İki üniversite öğrencisinin haftada
bir iki kere öğle paydoslarında takıldığı bir restorant vardı. Ana yemekleri
pahalı olduğundan genelde çorba içmeye giderlerdi.
Her gidişlerinde de en arka masada
orta yaşlı birinin oturduğunu görürlerdi. Bir gün masasına yanaştılar.
"Beyefendi oturabilir
miyiz?" dedi öğrencilerden biri.
Adam: "Buyrun..." dedi.
Neden hep buraya geldiğini
sorduklarında ise "Yemekleri çok güzel" şeklinde klasik bir cevap
aldılar...
Üniversite, iş güç muhabbetleri
yapılırken gençler merakla "Siz ne iş yapıyorsunuz?" deyince; adamın
taksi durağı sahibi olduğunu öğrendiler... Ve "Yolunuz açık olsun..."
gibi dilekleri işittiler...
"Söylemesi kolay, senin hâlin
vaktin yerinde. Bak, bizim âkîbetimiz bile belli değil." diye tepki
verdiler...
"Ben de sıfırdan başladım.
Tahsilim de yok. Üstelik benim de kendime göre sıkıntılarım var."
şeklindeki cümlelerle hayatta her şeyin kariyer olmadığı gibi nasihatları
dinleyince gençlerden biri sinirlendi. "Seni şuracıkta döverdim ama duâ et
ki benden büyüksün!.. Paran pulun var ve hâlâ bize nâra atıyorsun!.."
deyince arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı öteki...
Tabaklarını alıp geri masalarına
gittiler. O gün de restorantta her zamankinden daha fazla oturdular.
Duraktan telefon geldi:
"Efendim biraz geciktiniz merak ettik. Taksilerden birini göndereyim
mi?" diye sordu telefondaki şoför. Adam da işi olduğunu, biraz
gecikeceğini söyledi.
Aslında gençlerin çıkmasını bekledi.
Ve yirmi dakika sonra gittiklerinde nihayet, durağı aradı. Daha sonra
sandalyenin arkasındaki koltuk değneklerini alıp dışarı çıktı...
_/' İbrahim Halil MANTIOĞLU '\_