Adana Kozan Da Melek Girmez Sokak
Burası Kozan.Kozan'a geldiğimizden bu yana 4 yıl boyunca Aslanpaşa mahallesinde oturduk.Mahallemizde 4 yıldır sürdürdüğümüz yaşantımızda ilk ve ortaokul tahsil hayatımız,burada edindiğimiz mahalle,okul ve sınıf arkadaşlarımız ve bu süre zarfında fiziki yapılarımızın değişmeleri,vücutlarımızda bu büyümelerle oluşan farklılıklar,karşıt cinsi tanıma ve bu cinsin ister istemez biz erkeklerde etkisinin arttığı,ağır bastığı evrelere giriyoruz artık.Okulumuzda,sınıflarımızda ve mahallemizde karşıt cinsler olarak yaşıtımız kızlar farkediliyor ve bu yaş erkekleri olarak dikkatlerimizi fazlaca çekiyorlar.Sokaklarda,bayramlarda,düğünlerde,zamanın en itibar gören eğlence yerleri olan sinemalarda üzerlerine yakıştırdıkları renkli giyim kuşamlarıyla,bakışlarımız gizliden üzerlerine konar ve onlar göz hapsimize alırken biz artık kafamızda,kalplerimizde karşıt cinsi taşıyor ve yaşatıyorduk.Bizleri 9 ay karınlarında taşıyarak hayatlarımıza önce annelerimiz girerler.Doğumla birlikte dünya'ya gözlerimizi açıp besleyip büyütmeleri devam eder,ilk şefkatleri onlar gösterirler.Kadın olarak ilk annelerimizi sever sonra bir başka kadını muhakkak hayatımıza alır,onunla büsbütün olur,tamamlanır ve ömürlerimizi sonlandırırız.Her 2 taraftan anneanne ve babaannelerimiz yani sözün özü ebelerimiz,halalarımız,teyzelerimiz,sevgierini vererek,bir güven olmuşlar,bizler büyürken eksizsiz destekçilerimiz olmuşlardır.İşte bu yüzden karşıt cins yani KADIN egemendir ve erkek olan bizler için çok önemlidirler.Konya/Çumra'dan göçüp gelip,Adana/Kozan'da Aslanpaşa mahallesinde caddeyi ve bu yaş evrelerimizde unutulmaz hatıralarımızın yaşandığı UÇAR sokağı görecek şekilde,2 katlı bir evde oturuyorduk.Bu evde otururken bahçe duvar kapımızla başlayan cadde Feke-Saimbeyli yoluna ve diğer ara sokaklara dağılırlığıyla birlikte ters istikameti Kozan İstiklal ilkokulumuza giden yoldu.Kozan'ın o yıllardaki mezarlığının aşağısındaki dere ve derenin yemyeşil bahçeleri,Tavşantepe ve Hop mevkilerindeki dutluklar ve çoğunluk olarak arkadaşlarca dut yemek için gidip geldiğimiz bu yol güzergahı,yürüyüp ayakkabılar eskittiğimiz yerler olarak hatıramda unutulmamacasına yer işgal etmiş ve bende hiç silinmemiştir.Bu yol ayrıca orta okul öğrencilerinin liselilerle beraber okuduğu,benimde orta öğretimimi bu okulda tamamladığımız lisenin bulunduğu yöreye geçiş yaptığımız okul yolumuzdu.Evimizin balkon tarafından bakıldığında aşağımızda gözümüze ilk çarpan,yolun hemen duvarla başladığı ev Apdil Savur ve eşi Bahriye teyzelere aitti.Apdil Savur Kozan'da mahallemizin yukarıdaki en uçlarına doğru gelen Kozan'ın çarşılar altı denilen caddelerinin birinde terzilik yapar,genelde de Adana şalvarları dikerdi.