Yâr nezdinde uçurumun kenarında
Hüzünvar bir akşamın koynunda
Zamansızlığa, hissizliğe, kimsesizliğe
Bırakırken kendimizi
Birbirine kenetlenen ellerimiz
Çıra gibi yanıyorken üstelik
Ölmekmiş aşk meğer dedi
Ağır, ağrılı, aciz düşmekmiş
Kelimeleri yutup dile gelmeden
Kıyâmsız vaziyette
Hâline, hatırına, arkana bile bakmadan
Öylece, öylesine, sahiden
Kırlangıçlar misâli göçüp gitmekmiş
Kırılmak da neymiş
Gündüzü geceye katarak
Sahiller boyu
Su toplayan ayaklarınla
Dudaklarında asrın kuruluğu
Bir karartı ki gözlerinde
Martıların o huzur sesi çığlık
Üzerimde yağmurların efendisi
Hava soğuk
İnsanlar sisli, insanlar kapalı, insanlar bulanık
Hakkını vermek lazım yârin dedim kendi kendime
Ayrılığın ertesinde
Sevmelerin sevmesi uğrayınca sol yanıma
Yanaklarımda kırmızısı
Uykusuzluğun başkentinde
Can bedenden ayrılmadan
Ne güzel öldüm böyle