yağmur yağıyor...

Bir damla düştü toprağa. Kim bilir kaç kere böyle başlamışımdır yazmaya. Hatta kâğıdı kalemi elime almamın yegâne nedeni bu nerdeyse. Sanki yağmur yağmasa, ben böyle ilhamlı hissetmeyeceğim kendimi. Toprağa bir damla düştü mü telaşa kapılıyorum. Düşen bir damlayı yakalamak kadar zor bir iş aslında, yüreğimden aksedenleri kâğıda aktarmak. Telaşım sırf bu yüzden.

Odamdayım. Grinin her tonuna yenilmiş bir şehirde yaşıyorum ama bir ihtimal belki toprak kokusu pes etmemiştir diye. Yağmurun şarkısını dinliyorum sessizce. Penceremde beyaz bir güvercin beliriyor. Öyle garip bakıyor ki, sanki keder gözlerinden taşacak. Pencereyi açmak istiyorum birden. ve sonra gecede kanat sesleri...


gece...

Yıldızlar kararsız, hüzünlü gibi. Gitmekle kalmak arasındalar sanki, şaşırmıyorum buna. Fotokopiyle çoğaltılmış ilişkilerin bağrında, solunum yetmezliği çeken bir kentin yıldızlarından, betonlar arasındaki göz kırpmalarının ötesinde, daha ne beklenebilirdi ki..! Ama sokak lambası öylemi ya! Köşe başının efendisi derim ben ona. Çünkü kendini vatanına adamış bir hükümdar gibidir. Orda öylece durur, hiçbir şeyin kendisine mani olmasına izin vermeden. Kış olur karlar birikir ayak uçlarına, güz olur kurumuş yapraklar dolar gözlerine. Ya da yaz gelir bütün sıcaklığını bastırır üzerine, ama o vazgeçmez. En çok bu yüzden hayranım o'na. Bahanelere yâr etmediği için kendini. Herkes uyusa bile köşe başını aydınlatmaya devam eder, bilirim. Ta ki toprak güneşin ilk ışıklarıyla kavuşana kadar. Vefakar bir dost, müşfik bir anne gibi. Hele bir de şavkını yağmura verdimi, güzelleşir damlalar üstüne üstüne... Aşk gibi…


rüya...

Rüyadayım, beyaz bir güvercinim. Yalnızım, en az bu denize küskün insanlar kadar. Güneş ışığı nerdeyse çekildi üzerimden. Yağmurda yağmaya başladı iyice. Ama gizlenecek bir saçak altı bulamadım hâlâ. Belki bu pencere. Bu da kim? Ne kadar garip bakıyor, sanki keder gözlerinden taşacak. Hayır,  sakın açma pencereyi..!

...
..
.

Düşüyorum.
Kanatlarımı duvarlara çarpıyorum, başım kanıyor, ağrıyor gözlerim. Bulunduğum yer neresi bilmiyorum. Bu yüzden arayışlara adıyorum kendimi, aradıkça kanlar süzülüyor kanatlarımdan. Aldırmıyorum, devam ediyorum aramaya. Oysa bir an görebilsem etrafımı, belki vazgeçeceğim. Belki yaralarımı bile sarabileceğim. Ama olmuyor. Her seferinde ilk kezmiş gibi çırpıyorum kanatlarımı, ama her başlangıç daha kötü bir sonun habercisi oluyor sadece. Sonunda bir kaldırım kenarında, sokak lambasının altında, kanlar içinde kalıyorum. Öylece. Sabaha daha çok var...


sabah...

Evden çıktım. Karşı kaldırımda bir grup çocuk. Hepsi birden konuştuğu içinde dediklerini anlamadım. Ama bilirsiniz, onlar garip masumlardır. Birbirlerini bizim gibi kendini yetişkin diye adlandıran, cesaretini ve masumiyetini yitirmiş koca şaşkınlardan daha iyi anlarlar. Merakımı yenemeyip yanlarına gittim, aralarına daldım. Hayır bu olamazdı..! Can çekişen beyaz bir güvercin, kanlar içinde. Öyle korkmuş ki, öyle aciz, öyle çaresiz. Şaşkınlığımın ötesinde bir korkuydu bu. Hani bazı geceler sayıklayarak uyanırsın ve şükredersin "Rüya'da yaşadıklarım gerçek değil" diye. Ama bu seferki idraki mümkün değil. Belki de ilk defa hakikaten yüzleşiyordum kendimle. Tam ellerimi uzatacakken nasıl oldu bilmiyorum güvercinin canındaki son zerre de, ağzındaki son dem kanla birlikte çıkıp gitti...

Hiçbir şey söyleyemedim. Sadece bir soru bombardımanı zihnimde, o kadar. Ne demekti bu, Asıl yaralı olan güvercinin kanatları değil, yüreğiydi. Ok değerse bir güvercinin ancak kalbine değerdi. Son anında, son bir çırpınışla yaşamaya karar vermiş bir cân'ın hak ettiği bu muydu? Can herkeste ve her bedende aynı değil miydi? Bir fil'de, bir karınca'da bir güvercin'de ve bir insanda. Peki herkes hak ettiğini yaşayabiliyor muydu? Kim tayin ediyordu, Kimin neyi hak ettiğini. Yoksa ölen ben miydim?


kaldırıma oturdum ağlıyordum
sokak lambasının şahitliğinde...

( Sokak Lambası Ve Güvercinin Rüyası başlıklı yazı DEMİRCİ tarafından 29.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu