M. NİHAT MALKOÇ
Biraz Batı'dan, biraz Doğu'dan Yahut
Sabahattin Eyüboğlu'nun eğitim hayatı
Yazarlık, akademisyenlik,
çevirmenlik ve yayıncılık mesleklerini kartvizitinde toplayan ender
şahsiyetlerden biri olan Sabahattin Eyüboğlu, 1908 senesinde Trabzon'un
Akçaabat ilçesinde dünyaya gelmiştir. Beş kardeşin(Bedri Rahmi, Nezahat, Mualla, Mustafa) en büyüğüdür. Ünlü şair ve
ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun abisidir. Dedesi
Hamdi Bey kadıydı. Babası ise I. Meclis'te milletvekili olan Rahmi Bey’dir. Annesi
Lütfiye Hanım'dır.
Bir memur
çocuğu olan Sabahattin
Eyüboğlu, babasının vazifesi nedeniyle Kütahya'daki
eğitim hayatından sonra Trabzon Lisesi'ni bitirmiştir. Lise son sınıfta Atatürk
tarafından Avrupa'ya gönderilen öğrenci grubuna dahil olmuş, bu kapsamda
Fransa’da beş yıl sanat tarihi, estetik, dil ve edebiyat eğitimi almıştır. Bu
süreçte iki yıl Dijon Üniversitesinde, bir yıl Lyon üniversitesinde
okumuştur. Bir yıl da Paris’te Sorbonne’daki dersleri izlemiştir. Devamında bir
yıl da, İngiltere’de İngiliz dili ve edebiyatı üzerine çalışmıştır. Avrupa'dan
döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde ders
vermeye başlamıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde edebiyat
eleştirmeni Prof. Leo Spitzer’in doçenti olmuştur. Onun derslerini dilimize
çevirmiştir.
Eğitime
büyük hizmetleri olan Sabahattin
Eyüboğlu, Ankara’da Millî Eğitim'deki vazifesini
1939’dan 1947’ye kadar sürdürmüştür. Bu süreçte Halkevleri ve Köy Enstitüleri
ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır. Talim ve Terbiye Dairesi üyeliğinde
bulunmuş, bir süre müfettişlik yapmış, 1947’de tekrar Paris’e gitmiş, burada üç
yıl kaldıktan sonra yurda dönmüştür. Bundan sonra da piyanist Magdelena Magdi
Rufer’le yaşamaya başlamıştır.
Sabahattin Eyüboğlu, 1950’den sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi'nde Mukayeseli Türk-Fransız Edebiyatı ve Teknik Üniversite Tatbikî
Güzel Sanatlar Okulu’nda Sanat Tarihi dersleri okutmuştur. 12 Mart
Muhtırası'nda tutuklanarak eşi Magdelena Rufer ve pek çok yazar arkadaşıyla
birlikte Maltepe Cezaevi’nde dört ay yatmıştır.
On
parmağında on marifet olan ender şahsiyetlerden biridir Sabahattin
Eyüboğlu
Üretken bir
kalem olan Sabahattin
Eyüboğlu; Tan, Ülkü, Ağaç, Aksu, İnsan, Köy
Enstitüleri, Ataç, İmece, Tercüme, Ulus, Varlık, Yaprak, Yeditepe, Yeni
Ufuklar, Yön, Kültür Haftası gibi süreli yayınlarda eğitim, edebiyat,
şiir, medeniyet, sanat ve edebiyat üzerine makale,
deneme ve eleştiri türlerinde pek çok yazılar
kaleme almıştır.
On
parmağında on marifet olan ender şahsiyetlerden biri olan Sabahattin
Eyüboğlu film ve belgesel sahasında da özgün çalışmalar ortaya koymuştur. Kısa
metrajlı filmler ve eski Anadolu uygarlıkları üzerine belgeseller
hazırlamıştır. "Hitit Güneşi, Anadolu Ormanları, Siyah Kalem, Karanlıkta
Renkler, Göreme, Nemrut Dağı Tanrıları, Surnâme, Anadolu'da Roma Mozaikleri,
Anadolu Yolları, Yaşamak İçin, Eski Antalya'nın Suları, Ana Tanrıça, Karagözün
Dünyası, Saklı Kilise, Renk Duvarları" bunlardan başlıcalarıdır.