Çocukları Göral,Güngör beraber oynadığımız arkadaşlarımızdı ve onlarda biz gibi 4 oğlan 2 kız 6 kardeştiler.Babaları Kozan'da aşık lakaplı olduğundan çocuklarınada aşığın oğlu,aşığın Güngör,aşığın Göral gibi ünvanlar halk ağzıyla verilmiş,bu şekil anılır ve bu biçimde tanınır,çağrılır olmuşlardır.Sokaktaki dış kapımızdan içinde bir tek ağaç bile olmayan bahçemize girdiğimiz zaman yukarı kata bir tahta merdivenle çıkar,odalara girmeden kocaman bir sofaya ayak basılır,bu sofadan odalara dağılırdık.Sofadan baktığımızda ilk karşımıza höbülü Mehmet (Sürmeli) amcaların taş evleri yansır,bu sevdiğimiz çok çocuklu aile ilede,unutumadığımız günler olarak diye tarifleyeceğim dostluklar yaşayıp sürdürdüğümüz,hoşça vakit geçirdiğimiz günler olmuştur.Balkonumuzun altındaki dışarıya çıkış ana yolumuzun bir karış ötesinde diyebileceğim tarifle sağ ilk sokak "Melek Girmez" sokağın girişidir.Bu giriş biraz genişcedir.Sağlı sollu evlerle birlikte yaz aylarında dondurma satan ve bir gözü kısık ve kapalı olması sebebiyle bu yüzden dondurmacı kör Ali denilen kişinin evleriyle "Melek Girmez Sokak" son bulur.Melek abla dondurmacı Ali amcanın kızıdır,geniş aile diyebileceğimiz nüfus çoklukları vardır.Sokağın sonunun Ali amcaların duvarlarına dayanmasıyla,sağ tarafa bir yol daha sapar,bu yolda "Dik parmak" lakaplı,Hayriye Kozan'ın evidir.Evin önünde Hayriye teyzenin kocaman tarlası vardır.Hayriye teyzenin evi Apdil Savur'ların yani aşıkların bahçe duvarlarına dayanır.Hayriye teyzenin bu evi Kozan'da yaşantımızdaki yine bu mahallede ikinci ev olarak devam etmiş ve bu evle birlikte Kozan'daki süremiz bitmiş,bu güzel kentten ayrılarak Konya'ya geri dönmüşüzdür.İlk kirada oturduğumuz ev kebapçılara aittir.Kozan'da çoğu kişilerin adları ve namları yaptıkları mesleklerden dolayı kebapçılar olarak bilinir ve söylenir.Ben bu kebapçılık yapan çok yakından tanıdıklarım değilse isimlerini bilmem,çoğunu mahallede mevzular edilirken duyarım.Lafın gelimi bir mevzuu yada konuşma olurken;"Kebabçıların gelini,kebapçıların karısı veya kebapçıların ayşe fatma" gibi kadınlar arasında konuşulan konunun muhatabı olan kişiler olarak adlarını duyduğum şahıslar olmuşlardır.Bahçemizin bir yarısı tahta çitle ayrılmıştır.Ayrılı olan öbür tarafda müştemilatı andırır bir ev daha vardır.Bu evde de ev sahibimiz kebapçıların gelinleri Şükran teyze çocuklarıyla birlikte oturmaktadır.Bu evin yani Şükran teyzelerin evlerinin giriş kapıları "Uçar" sokak tarafıdır.Kapıları höbülü Mehmet amcaların uçar sokak tarafındaki kapılarıyla karşı karşıyadır.höbülü Mehmet amcaların ayrıca ortaokuldan sınıf arkadaşım Ayten Yüksel'lerin yeni ev yaptırdıkları hamam sokak tarafından bir girişleri daha vardır.Ev sahibimiz kebabçıların gelinleri Şükran teyze bu müştemilat gibi evde 1 erkek 2 kız çocuğuyla birlikte oturur.Bu kentte yani Kozan'da kebabcılık yapan kişi sayısı çok fazladır.Kişilerin arazileri ve bahçeleri yoksa genelde kebapcılık yaptıklarından bu yöre insanında kebaba olan düşkünlükleri neticesi kebabcı sayısının artış nedeni gayet doğal olarak düşünülecek ve akla gelecektir.Evlerinde kirada oturduğumuz kebabcıların gelini Şükran teyze,onun benle yaşıt kızları Gülbin,kız kardeşim Naciye'nin yaşıtı bir eli doğuştan sakat Gülbin'in ufağı Gülhan.Birde