümde ele alınır.
“Buğday mı himmet mi?” hikayesiyle onun duygu dünyasındaki derinliğe işaret
edilir.
Yazar, Yunus’a mağarada çift
sofra inişini de “Ona çift sofra inmişti gökten. Din ve sanat.” Şekliyle
açıklar. “Sanat bir yüksek fırınsa, fırın, o ocağı besleyen maden damarıdır.”
Sf. 35 Fikirsiz sanatın olmayacağını yazar çok veciz bir şekilde belirtmiştir.
Molla Kasım’la ilgili anekdotu
ise oldukça ilginçtir. Bu olayla ilgili iki değerlendirmesi vardır. “Molla
Kasım adlı şeriat bilgininin” Yunus’un şiirlerini okuyup dine uygun olmayanları
yakması ve sonradan onun hikmetlerini anlamasıyla sonuçlanır. İkincisi ise
“Molla Kasım Yunus’un kendisidir.” İyi bir eser ortaya koymak için çaba
harcanması gerektiğini ve dilden dile dolaşan şiirlerini okuyup
beğenmediklerini yaktığı veya yırttığı şeklinde bir yorumdur.
Yazar şiir bölümünde Yunus’un
şiirlerinden yola çıkarak birtakım değerlendirmelerde bulunmaktadır.
“Zehirle pişmiş aşı
Yemeğe kim gelir
Zehir ödevin güçlüğü, balsa
ödevin yemişidir, sonuçtur.
Ballar balını buldum
Kovanım yağma olsun.
Kovan boşalsa da yeni balla
dolması içten bile değildir. Ama balın kaynağı kuruduğu anda artık kovanın bir
değeri kalmaz.” Sf.41
Balın kaynağı çiçekler ve onların
özünü alacak bir ruhtur. İşte Yunus, balın kaynağı derken kendisini sürekli
geliştirecek bir yüreğe sahip olduğunu belirtmektedir.
Yazar Yunus’un şiirlerindeki ölüm
metaforlarını kendince açıklamaya çalışır.
“Ölüm bir ipek böceğinin bir
kelebeğe dönüşmesi, bunun için bir koza örmesi, şiddetli doğum acıları çekmesi,
bir eser bırakması, son olgunluğa doğru ilerleyişidir.” Sf 44
Yazar bize “şah bir horoz”
sesinin nasıl olacağını da son bölümdeki Yunus’un şiirleriyle göstermektedir.
Olmak için yanmak gerekmektedir.
Dertsiz olan insanın topluma
vereceği bir şeyi olmadığı gibi yürek kuyusunda sözleri de yoktur. Derdi çekilmeyen
sözlerin dile gelmesinde ise hiçbir bereket yoktur.
Yunus “Bir dem aşksız olmayayım.”
Diyerek Allah’a olan bağlılığını dile getirir. Aşkı olmayanın anlatılacak bir
hikayesi de yoktur.
Seyit Ahmet Uzun