-Ay artık şiir bana banal geliyor pek inandırıcılığı yok,
önce okuyorlar evlenince ne şiir kalıyor ne miir.
-Haklısın kız Ayten, benimkisi de bana şiirler okudu evlendik
şimdi öküz gibi yatıyor, Ayten, yemek, Ayten, çay, Ayten çorabım bunlar
şiirleri katledenler. Benimkisi Cahit Külebi’den okurdu, içimi okşardı o
dizeleri
“Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!”
-Artık ne okşamak kaldı ne güzel bir söz, sadece hırpalıyor.
-Ah Nuriye benimkisi de şiirlerin arkasına saklanmış, evlendikten
sonra arkasından çıktı ki tam bir ayı. Benimkisi de Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun
şiirleriyle bana yürürdü.
“Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın”
-İçimde açan tüm gelinciklerimi ezdi geçti ayı.
-Hele benimkisi, sevgilim gönül ovam kıraç oldu gel de
yeşillensin, hayatımda tüm yollarım yokuş gel de düz olsun tüm yollarım, gönlümde
esen fırtınalarım dinsin diye ne diller döktü şimdi ise benim gönül ovam kıraç
kaldı. Yatağa yattık mı kıçını dönüp horuldayarak uyuyor. Ah Atilla ilhan gibi
olsalar bize şiirler yazsalar:
“Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum”
-Nerede o günler şiirin katilleri
çıktılar.
-Ah komşu bende isterim bana bu şiiri
her gün okumasını, okumuyor ki ayı! O zaman biz yazalım onlara okuyalım, belki
akılları başlarına gelir.
-Hay aklınla bin yaşa. Nasıl yazalım,
aha da buldum.
Seni sevmek rezilliğin başıdır
Gözümde akan göz yaşımdır
Her gün yoruyorsun hizmetçin miyim
Tutsak kaldım seninle
Hani derdin bana şiir bakışlım
Hayatımda tüm güzellikleri süpürdün
Uğultundan başka söz duyamaz oldum
Bozuk plak gibi her gün acıktım
Çay nerede kaldı diyorsun
Çok istiyorsan kalk kendin yap
zıkkımlan
Ben sana mecburum diyordun
Şimdi kurudum ben görmüyorsun
Bu iş artık böyle olmayacak
biliyorsun
Ben seni terk ediyorum bakalım ne
edeceksin
-Hah hah çok güzel oldu bu biraz
yumuşak mı oldu sanki?
-Nasıl yani?
-Şöyle.
Artık çek git başımdan bana göre
değilsin
Mutsuzluğum elinde sen biliyorsun
Çok kötüsün sana söylüyorum
Öküzlük sende baki görmüyorsun
Dağıtıyorsun dünyamı def ol git
Anan seni bekliyor def ol git Hurşit
Leyla’m diye sevdin her gün
Kınalar içinde yaptık düğün
Gerdekten sonra bozuldun
Senin aradığın hizmetçi dediğini
duydum
İyi bak sözlerine seni ederim delik
deşik
Tüm iyi niyetimle söylüyorum birleşik
Var benim gibi seni seven o yâre
Ne her gece sırtını dayıyorsun duvara
Gönül vitesini küçült bu ara
-Öyle ise bu akşam okuyalım bakalım
anlayacaklar mı? İnşallah şiirlerimizle aydınlanırlar da karanlıkta kalmazlar.
-Az hayatımız anlamlı olsun yeter, fazla
bir şey istemiyoruz ki, az ilgi ve alaka.
Bizler yaşarken kendi halimizde gün içerisinde en çok neyi sevmiyoruz
desem şiir okumayı sevmeyiz lakin hepimiz şairiz! Ben şiirde duygu his veren
hecelerle yazarken (hece şiiri zor yazarken hece derken söz ve duygu dolu
kelimelerden söz ediyorum), rüyamda da şiir gibi çiçekli bahçeleri görüyorum ve
şiir okuyorum. Şiirlerin okunmadığı itibar görmediğini düşününce rüyamda labirentler
içinde hangi kapıdan girdiğim, kapıyı kimin kapattığına dair rüyalar görüyorum. Bir kapı açılmadan kapanıyor, sonra bir diğer kapı açılıyor
giriyorum karanlıklar içinde kalıyorum sonra bir ses duyuyorum” sen şiiri yaz
okumayan utansın” Bu sözler üstat Necip fazıla ait, acaba o mu sesleniyor?
Aklımda kalan olumsuz duyguların devamı rüya olarak bana dönüyor. İşte
şiirlerle olumsuzlukların direncini kırmak yerine, dirence fazladan başka
akımlar yükleyince yan bakınca, okumam kalsın, a şiirimi? Dedikçe direnç
yanıyor iş görmez hale geliyor vesselam.
Mehmet Aluç