Gündoğan isimli çocuklarıyla hayatlarını sürdürürler.Kocası yani çocukların babalarının Maraş'ta olduğu söylenmiş,biz oturduğumuz süre zarfında bir kez Maraş'tan gelmiş ve tahta karavan duvarın öbür tarafında odun keserken görmüştük.Babaları bir kaç gün kaldıktan sonra tekrar Maraş'a gitmiş,bir dahada oturduğumuz süre zarfında hiç görmedik.Bulunduğumuz Aslan Paşa Mahallesinde komşulara yakınlığımızla devam eden sıralama doğrultusunda aşık lakaplı Apdil Savur eşi,arkadaşlarımız Göral,Güngör,Mehmet ve Gürsel'in anneleri Bahriye teyze,kızları Nural ve Gülay.Hemen Aslanpaşa mahallemizde bizim o meşhur Uçar sokağın caddeyle başlayan sol ucunda höbülü Mehmet amcalar (Mehmet Sürmeli) belirgin karakter yapısıyla karısı Lütfiye teyzenin sessizliğinin aksine hiç bitmez örneklemeli anlatımlarıyla yani konuşkan espirili tavırlarıyla öne çıkar.Höbülü Mehmet amca anlatımlarıyla dinleyicilere espirilidir.O espiri yapmaz,çokta ciddi duruşu vardır.Kendine has yüz ifadeleri mimik ve jestleri dinleyenleri,onun mekanında bulunanları güler kırar geçirir.Uçar sokak yukarı doğru devam ederken sağ tarafta bomba Tevfik'lerin karısı ve kızları ismi galiba Nurcan,en büyük oğulları Cemal,sonra sırasıyla topal Yusuf,Ercan,çolak Güngör bu lakapları bizler veriyoruz yanılırım diye en ufaklarının ismini pek hatırlamadığımdan yazmıyorum ama Metin olsa gerek onların evleri vardır.En büyük çocukları Cemal bizden büyüktür.Sırasıyla erkek çocuklar olarak bir ayağı aksadığından dolayı topal Yusuf diye çağrılan diğer kardeşin mahalledeki oyunlarda farklı ve gürültücü dikkat çeker bağırıklı cazgırlık yapar davranış ve uslüpleriyle ve annelerinin babalarına ve evdeki tüm efrada egemenlik edişinin gözler önüne zuhur etmesi,çocukların bunlara itaat etmeleri ve uymaları bir aile olarak bunları Aslanpaşa mahallesinde ses getirir ayrı bir karizma olarak belleklere yerleştirmiştir.Höbülü Mehmet amcalarla bu aile kıyaslandığı zaman Mehmet amcanın eşi Lütfiye teyzenin ağzı var dili yoktur.Kızlarının hemen hemen hepisi Günay abla,Rezzan,Hatice,Zekiye,İbrahim abi ve diğer ufak kız dahil Mehmet amca konuşmaya başladığı zaman akan suların durduğu gibi kimseden bir tek tık ses çıkmaz.Bomba Tevfik'lerde ise anne konuşur babadan bir tık ses çıkmaz,suskundur.Kozan'lılar Tevfik amcaya neden bomba Tevfik diyorlar?.Bunu o yıllarda yaşıtım oğlu Ercan'a sormuştum.O babasının futbol oynadığını toplara sert vurduğunu yani bomba gibi şutlarının olduğunu bu yüzden bomba Tevfik lakabı verildiğini söylemişti.Bomba Tevfik amcaların karşısında höbülü Mehmet amcaların bir üstünde boş bir yer vardır,o boşluktan Kemal'lerin evine gidilir.Kemal bizden büyükçedir o da annesiyle birlikte oturur.Kemal bomba Tevfiklerin bir tek kızları Nurcan'a tutkundur,tutkudan öte kara sevdalıdır.O yıllarda Kemal Nurcan'ın erkek kardeşlerinin bu sevdayı duymalarından çekinmemiş,açıkça bunu ifşa etmiş,sevdasına sahip çıkmış fakat Nurcan ın erkek kardeşleri tarafından da kara listeye alınmış bu dışlamayla