Kelebek
Mektupları - 1
" az şey paylaştığım, ancak çok
şey paylaşmayı hayal ettiğim
aşkın tanımını tüm harfleriyle yaşadığım SEVGİLİM'e...
"
/
sevdiğim insanlara kızabilirdim
eğer sevmek bana
mahzun durmayı
öğretmeseydi
/
Bizim hayatımız hep şavkı sularda bir dolunay gibi kaldı,
Odabaşı'nın dediği gibi. Bu oyunda kalmak için çok çabaladık, ama hep kendini
her şeyin üstünde tutmaya çalışanların faulleriyle dışarı atılmaya zorlandık.
Oyunun hakemi satın alındı, şikeler yapıldı, oyundan atılmasak da yenilelim
yeterdi. Ama sen ve diğer herkes bilsin ki bu oyundan mağlup çıkmayacağız. Aşk;
bu hayatın yeri gelince en güzel, yeri gelince en acı parçalarından biri
oluyor. O yüzdendir ki hangi duyguyu bırakırsa bıraksın hayat devam ediyor. Ve
eğer bu hayatın içinde ya da kıyısında bir yerlerde kendimizi görüyorsak, en
amansız gibi görünen acıları da sineye çekerek bu hayatta varolduğumuzun, bu
oyunda bizim de bir yerimizin olduğunu, sana ve herkese göstermeliyim.
Sahip olduğumuz dost, iş, aşk ne varsa elimizden geldiğince
sahip çıkmalı, tüm bunlara bakarak hayatın neresinde olduğumuzu anlamalı ve
varoluşumuzun nedenini çözmeliyiz. Bunu çözdüğümüz vakit en çözümsüz gibi
görünen düğümler de çözülecek ve çoğu zaman bize anlamsız gibi gelen hayatın ve
içinde yaşamaktan başka bir şansımın olmadığı aşk’ımın da sırrını da çözmüş
olacağız.
hayat
sevdiğinin yanağında bir gamzedir
hasret
güzelin gözlerine bakmadan yaşamaktır
umut
aşkın dilinde bir türküdür
acı
sokakta her gördüğün yüzde onu aramaktır
gurur
sevgili hasretiyle yüreğini boğmaktır
inat
aşkın büyüsüne meydan okumadır
zulüm
yari yüreğinden vurup terk etmektir
amaç
alabildiğine dolu sevmektir
sevgili
yüreğin, isyanın ve tüm açlığındır
ölüm
yüreğinde acı ve sevgiyi harmanlamadan gitmektir
Tabi bu ölüm arabeskçe, sırf acılar içinde çaresizce
çırpınmak değil, hayatın tüm inceliğini ve manasını bize kavratan bir acı ve
sevgi yumağı olmalıdır. Ki acı ve sevgi birbirini tamamlayan ve insana bütünlük
kazandıran oluşumlardır. Tabiatın ve insanın varoluşunun sembolleridir. Bu
semboller ki hayatın her durağında, deryaların her damlasında, güneşin her
ışıltısında kendini gösteren anlamlardır.
her şeyin bir adı vardır da
ben sende yaşadıklarıma bulamadım bir ad
koklarsın, gül dersin
duyarsın, ezgi dersin
tadarsın, ekmek dersin
dokunursun, sıcak bir el dersin
ben dokundum sana, yüksek bir aşk ile yüklendim
tadamadım ekmek tazeliğinde sevgini
baktım da gözlerinde boğuldum, tutunamadım kirpiklerine
ezgi saflığında sesin kaldı kulaklarımda
çiçeklerle harmanlanmış kokun kaldı
çekiniyorum soluk alırken başka kokular karışmasın diye
dedim ya kelebeğim, koyamadım adını sende ürpertilerimi
duyduğum çırpınışları, konuşurken sesimin sende düğümlenişini
aşamadım gönlümden beynime uzamış uçurumu
sunsam her şeyiyle bu sevdayı ellerine
sen koyabilir misin adını
göğüs gerebilir misin bu sevdanın amansız dalgalarına...
Göğün mavilikleriyle bilediğim sevdam, keskin bir bıçak
şimdi. Ayrılığın sisli bulutlarını vuruyor her savruluşunda. O bulutlar ki,
sevdamı arındıracak sağanak yağmurlar taşıyordu içinde bir zaman. O sağanaklar
ki, sevdamı en saf, en katıksız halde sunmuştu ellerine. Ve ben o lekelenmemiş
sevdamla dimdik duruyordum karşında. Azad edilmeye hazır bir kuş iken sevdam,
sen onu yüreğine prangalayasın diye sana sunuyordum. İstemiyordum onu senden,
hep yüreğinde çırpınsın, özgürlüğü düşleyen bir kuş gibi. Özgür olunca da
bırakmasın yüreğini, sahibine alışmış gibi. Uçup uçup konsun diyordum yüreğine.
ben sevdanın bir damlasını istiyordum
bir damla belki sende hiçbir şey
oysa o bir damla bende bir okyanus
sen unut demiştin, ben unutma diyorum
unutma
çünkü hala sevdanın özgürlüğüne kanat çırpmaktayım
...
demir-ci