İlk, merdivenden çıkarken gördüm onu. Âşık oldum.
Odası üst katımdaymış. Erzurumluymuş.
Bir yolunu bulup arkadaşlarıyla tanıştım. Ziyaretlerine gelip giderken karşılaşmalarımız arttı. Oturduğum sandalyeyi kapıya çevirip önümden geçmesini bekliyordum.
Arkadaşıma
sordum ‘Nişanlısı var” dedi. O da Erzurumluymuş. Aileleri tanış olunca
çocukların yakınlaşması doğal karşılanmış.
Yıkıldım
tabi. Bir daha üst kata çıkmadım. Çıkamadım. Soranlara, işlerimi bahane ettim.
Karşılaştığım oluyordu Erzurumluyla! Arkadaşlarımla konuşmasını, beni sohbetine çekmeye çalışmasını; hatta bakışlarıyla beni takip ettiğine bile yemin edebilirdim.
Görmezden geliyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Gözlerine bakarsam hoşlandığımı belli edebilirdim. Hem yakışmazdı da sevdiği olana bakmak!
Dayanamıyordum! Buradan uzaklaşmanın bir yolunu bulmalıydım.
Belli şehirlere atamaların olacağı duyuruldu. İstanbul ve Ankara! Buralarda geçim derdi zordu. Üç kuruşu bir araya getirmek güç olurdu. Hatay! Hem Akdeniz havası hem de Mersin’e yakın. Bizimkilere daha da yaklaşmış olurum.
Tercihlerin
yapılmasında iki hafta sonra sonuçlar ilan edildi: Hatay!
Kurumda
çok insan tanımıştım. Hepsiyle vedalaşmak yorucu olurdu. Ayrıca vedalaşmak,
birilerini arkanda bırakmak ölüm gibi bir şeydi!
Hatay’da
ikinci ayıma girmiştim. Depremler üzerine çalışmalar yapıyorduk. Yine
çıktığımız bir arazi çalışmasında telefonum çaldı. Eski kurumumdan, Erzurumlu’nun
katından arkadaşım arıyordu. O’na yakın olabilmek için tanıştığım, iyi ki de
tanımışım dediğim biriydi.
Hâlimi,
hatrımı sordu. Hatay’dan, iş arkadaşlarımdan bahsettim. Anlatacaklarım bitince
bir şey söylemek istediğini lafa nasıl gireceğinin bilemediğini söyledi.
“Söyle!”
dedim. Kırılmayacağıma dair söz istedi. Yemin ettirdi. Ona da tamam, dedim.
“Erzurumlu!”
dedi. Yutkundum. Evleneceğini mi söyleyecekti? Daha kötüsü düğüne benim de mi
davetli olduğumu söyleyecekti? Bunu kaldıramazdım.
“…Erzurumlu’nun nişanlı olduğunu, ailelerin bu işe sıcak baktığını söylemiştim! Hatırladın mı?”
“Unutamadım ki!” Diyemedim. Hatırlamıyormuş gibi cevap verdim. “…Ee?”
“Biz sana şaka yaptık!”
“Ne şakası?”
“Erzurumlu nişanlı değil!”
“…”
“Alo! Orada mısın?”
“Buradayım!”
“Heh! Hayatında da biri yoktu!” Yutkundum. Bir şeyler söylüyor ama idrak edemiyordum. “…Kırılmadın değil mi? Hem biz arkadaşız! Arkadaşlar arasında olur öyle şeyler!”
Telefonu kapattım. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. İlk, merdivende gördüğüm o kız; yüzüne bakamadığım o kız, nişanlı değilmiş! Görmeye dayanamadığım, uğruna şehir değiştirdiğim o kızın gönlünde biri yokmuş!
Arkadaş kurbanıymışım!
Hem, arkadaşlar arasında olurmuş böyle şeyler!
---SON---
----------------------------
Yasin Numan Yılmaz
Yazarın
Önceki Yazısı