mahalle çocukları olarak oyunlar oynarken ve bilhassa futbol maçlarında Kemal oyundaysa bu biraderler,onlar oyunlarda ise kemal oyunlara istirak etmemiş,samimiyetleri bitmiştir.Yukarıda çarşıya doğru çıkılırken sağ tarafta bomba Tevfiklerden sonra Uçar Sokak'ta Apdil Savur'un kayınpederi Arif Öz vardır.Kozan'ın yukarı caddelerine geçmeden uçar sokağın bitiminde Arif Amca uçar sokağın bitimiyle başlayan  çarşının üst caddelerine yönlenen sokağın içinde sol tarafta kalan dükkanlardan birinde karşısında asma altı kıraathanesi olarak bilinen Kozan'ın bu yaka kesiminin tüm insanlarınında genelde burada bu kahvede takıldığı işyerinin karşısındaki bir onun dükkanının olduğu mekanda manifaturacılık yapar.Bu dükkana ara arada,Aptil amcanın kayınçoları,Göral ve Güngör'ün dayıları gelirler,her ikiside öğretmen olan İsa ve Musa ekiz kardeşler babalarına dükkanda satışa yardımcı olurlar.Arif Öz'ün Nuri isimli bir oğlu daha vardır,onun dükkanla ve mahalleyle takıntısı pek olmaz ara sıra gözlerimize bir yada iki kez iliştiği olmuştur.Bunlardan sonra sonra dönelim sokağın dizilimine;Arif amcanın evlerinin bitiminde mahallemizin espirili ve gülecen delikanlısı Uğur'ların evleri vardır.Uğur'lardan sonra sokağın isminin bu aileden geldiği Ali Uçar'lar biraz sokağın hemen yanıbaşında değilde içerde kalan evlerinde kızı Şemsi ve yeğeni Serpil biz erkeklerin dikkatleri çeken kızları olarak akıllarımızda yer işgal etmişlerdir.Hemen karşıda Poroylu Yusuf'lar iki katlı bir evin üst katında,poroylu Yusuf''ların eşinden ayrılmış yine poroylu Yusuf'ça sahip çıkılan kız kardeşleri Tekin adındaki oğluyla bir alt katta olmak üzere 2 katlı bitişik sıralı taa altlara kadar devam eden evler topluluğunun belirli simalarıdırlar.Poroylu Yusuf avukattır ve kız kardeşi arkadaşımız Tekin'in annesidir.Tekin annesinin otoritesine ve yönlendirmelerine itaat etmesi dolayısıyla,devamlı "Anasının kuzucuğu" diye alaylarımıza mazhar olmuştur.Onların üstünde semerci Mehmet Özkan:çok çocuklu aile olarak beyaz kireç badanalı evlerinde bu mahallede hayat sürerlerken,Kozan'ın meşhur "Deli Ağası" 4 kadınlı arkadaşımız Halis'in babaları hemen hemen sayıları 40 bulan çocukla meşhur olup,gazetelere o yıllarda haber olmuş şahsiyette,semerci Mehmet Özkan'ın evinin üst katında kiracı olarak oturur.Deli ağa o dönemlerde Fransa bizden salyangoz aldığından Kozan'da salyangoz tüccarlığı yapmaktaydı.Basına yansıyıp gazetelere haber olduğunda ben Konya'daydım o kadar çocukla o küçücük evde nasıl kaldıklarının hesabını hala verebilmiş ve içinden çıkabilmiş değilim.Bu evin üst sırasında Avukat Nabi Çiftçi vardır çocukları Duru,Naime ve Arzu hemen hemen aralarında pek fazla yaş farkı yoktur ve yaşıtlarımızdırlar.Daha yukarıda Kozan'ın çarşıya doğru varan kısımlarında bizim o yıllarda yaşlı gözüyle algıladığımız abartılı makyajıyla biz çocukların eğlencesi haline gelen süslü Hamiye teyze,onunla birlikte yaşayan hemen hemen aralarında 2-3 yaş fark olan Hamiye teyzenin ufak kardeşi pisici Naime