Ömrünü aydınlanmakla ve
aydınlatmakla geçiren münevver bir insan olan Eyüboğlu'nun yazı hayatını dört
döneme ayırarak incelemek isabetli olur. Bunlar "1933'ten 1939 sonuna dek
uzanan İstanbul dönemi yazıları, 1940-1947 Ankara dönemi yazıları,
1947-1952 Paris mektupları, 1957-1973 dönemi yazı ve çevirileri"
diye sınıflandırılabilir.
Eyüboğlu'nun iddialı olduğu ve özgün
örnekler meydana getirdiği edebî türlerden biri de denemedir. Onun denemeleri
bu türün Türk edebiyatındaki en özgün ve güzel örneklerini oluşturur. Başta
"Mavi ve Kara" olmak üzere " Sanat Üzerine Denemeler",
"Söz Sanatları", "Mavi I-II" bu alandaki iddialı
eserlerdir. Bunlarla birlikte onun araştırma-inceleme alanındaki kitapları da
yayımlandıkları dönemde ses getirmiştir. Bunlar arasında "Fransız
Realizmi, Yunus Emre'ye Selâm, Pir Sultan Abdal, Anadolu Ormanları, Anadolu
Yolları, Siyah Kalem, Hitit Güneşi, Avrupa Resminde Gerçeklik Duygusu, Köy
Enstitüleri Üzerine, Fatih Albümüne Bakış, Yunus Emre, Saklı Kilise, Çağdaş
Türk Edebiyatının Kıyıcığında" adlı eserleri sayabiliriz. Bu kitaplar
bugün de ilgi duyanların ufkunu aydınlatmaktadır. Bütün bunlara onun "Türk
Halk Bilmeceleri", "Şiirlerle Fransızca", "Gökyüzü Mavi
Kaldı" adlı kitaplarını da eklediğimizde onun bıraktığı kültürel mirasın
büyüklüğünü idrak edebiliriz.
Kültür hayatımıza birbirinden
kıymetli eserler armağan eden Eyüboğlu; düşünceleriyle, isabetli tespit ve
teşhisleriyle geniş kitleleri etkilemiş ödüllü bir yazardır. O, "Mavi ile
Kara" adlı deneme kitabıyla Ataç Armağanı'nı, M. Ali Cimcoz'la
birlikte yaptığı Platon'un Devlet'inin çevirisiyle de 1959'da Türk Dil
Kurumu Çeviri Ödülü'nü kazanmıştır.
Ruhunu
evrensel sevgiden ve hoşgörüden besleyen bir aydındır Eyüboğlu
Sabahattin Eyüboğlu, sevginin gücüne inanan ve sevgiyi bayraklaştıran
Yunus gönüllü aydın bir kalemdi. Ona göre sevgi bütün hastalıklara ilâçtı.
Ruhumuzu çepeçevre saran nefretin duvarlarını kıran bir balyozdu sevgi. Ancak
ona inananlar ve onun izini iz edinenler saadet menziline ulaşabilirdi. Bu
bağlamdaki şu sözleri bunun en büyük
delilidir: “Aşk gelicek cümle eksikler biter. Hangi ozanımız söylemişti
bunu? Yunus olabilir; ama onun da olsa, ben kendi payıma Yunus’u bir tek kişi
değil, Türkiye haklı saydığım için üstelik de cümle ozanları halktan yana
bildiğim için, bu sözü Türkiye halkının, halk her yerde bir olduğu için de
dünya halkının bir sözü olarak seviyor ve benimsiyorum. Bu sözün gücü ve değeri
yanında, Viyana kapılarında şakırdayan kılıçlar bir hışırtı kalır. Bir Türk
olarak, daha doğrusu bir Türkiyeli olarak (bunu ekliyorum: çünkü kimi
aydınlarımıza göre Karadenizliler Türk değildir, ben Karadenizliyim; üstelik de
atalarımızın, Orta Asya’dan gelme olduklarını bilsem de övünmem bununla: Nerden
gelmişlerse hoş gelmişler) evet, ne diyordum? Bir Türkiyeli olarak böyle bir
sözün benim konuştuğum bir dilde söylenmiş olmasına seviniyorum. Ne yaman bir
insan gerçeğiyle yüklü, bu rahat soluk. Tek tek ve topluca yaşanmış ne
serüvenler, ne destanlar var içinde. Aşk gelicek, ne aşılmaz dağlar aşılmış, ne
kara yazılar ak olmuş, ne çözülmez düğümler çözülmüş, ne bereketsiz topraklar
cennete dönmüş dünyada."
