Artık şunu iyice
biliyoruz. Buna insanda dahil. Hiçbir şey lambada cin çıkar gibi tek seferde
dünyaya gelmemişti.
Tıpkı yağmur gibi. Tıpkı bulut gibi. Tıpkı toprak gibi. Tıpkı hücre gibi.
Tıpkı fiziğin ve kimyanın evrimi gibi.
Tıpkı başlangıçta yaşama hiç de uygun olmayan ateş topu olan dünyanın zaman
içinde yeni oluşan koşullarına göre ayak uyduran yaşamın oluşması gibi.
On milyon yıl kadar önce türümüz doğduğunda hiç de toplum içine doğmuyordu.
Hatta türümüz topluluk içine bile doğmuyordu.
Türümüz, on milyon yıl önceden bu yana türlü evreler içinde grup, topluluk,
hatta sürü içi dediğimiz sosyal oluşumların içine doğar olmuştu.
Türümüz tahmini olarak ve yalıtıma bir alan içinde organize olmakla çok
kaba bir biçimde şunun şurasında tarımın yapılmasıyla, çobanlığın, maden
işletmenin becerileriyle toplum sal oldu. Ama daha insan olamamıştı.
Bugün biz sosyal ve özellikle de "toplumsal zekaya" sahip; dış
sal bir toplumcu donanım ve toplum sal biçimlenişle sahip olan, ittifak ürünü;
sosyo kültürel uygarlık ürünü, meleze İnsan diyoruz.
Toplumsal ittifak ürünü insandan bahisle bu manayı uygarlık öncesi
süreçlere götürdüğümüzde; çok yakın döneme kadar örneğin, otuz bin, elli bin
yıl öncesine kadar yeryüzünde insan değil hominid dediğimiz insanımsılar vardı.
Türümüz homo sapiens dediğimiz insanımsı türün giderek toplumsal evrimi
bulmuş halidir. Yani insan doğmamıştık, yaşam bilimsel evrimle insan olmuştuk.
Elbette insan olmaya gidişte türümüzün biyolojik olarak ontolojik bir
birliği ve bunun üzerinde çok kısmi bir ontolojik ayrılığı vardı. Buralara
girmeyeceğim.
Bütün her şey gibi insan da doğanın ürünüdür. Fakat insan veya insan olma
süreci yaşam bilimsel evrimin sonucudur. İnsana gidişteki totem alanı iyi
bilmeliyiz.
Ontoloji sel birlik (varlık birliği) gereği türümüz beslenmek için ot, kök,
böcek toplarken, tehlikeler pahasına tavşan da ot, kök toplamıyor muydu?
Beslenmek için türümüz ağaçtaki meyveye yönelirken; kuşlar, maymunlar,
hatta ayı bile ortak beslenme alanı ağaca yönelmekle rekabeti (yarışmacı) bir
"çaba" ortaya koymuyorlar mıydı?
Hayvansal bir çabayı, türümüze özgü yani insansal çabadan ayıran nedir?
Hiç kuşkusuz hayvansal çabayı insansal çabadan ayıran EMEKTİ. Her emek
çabayı içerir ancak her çaba emek değildi. Hominidlerin çabası da emek değildi.
Emek toplumla, özellikle de üreten ilişkilerle daha ayrıntılı vardı.
Organize avcı toplayıcı yapılardaki emek birliği günümüzdeki emek tanımına
kadar anlam sal olarak evrilmişti.
Emek avcı toplayıcı yapılardan beri biçimlense de emek toplum üretim
hareketi ile başlamıştı. Toplum karşılıklı değişilebilir emekleri (transfer
emekleri), kolektif birim zamanlı bir "değer ölçüsü kılmakla emeği"
daha bir biçimlemişti.
Bu nedenle tavşanın, ayının ve maymunun çabası emek değildi. Emek çok
spesifik (özel-özgün) bir kavramdır. Emek avcı toplayıcı totem alan içinde ilk
kez ortaya konmakla yaşam bilimsel evrimin sonucudur.
Çaba biyolojik iken içseldir. Emek toplumsaldır. Dış saldır. Çaba eğilim seldir.
Emek ilişki tipidir. Çaba istek seldir. Emek ve toplum zorunludur.
Toplumların temelinde bizi birleştiren yaşam bilimsel üretim ilişkisi ile
EMEK vardır. Yaşam bilimselliğin temelinde de korunma, beslenme, üreme aktı
(eylem ve eğilimi) vardır.
Yaşam bilimsel akttan (EYLEMDEN) insana geçiş emekle başlamıştır. Emek daha
çok üreten toplum ilişkileri içinde biçimlenmiştir.
Emek ve toplumsal bilinç (kolektif bilinç) birbirinin bağıl koşuludurlar.
Totem meslekli grupların emeği baz alınarak ittifaklar içinde emek biçimden
biçime sokuldu.
Bu nedenle çok kısmi biyo-ontolojik ayrımın yanı sıra yansıma salınımı
toplum içinde çok büyük olan bu kısmiliğiyle insan; dıştan toplumsal
ilişkilerin toplamıdır.
Verili düzlem içinde çok kısmi bir biyo-ontolojik ayrılıklar dıştaki üreten
toplum ilişkileriyle çok büyük ve bambaşka bir yola evrilmişti.
İçteki çok kısmi bir biyo ontolojik ayrılığa karşılık gelen toplum
ilişkiler; kendi dışımızda ANCAK TOPLUM SAL AKIL, TOPLUM SAL ZEKÂ VE TOPLUM SAL
YAPABİLİRLİKLERLE VARDI.
Yaşam bilimsel olarak ilk aktlar (eğilimler veya eylemler) karşılandığı
zaman sevinç (haz) verir. Eğilimlerimiz karşılanmadığı zaman acı (elem)
verirler.
Sevinç ve acı eğilimleri biyolojik zekanın işe karışmasıyla RUHSALLAŞIR.
Grubun, topluluğun ve toplumun işe karışmasıyla da bu eğilimler SOSYALLEŞİR.
Toplum yaşambilim sel temellerden hareketle vardır. Ancak yaşam bilimsel
temeller duygudaşlık iken toplumsal temeller üreten ilişkilerle toplumdaştık.
Biyoloji toplumdaş olmayı içermez. Ama toplumdaş lığın öznesi olan insan,
biyolojik bir duygudaşlığı içerir.
Bu nedenle duygudaşlıktan yola çıkıp topluma varanlar olduğu gibi toplumdan
yola çıkıp duygudaşlığa varan sapmalar çok yaygındır.
Elektriği bulma, uzaya gitme, gen mühendisliği vs. duygudaşlığın değil
toplum salığın ürünüdürler.