vardır.Pisilerinin çokluğundan mahalleli Naime teyzeye "Pisici Naime" lakabını takmıştır.Bu sokağın üstündeki evlerde ise ortaokul arkadaşım Fevzi Erdoğan ve onlarla sıralı olarak Nurcan ve Nurdan Güven kardeşlerin evleri bulunmaktadır.Bu tasfirlerle uçar sokak bitmiştir.Dondurmacı kör Ali amcanın kızı Melek abladan dolayı isim alan "Melek Girmez" sokağın hemen sağ tarafındaki yolla birlikte bir büyük incir ağacı ve yanıbaşında yine kocaman bir dut ağacının olduğu önü tahta çardaklı "Dik Parmak Hayriye" teyzenin evine taşınmamızla burada bizim için yeni bir hayat başlamıştır.Sağımızda Eker'ler olarak Kozan'da bilinen kişilerin duvarlarına kadar,solumuzda dondurmacı Ali amcaların duvar sınırlarına kadar Hayriye teyzenin önümüzde tarlası aşağılardaki yol hizasında bulunan evlere kadar uzanmaktadır.Hayriye teyze bu tarlayı tek atın çektiği bir pullukla tanıdık birine sürdürür.Sürümden sonra turp vs. ara arada buğday ektirir.Baharla birlikte bu tarla yeşile yemyeşile dönüşür.Tarlanın ortalarında üst üste yığılmış taş yığınları vardır.Bu taş öbeklerinin olduğu kısım ekilmediği için orada yağan yağmurlar yeşil çayırların oluşmasına neden olmuştur.Ara ara bu taş yığınlarının oraya inzivaya çekilmek adına gidip oturduğumuz,vakit geçirmişliğimiz olmuştur.Ev sahibimiz Hayriye teyze,onun evlatlık kızı Nuran,yine Hayriye teyzenin evinde kiracı olarak oturup,hamam sokakta yeni yapılan evlerine taşınmayı düşünürlerken,evin tamamlanmayan,hesapta olmayan eksikleri yüzünden biraz daha Hayriye teyzenin bir alt katında yani daha evvelden kiracı olup oturdukları bizim taşındığımız evin birinci katında ortaokula başladığımız sınıfımızdan Ayten Yüksel'ler var.Ayten'in babası Zeki amca dişçi.Kozan'a galiba İskenderun'dan gelmişler.Eşi Zahide teyze mahellede değer ve itibar gören bir insan.Kozan'da o yıllarda gezmeler ve sosyal ilişkiler bayağı fazla olduğundan Zahide teyze sosyal faaliyetlerde her daim fazlaca bulunan bir karakter yapısında.Onu genelde mevzuu caddemizin yine sınıfımızın kızlarından olan Nimet Saygılı'lara dönülen yolun sonununda çarşıya çıktığı sokağın başındaki cumbalı evleri olan kebabçıların Ayşe teyzelerin balkonlarında otururlarken camdan gördüğüm haliyle ve birazda dışarlarda oyuna dalıp gidip eve gelmeleri geç saatlere bırakan oğlu Coşkun'a "Coşkun akşam oldu daha gelmeyecekmisin" diye sesli çağırışlarıyla hatırlarım.Zeki amca kendi halinde eve dönüşlerde görebildiğim bir şahsiyet,o yıllarda bir motosikleti vardı ve işe bu motosikletle gider gelirdi.Coşkun'dan yukarıdaki satırlarda bahsettim.Ayten,Coşkun'a ablalık görevşerini başarıyla sürdürmesine rağmen Coşkun;o yaşlarda oyunlara doyamayan,mevsimin sıcaklara dönüşmesiyle kısa pantolonu ayağından hiç çıkmayan,hemen hemen üstünde simge olan bu kısa pantolonlarla akşamlara kadar sokaklardadır.Küçük kardeş oluşu anne sevgisi ve alakasını daha fazla gerektirdiğinden ablasını tınmaz,yaramazlıklarında sınırsız özgürlükler vardır.Coşkun tip olarak yüz şekil benzeyişini babadan