Sabahattin Eyüboğlu, Atatürk ilke ve inkılaplarına gönül vermiş, halkçı
bir insandı. Duruşu netti, zemini sağlamdı. Zira o, halkın durduğu yerde
duruyor, halkın sesini kuşanıyordu. İnsan ve onun evrensel yanını oluşturan
kıymet hükümleri onun paydasıydı. Avrupa ve dünya kültürünü (evrensel kültürü)
çok iyi bildiği hâlde o kültür içinde asimile olmuyor, onun bize uyan
taraflarını alıp Anadolu irfanıyla birleştiriyordu. O; dünyayı dışlayan,
yerelde sıkışıp kalan bir milliyetçilik anlayışına karşıydı. Ona göre
milliyetçilik şu vasıfları taşımalıydı: "Milliyetçilik halkçılık
demektir bizim için. Millet kavramını, halk ve yurt kavramlarından ayırmakta
direnenlerimiz yok değil. Ama bu ayırmanın insanlık için de, bizim için de
çıkar yol olmadığı, kanlı iflaslarla sonuçlandığı bütün sağduyulu gözlerin
önündedir artık. Milliyetini Türkiye'den ayrı düşünen, başka anayurtlar, başka
türlü yurttaşlar hayal edenler, milletin de kendilerinin de başını derde
sokmadan, Atatürk'ün de, Yeni Türkiye'nin de pişmiş aşına su katmadan
akıllarını başlarına devşirmelidir."
Sabahattin Eyüboğlu, söz dağarcığıyla
Türkçeye hakim olan bir çeviri ustasıdır.
Sabahattin Eyüboğlu, zamanın Milli
Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in başlattığı tercüme faaliyetlerinde önemli bir
rol üstlenmiştir. 1939'da tercüme çalışmalarına dahil olmuştur. Michel de
Montaigne'den Ömer Hayyam'a, Paul Valery'den William Shakespeare'e kadar pek
çok yazarın eserini Türkçeye çeviren Eyüboğlu, bu alanda haklı bir şöhrete
sahiptir. Bu çerçevede Ankara'da Çeviri Bürosu'nda Nurullah Ataç'ın
yardımcılığını yapmıştır. Hatta daha sonra bu büronun başına getirilmiştir. Orhan Veli Kanık, Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday
ile birlikte Türkiye'de ilk çeviri dergisi olan Tercüme dergisini çıkarmıştır.
Türkçeye her yönüyle hâkim olan Sabahattin
Eyüboğlu'nun çeviri çalışmaları çok önemli bir
yekûn teşkil eder. O; Fransız,
İngiliz, Rus, Yunan ve Latin edebiyatından birçok klasik yapıtı dilimize
başarılı bir şekilde çevirmiştir. Son nefesini
verdiği dakikalarda da Vedat Günyol ve Azra
Erhat’la Gargantua çevirisini yapıyordu. Büyük bir seferberlik ruhuyla yapılan bu çeviriler arasında şunları
sayabiliriz: "Einest Robert Curtis-Fransız Medeniyeti (1938), Jean
Baptiste Poquelin Moliere-Kadınlar Mektebi ( B. Tuncel ile birlikte 1940),
Michel de Montaigne-Denemeler (1940), J. J. Rousseau’nun-İlim ve Sanatlar
Hakkında Nutuk (S. T. Siber ile birlikte 1942), Gonçarov-Oblomov (E. Güney ile
birlikte 1945-1949), William Shakespeare-Antonius ve Kleopatra (1949), William
Shakespeare-Troilos ve Kressida (1956), Platon-Devlet (M.A. Cimcoz ile 1959),
Herman Melville-Moby Dick (M. Urgan ile 1960), Albert Camus-Denemeler (V.
Günyol ile 1960), Jean de La Fontaine’den Masallar (1960), Ömer
Hayyam-Dörtlükler (1961), Jean Paule Sartre-Çağımızın Gerçekleri (V.Günyol ile
1961), Carlo Levi-İsa Bu Köye Uğramadı (1961), Jean Baptiste Poquelin
Moliere-Cimri (Y.N. Nayır ile 1961), Jules Romains-Dirilen Şehir (1961),
William Shakespeare-Macbeth (1962), Picon Gaetan-Çağdaş Politika Sorunları (V.
Günyol ile 1962), Arthur Miller-Cadı Kazanı (V. Günyol ile 1962), Bertrand
Russell-Dünyamızın Sorunları (V. Günyol ile 1963), Gracchus Babeuf-Devrim
Yazıları (V. Günyol ile 1963), Albert Einstein-Dünyamıza Bakış (1964), William
Shakespeare-Hamlet (1965), Andre Malraux-Turan Yolu (1965), Vercors-İnsan ve
İnsanlar (A. Erhat ve V. Günyol ile 1965), Jean Paul Sartre-Kirli Eller (B.
Nadi ile 1965), Gaston Bouthoul-Politika Sanatı (V. Günyol ile 1967), Gustave
Flaubert-Ermiş Antonius ve Şeytan (1968), Aiskhylos-Zincire Vurulmuş Prometheus
(A. Erhat ile 1968), Georges Duhamel-Gece Yarısı İtirafı (S.K. Yetkin ile 1971)...vb.
"
Mavi Anadolu'nun Bağrından Çıkan Masmavi
Düşünceler ve Eyüboğlu
Hümanist bir insan olan Sabahattin
Eyüboğlu deyince derin dostluklar ve muhabbetler gelir akla. Çünkü o, dostluğa,
kardeşliğe ve barışa yürekten inanmıştır. Bu yüzden de bütün yatırımını
dostlarına ve dostluğa yapmıştır. Arkadaşı Vedat Günyol onun için
"Sabahattin Eyüboğlu deyince, dostluk, kardeşlik, iyiliğe adanmış cömert
bir yürek, bilgiye, bilince, yurt sevgisine gönül vermiş bir sade, bir içten,
bir sıcak insan gelir akla ilkten." diyor.
Geniş bir dost halkasına sahip olan
Eyüboğlu'nun; Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu, Ahmet
Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Azra Erhat, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit
Külebi, Necati Cumalı, Suut Kemal Yetkin , Âşık Veysel gibi kalem erbabıyla
sıkı dostlukları ve ilişkileri olmuştur. En çok da Yahya Kemal Beyatlı, Orhan
Veli ve Aşık Veysel'i sevmiştir. Özellikle Yahya Kemal'in kültür ikliminden çok
etkilenmiştir.
Aydın bir insan olan Eyüboğlu, köy
enstitülerinin eğitimdeki önemine yürekten inanmış ve bu uğurda çabalar sarf
etmiştir. Öncelikle bu okullarda gönüllü öğretmenlik yapmıştır. Ankara'da açılan Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ünde 1939-1947
yılları arasında dersler vermiştir. Yine bu okullara bağlı olarak Köy
Enstitüleri dergisini çıkarmıştır. Fakat bu okulların kapatılması üzerine söz
konusu dergi ancak 8 sayı çıkarılabilmiştir. Anadolu'nun tarihi, halkımızın
tarihidir" diyen Eyüboğlu, Anadolu'nun bağrından çıkan ve bu coğrafyayı
hakkıyla tanıyarak ona eğitim hizmeti götüren bu kurumları her fırsatta yüceltmiştir.
Sabahattin Eyüboğlu duygusal görünse
de, haddizatında akılcı (rasyonel) ve akıllı bir insandı. O; evvelâ aydınlanan,
sonra da yüreğinde biriktirdiği aydınlıkla halkı aydınlatan bir kandil
misalidir. Onun olduğu ortamlarda geriliğe, gericiliğe ve cehalete asla yer
yoktur. Çünkü o; bilgiyi (ilmi) kendisine rehber edinmiş, daima ilmin ışığında
yürümüştür. Okuyucularına da bu yolda gitmelerini önermiştir. Bu minvalde
okuyucularına dönerek şu sözleri sarf etmiştir: "Bilmek, okuyucum, bütün iş
bilmekte. Ama dünyanın ötesinde değil, berisinde, gözlerimizin önünde olup
biteni bilmekte. Kimin gerçekten memleket hayrına çabaladığını kestirmek,
memleketin gerçek hâlini bilmeye bağlı. İşe, akıl ve bilim yolu ile faldan ve
hurafeden yıkanmış bir masanın başında girişmek gerektiğini biliyorum."
Batıyla
doğuyu mezceden Sabahattin
Eyüboğlu aramızdan ayrılalı 51 yıl oldu. Dile kolay, neredeyse yarım asır...
Fakat o, aydınlık fikirleriyle ve insan sevgisiyle hâlâ gönüllerde yaşamaya
devam etmektedir. Onun o Yunusça gür sesi gönül kulağımızda yankılanmaktadır.