İstanbul’u Çekerim Gözleri Kapalı
ağrıların gelir geçer içimden
gözlerimde İstanbul’un
uçmak için havalanır kanatlarında
bütün kuşları İstanbul’un
hani bir denizin vardı, Haliç’ten bakılası
o güzel Pierre Loti’de ılık bir akşam
havası
Eyüp Sultan’da kulağım başlar Perşembe Selâ’sı
Fatih’lerin gelir geçer içimden
yedi tepeden bakıyorken Ayasofya’na
aklımdan çıkmaz elbet Sinan’ın harikası
yağmurların vardı yollarıma düşen
damlasında
sokağına gölgesini saklar ekşi tadı
adımlarım
ayrı bir gülümseyiş ıslak sabi yüzlerinde
Gülhane parkında oturur hep ergenlerin
limanına dizilir yine sarmaşık gemilerin
dalgaların gelir geçer içimden
her vuruluşunda geri çekilir suların
bir ben kalırım ıssız bir kıyında
ve sana mahpus bir Ada’nda
bulutların vardı özünün nefesini taşıyan
yıldızların arasında ay misali parıldayan
fırtınalarda bile gülümsemek için
çabalayan
sisli ve bembeyaz
yine gezeceğim her gün bulutsuz sahilini
tebessümün gelir martıların gözünde
bütün kentini güneş gibi aydınlatan
engin maviliğinde
sahillerin gelir geçer içimden
beklenen Ada’larında
ormanların vardı nefesine ses veren
bülbülün sesine gül-ü veren
yaralı bir kuşun konmak istediği yuvan
bir havasına bin ömür harcadığın
bir zeytin dalı, bir incir çekirdeği
bir kabuk gibi dolduramıyorum cevizini
hayallerin gelir geçer içimden
yanmış, budanmış, yarım kalmış bir dağ
gibi
mavi suların vardı, ab-ı hayatında
bir balık olmak gezmek yüreğinde
dalmak derinliklerine Marmara’nın
damarlarından kopan bir damla sudan
kana kana içmek, içtikçe doyamamak
çocuklar gibi şen olmak pusatsız dünyanda
sokakların gelir geçer içimden
gönül vermek oynamak oyunlarını
Arnavut
kaldırımlarında
seni bekleyenler vardı her satırında
bir dağ başında, bir deniz kıyısında
mum ışığıyla aydınlanmış izbe odalarda
rengarenk ışıkların yanıp söndüğü
ölçüsüz çığlıklarla dolu şarkılı türkülü
salonlarda
her sabah güneşin doğumunu sevinçle
bekleyen
her akşam onu hüznüyle birlikte tekrar
uğurlayan
hüzünlerin gelir geçer içimden
elinde bir gül
bekleyenler aldıkça dudaklarında tebessüm
ve her gece seni kirletmek için çabalayan
kara bir safderun
bir Kule’n vardı
adına Kız ismini verdiğin
kafesten kurtulmaya çalışan minik
kuşlarını
alıyorum yüreğime
teker teker uçururken avuçlarımdan
süt beyaz martılarıma veriyorum saçlarını
yedi tepene birden dağıtıyorum
balık ekmek kokularını
tepelerin gelir geçer içimden
hafiften esen bir rüzgarın söylediği
türküden
ister buradan, ister eski bir
İstanbul’dan
çıkarıyorum ateşten gömleklerini
şairlerin vardı
adına şiirler yazan
bir cevher gibi kaleminden süzülen
mürekkebi
akıtıyor boğazından geçen bir geminin
üzerinde
Sarıyer’den uzanırım ellerine
Galata’da vurulurum gözlerinin ferine
köprülerin gelir geçer içimden
kaç vapurun geçti bugün Boğaziçi’nden
sizlerin olsun bütün köprüleri bu şehrin
ben köprüleri ikimizin arasına kurmuşum
zaten
kömür gözlerime sürme çekerim Haliç’ten
Haliç beni çek’er içine
bir iç çekerim
bir nefes çekerim
ben, Haliç’ten çok çek’erim
filikalarından geceyi boğazlasa da
boynuzlara
ve umulmadık yaralar konuşlansa da
sarnıçlara
Orhan Veli
bu cuma
gözleri kadar çekemez beni İstanbul’a
çekilin
İstanbul’u görmem gerek gözlerim kapalı…
demir-ci