değil fazlaca annesinden almış.Ayten ise anneye değil babanın fiziğine uyar.Her çocukta o yaşlarda olduğu gibi Coşkun'da da dışarılarda,oyunlara doyamayan isteklerin sınırsız arzuları var.Afacan davranışları ateşler yansıtan bakışlarıyla akşamlara kadar oynama hakkına sahip zira tüm erkek çocuk anası kadınlar gibi Zahide teyze de oğulcuğuna kıyamayan annelerden biri.Anadolu insanında bu hep öyle değilmidir?.Kızların hakları ve imtiyazları erkek evlatlara göre sınırlıdır.Mahallemizde Ayten'lerde bu şekil tanım ve anlatımlardan sonra sıra Meryem bacılara gelmiştir.Kocası Keser usta'nın başka bir kadınla yaşadığı ve Meryem bacının yanına arada bir eski karımın hatırı kırılmasın diye uğrak yapan bu yüzden kocası Keser ustaya tüm günü ilenmeyle geçen Meryem bacı 1 kız 2 erkek çocuk annesidir.Evlere temizlik yapmaya gider,büyük oğlu Erdem ise evin geçimine katkı sağlamak için okul çıkışlarında gazete satar.Aşık Göral-Güngör kardeşerin bahçelerinin alt kısmındaki duvarın gölgesinde yine Hayriye teyzenin kiracıları olarak bu kentte yaşayan şahsiyetlerdir.Küçük oğlu Yusuf en ufak kız kardeşim Feza ile yaşıttır.Kızı Nafize siyah saçlarıyla dikkat çeker,güler yüzlüdür.Sonradan Konya da duydukki Nazife bir hastalığa yakalanıp kurtarılamayarak ebediyete intikal etmiştir.Yusuf oyun çağında olup,dış dünyadan habersiz ve okula gitmemektedir.Erdem gazete satma işi bittikten sonra muhakkak bir saklambaç gazetesiyle eve döner ve o yıllarda saklambaç gazetelerinde çıkan fotoromanları annesine okur.Meryem bacı saklambaç gazetelerinde daha çok dram yanları fazla ağırlıklı olan fotoromanlardaki aşkları çok sever ve kendisi okuma yazma bilmediğinden oğlu Erdem'e bu dram içerikli aşk fotoromanlarını zorla okutur.Erdem okurken dalgasına annesinin tepkisinin ne olacağı duygusuyla birden bire durur.Anne dayanamaz "Ne duruyorsun Erdem denen okusana" diye onu kafasına hafif hafif acıtmayacak şekilde vurarak zorlar ve bu sahneyi o esnada orada olupta kim görmüşse kahkahalara boğulur.Daha bitmedi ev istikametinden Melek Girmez Sokağa doğru dışarı çıkılırken sol tarafında,Melek Girmez Sokak tarafından gelinirken sağ tarafta kalan müştemilatta oturan Kozan'a gelip yerleşen sonrada bir yaz tatilinde Niğde'ye gittiklerinde memleketinde kaza yapıp ölen,Niğde'li eskicinin ismini şimdilerde pek hatırlayamadığım karısı ve küçük kızı İsmihan'ın bu ölümden sonra ağlayarak eve dönüşleri mahallede görüp ve asla unutamadığım hatıralarımda kalan ve gözyaşlarımı benimde bu ölüm olayını öğrenmemle tutamadığım sahneler olarak buralara kalem edilmiştir.Biraz ötedeki bahçe girişinin sol üst kısmında kalan yine kebabçıların Gülden,Seyhan,Farah ve Sonay kardeşler ve bunların bir tek erkek çocukları küçük Hakan,onun kuzeni gülelim diye Kürt Memed diye lakapla hitap edip yakıştırdığımız bu ünvanla,lahmacunculuk yapan babasının ve şaka kaldırır hal ve tavırlarıyla hatırımızın her zaman sınırsız olduğu annesi unutamadığımız insanlardır.Bu mahalledeki Konya'ya yeni baştan göç