ASR-I
SAADETTE OLMAYANLAR
Tasavvuf-tarikat hakkında pek çok
diplomalı cahilin diline pelesenk ettiği bir cümle vardır. “ Asr-ı saadette tarikat
yoktu.” Bu cümlenin Türkçesi “ Tarikat Bidattır.” ( Bid’at basit anlamıyla
Peygamber Efendimiz(sav) zamanında olmayıp sonradan icad edilen hem dini hem
dünyevi şeylerdir. Ulema Bid’atı Bid’atı Seyyie (kötü bidat) ve Bid’atı Hasene
(güzel bidat) olarak ikiye ayırır. Bidat Kur’an-ı Kerim’de Ahkaf ve Hadid
surelerinde sonradan icad edilen şeyler manasında kullanılmaktadır.) Elhak bu
cümle doğrudur. Asr-ı saadette tarikata ihtiyaç olmadığı gibi gerekte yoktu.
Çünkü asr-ı saadette tarikatların temel felsefesine (Bir bilimin veya bilgi alanının temelini
oluşturan ilkeler bütünü.TDK sözlük) uygun bir yaşayış zaten vardı. Peygamber Efendimiz sağ
ve ümmetin başında iken farklı bir dini yaşayış olmazdı. Zühd, vera, takva, ihlas ve ihsan gibi kavramların
kapsadığı İslami yaşayış sahabeler de mevcuttu. Dini kaynaklara göre tasavvufi
hayat sahabe döneminin sonuna doğru veya tabiin döneminde ortaya çıktı. Ve
kavram olarak pasif muhalefet tarzındaydı. İslam toplumundaki ekonomik refah,
kelam tartışmaları gibi sebeplerle dini hayatta oluşan zaafiyete tepki olarak
ilk sufiler münzevi, zahidane bir hayat sürmeye başladılar.
Peki Peygamber
Efendimizin (sav) zamanında olmayan başka nelerin olmadığını hiç düşündünüz mü?
Ben zaman zaman düşünüyorum.
Asr-ı saadette kelam diye bir ilim dalı yoktu mesela. Kelam
tartışmaları eski kültürlerini bırakmamış Hristiyan ve Yahudi vb. kişiler
tarafından ve kasıtlı olarak ortaya atıldı. Başta 4 mezhep imamı olmak üzere
İslam alimleri dinimizi korumak adına bu tartışmalara müdahil olmak zorunda
kaldılar.
Yine Mesela; Asr-ı saadette tefsir diye bir bilim dalı yoktu.
Ashab-ı Kiram aynı zamanda yaşayan Kur’an olan Peygamber Efendimiz(sav) den
duyduklarına acabasız iman ettiler.
Asrı saadette Kuran bize yeter diyen ama ciltler dolusu kitap yazan
ulemalar yoktu mesela.
Aynı şekilde Hadis
diye bir ilim dalı da yoktu. Sahabe Efendimiz (sav) den duydukları her sözü
kabul ve tasdik ettiler ve insanların en hayırlıları oldular.
Asr-ı
saadette Peygamber Efendimizin (sav) izin ve onayıyla fetva veren sahabeler
bulunuyordu. (Ashabın fakihlerine herhangi bir mesele
sorulduğunda Kur’an ve Sünnet’te yer alan hükümle cevap verirler, bu iki
kaynakta açık bir hüküm bulamadıkları takdirde Hz. Peygamber’in kendilerine
öğrettiği şekilde nasların genel çerçevesini, ilke ve amaçlarını gözeterek
cevap ararlardı. DİA) Asr-ı saadette Horoz kurban edin veya kurban parasını bağış yapın diye
fetva veren kimse yoktu. Aynı şekilde Peygamberimizin (sav) söz ve yaşayışını
sorgulayan kimse de yoktu.
İhya-yı Ulumiddin kitabından aklımda kalan iki mevzu ile yazıyı bağlamak
istiyorum.
Ülkemizde tırnak kesme ile ilgili bir gelenek vardır bilirsiniz. Sağ işaret
parmağından başlayarak sağ baş parmakta biten tırnak kesmenin sünnet olduğu kabul
edilir. İmam Gazali bu konuda her hangi bir hadis veya sahih rivayet bulunmadığını
ancak Efendimizin (sav) tırnaklarını bu
şekilde kesmiş oyabileceğini belirtir.
Ruh hakkında ise bir İslam aliminin Peygamber Efendimizin( sav) sözünün
üstüne söz söyleyemeyeceğini özellikle belirtir.
Her şeyin doğrusunu bilen Allah’tır(cc) .