oluşumuzla Kozan'daki misyonumuzun bitmiş ama bu dostlarımız bir dönemin tamamlayıcaları olarak ölesiye derin sevgileriyle kalplerimizde yaşayacaklardır.Evimizin olduğu bu kapsamlı alanda sabah uyanışımız Nuran'ın şarkılarıyladır.Nuran öyle güzel söylerki!!O bahçede işlerini yaparken dışarda okuduğu şarkılar bize yansır.Yataktan tebessümlerle uyanır ve kalkmadan onu dinleyerek beklerim."Sarmaşık gülleri" şarkısı biter ,"Bu Sana Son Mektubum"adlı Suat Sayın'ın o şimdiye kadar hiç unutamadığım ve her zaman her daim severek dinlediğim şarkısını içli içli söylemeye başlar.Melek Girmez Sokak sonuyla Hayriye teyzenin bahçe girişinin altında kalan evde oturan dondurmacılık yapan Kör Ali'nin kızları Melek abla ve benimle ya yaşıt,yada bir iki yaş küçük Perihan ve bu kalabalık evde tanımadığım bir kaç kadın ve Perihan'ın annesi.Onlarla evleri bitişik olup ama öbür sokağa çıkan Adeviye'ler,Adana/Kozan'da Aslanpaşa mahallemizin Uçar sokak ve Melek Girmez sokaklarında penceremden bakılıp bana bu şekil yansımışlardır.Burada bu mahallede bu sokaklarda komşuluk ilişkilerimiz o kadar güzel yaşanmıştırki ve her anı unutulmayacak değer ve önem olmuştur.Elbette Hayriye Kozan'ın işlerine yardımcı olsun diye çok küçük yaşlarda yanına alıp,kimsesizlerin kimsesizi Nuran Kozan'da unutamadıklarım arasındadır.Hayriye teyzenin bahçesinde akşama kadar yayılan ineği vardır.Nuran inek sağar,Nuran ters atar,Nuran her tür işe koşar Nuran çocuktur ama koskoca insanların yaptıkları işleri yapar.Evden çıkışıyla Nuran'ın güzel sesinden o gün yani o yıllarda hangi şarkılar gündemdeyse onları duydum."Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar,Sarmaşık gülleri" ve en çokta "Bu sana son mektubum" Nuran'ın içten duygulu söylediği şarkılarıdır.O yıllarda yeşilçam sineması insanları etkisine almış çılgınca bir tutku ve sevdaydı.Herkes hemen hemen 7 den 70 e zamanı ve gerekçesi ne olursa olsun o gerekçeleri itip ve en iyi sürelerin ise sinemalarda film seyretme anları olduğunu ilke edinir,her film değişimi ile birlikte sinemalarda yeni gelen filmleri seyretmeye gidilirdi.Çocuklar akşam dışarı çıkıp sinemalara gitmesin diye odalara kilitlense apartmanların olmadığı o zamanlarda en yüksek evlerin 2 katlı olduğu düşünülürse bu 2 katlı evlerin kilitli oldukları odaların pencerelerinden eve nasıl ve ne zorlukla gireceğini bilmeden düşünmeden sinemaya film seyretmeye kaçarlardı.İnsanlarımızda bu şekilde sinema tutkusu varken ayrıca artist olup filmlerde oynama isteğide o zamanın gençlerinde ayrıcalıklı görülür ve ağır basardı.Melek abla bu sokağın melek girmez sokak olarak mahalleli tarafından adının verildiği şahsiyettir.Melek abla evden artist olmak için kaçıp gitmiş,o zamanlar Güney'in yani bu bölgenin barları pavyonlarıyla ünlü en önemli eğlence merkezlerinden olan Tarsus'ta barlarda şarkıcı olarak yaşamını sürdürdüğünü söylemişlerdi.Onun bu kaçışıyla mahalleli o sokağa "Melek Girmez Sokak" adını koymuş ve bu şekilde söylemeye başlamışlardı.Bu isim daha fazla itibar görmüş,sokak belediyenin koyduğu sokak isminden ziyade herkes tarafından Melek Girmez Sokak olarak bilinmiş ve adı bu şekil ün yapmıştır.Melek abla gidişinden aylar sonra İmpala bir arabayla o sokağa gelmiş,çoluk çocuk,kadın kız bütün mahalle dün gibi hatırlarım sokağı doldurmuştuk.Babası Ali amca uzun süre Melek ablayı yetiştiği gelenek,görenek ve toplum tabuları yüzünden eve almak istemesede karısının gözyaşlarıyla devam eden ısrarına dayanamayıp eve almaya razı oımuştur.Melek ablanın bu ziyareti uzun sürmeyip annesini kardeşlerini gördükten sonra yine İmpala arabayla geri giderken,kapıların aralanıp bakışlar,dedikodular,imrenmeler,küçük görmeler fısıltılı konuşmalar arasında pencerelerden uzanan kadın başlarına ve sokağa doluşan diğer insanlara aldırmayış gibi bir görünüm sergilemeye çalışsada ama takmış olduğu siyah gözlüklerin camlarının arasından yanaklarına düşen göz yaşlarıyla tekrar geldiği gibi arabaya binerek "Eller" diye tariflenen diyarlara başka başka adamlarla geldiği mahallesinden,arkadaşlarıyla nalınlar sürüdüğü,çocukluklar yaşadığı baba ocağından geçip adını verilen sokaktan koyup gitmiş bir dahada dönmemiştir.Ayten'lerin hamam sokaktaki evlerine taşınmalarıyla boşalan yeri Hayriye teyze Medine diye yukarı dağlık bölgelerden Babasının evini terkederek sevdalanıp birisiyle kaçıp gelen bir başkalarına kiraya vermiş kocası içki,sigaradan ve kahvede çalışarak kazandığı yevmiyeyide gece kumarda kaybedip başka yaşamı olmayan,çalışmayı sevmeyen işe güce gitmeye gönülsüz,evine ekmek götüremeyen biri olduğundan,Medine abla bir çocukla babasının evine geri dönmüştür.Yazıtımın başında belirttim Keser usta zaten Meryem bacı karısıyken üzerine bir kuma getirdi.Nedir bu kadının toplumuzdaki yeri?Kadın erkeğin elinde her zaman hazır oynayacağı bir oyuncakmı?onun hakkındaki tüm kararlar erkek tarafındanmı verilmeli?.Bu asla böyle olmamalı.Her ne kadar islam dini kadını en fazla öne çıkaran bir yapı gibi görünsede,şeytan diye taşlatarak öldürme kararını verecek kadarda katı.İşte bütün bunlar yüzünden bir kadın asla muhtaç olmamalı,bir kadının erkekten daha fazla sosyal güvencesi olmalı.Kadın Anadır,kadın güzelliktir,zerafettir,kadın yaşamın anlamıdır.Bana göre yarı tanrıdır bu yüzden önce onun hakları ön plana alınmalı herşey ona göre yapılmalıdır.Kozan'da bir evre yaşadım,dostluklarımız burada yaşayıp ortak beraberlikler yürüttüğümüz,birlikte aynı sınıflarda okuduğumuz,aynı sıralarda oturduğumuz sokaklarında yürüyüp yağmurlarında ama ıslanıp ama çelen altlarına büzüşüp,dizildiğimiz arkadaşlarım unutulmadılar. Mahallemdeki bu insanların çoğu hayatta yoklar öldüler gittiler yaşayanların çoğunu buldum yazışmalarımız ve görüşmelerimiz devam etmektedir.Kozan bende apayrı bir tutku olarak hep bu günkü gibi yaşamakta varlığını sürdürmektedir.7/Eylül-2020 Şerafettin Sorkun/Anamur'dan   
( Adana Kozan Da Melek Girmez Sokak başlıklı yazı serafettin-sorkun tarafından 25.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu