TOPLUMSAL
BİLİNÇ
İnsanlar olarak toplu halde yaşayan
canlılarız. Yeryüzünde tek başına yaşamayı tercih eden insanların sayısı yok
denilecek kadar azdır. Toplumsal yaşam; insanlara belirli görevler yükler.
Toplumun temel birimi aile olduğuna göre biz bireylere toplumun geleneğine,
etik değerlerine, inancına, hak ve hukukuna saygılı olarak yaşamak yakışır. Neticede
insan dediğimiz varlık/mahlûk, aklıyla, ferasetiyle ve vicdanıyla
yaratılmışların en şereflisidir. Bu nedenle eşref-i mahlûkat olarak bilinir. Ve
yaşadığı dünyasını çekip çevirecek ve yaşanır hale getirmekle
görevlendirilmiştir.
Bilimsel olarak toplum; bireyleri
birbirine bağlayan, karşılıklı etkileşim halinde olan insanların oluşturduğu
bir sistemdir. Toplum insan davranışlarının gerçekleştiği, insanlar arasında
etkileşimin oluştuğu bir organizasyondur. Toplum; insan davranışlarını
sınırlar, özgürleştirir, insan davranışları için kurallar koyar. Bu kurallar,
toplumsal düzeni sağlamak içindir. Aksi halde, her birey toplum kurallarına
riayet etmeden fevri olarak yaşamayı tercih ederse, toplumda çürümeler ve
kargaşalar ortaya çıkar.
Toplum bilimciler, toplumsal
değerler olarak bildiğimiz değerleri şu şekilde sıralamıştır: Sevgi-saygı,
hoş-görü, adalet-eşitlik, kardeşlik ruhu, yardımlaşma, doğruluk-dürüstlük,
çalışkanlık, misafirperverlik, şevkat ve merhamet. Bu değerlerin yansıra, kültürel
mirasa sahip çıkmak ve yeni nesillere aktarmak ki; bu değerler silsilesine
evrensel değerler denilmektedir.
Toplumsal yaşam biçimi, kişilere pek
çok hak ve salahiyet tanımıştır. Bu hak ve salahiyetlerimiz başlıcaları
şunlardır: Özgecilik, takdir, özgünlük, cesaret, bağlılık, kararlılık,
yeterlilik, empati, eşitlik, cömertlik, dürüstlük, tevazu, nezaket, bağlılık,
iyimserlik, tutku, pozitif olma haklarıdır. Tüm bu değerler silsilesi
bireylerin kimliğini şekillendiren temel ilkelerdir.
Toplum bilimciler, toplumsal/kollektif
şuur/bilinci şu şekilde tanımlamaktadır: Durkheim’e göre bir toplumdaki
insanların sahip olduğu ortak duygu ve kabulleri ifade eden bir terimdir. Kollektif
bilinç; toplum fertlerinin tek bir ruh ve duygu etrafında birleşmelerini
sağlamaktadır. Böylece toplumların devamında önemli bir rol oynamaktadır.
Ulus bilinci; bir toplum tarafından
paylaşılan bir ulusal kimlik duygusunu ifade eder, bu bakımdan bireyin kolektif
farkındalık düzeyini gösterir. Paylaşılan inançlar, ortak değerler ve müşterek
beklentiler ulus bilincinin gelişmesine katkı sağlayan sosyalizasyon
araçlarıdır. Bu değerler silsilesine topluluk bilinci denmektedir.
Sosyal bilinç; İnsanların sosyal ve
doğal çevrelerinin farkında olmaları olarak tanımlanırken; toplumla ilgili
konularda öğrenme, yatkınlık ve başarma durumunu da sosyal beceri olarak
tanımlanmaktadır.
Toplumsal algı ve bilinç; bireylerin
önceki nesillerden devraldığı ortak yaşam biçimlerini kendi zamanlarının yaşam
biçimlerini de denkleme ekleyerek oluşturdukları algı, düşünce ve davranışların
bütününe toplumsal bilinç denir. İnsanların birçoğunun olaylara ve durumlara
bakış açısını farkında olmadan bu bilinç belirler.
Toplumsal sınıf bilinci; Marksizm'de
sınıf bilinci, kişilerin toplumdaki sosyal sınıfları veya ekonomik konumları, sınıflarının
yapısı ve ortak sınıf çıkarları ile ilgili sahip oldukları inançlar kümesidir.
Sonuç olarak; her birey, yaşadığı
ülkesinin ve halkının sağlıklı ve dimdik ayakta kalabilmesi için toplum
bi-lincini içselleştirmesi gerekir. Bu toplumsal değerler, insanların
inancından, törelerinden ve geleneklerinden de beslenir. İnsanlar, hem
evrensel kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmalı, hem de inancını gerektiği gibi
yaşamalıdır. Aksi halde, ülkede dirlik-düzen, ahlak ve adalet ayaklar altına
düşer ki; hem devlet, hem toplum içten içe çürüdüğü için dış tehditler
karşısında kolay lokma olur.
Kutsal gördüğümüz vatanımızı,
bayrağımızı, İstiklal Marşı’mızı ve bağımsızlığımızı devam ettirebilmek için
toplumsal fay hatlarımız olarak tanımlanan mezhepçilik, tarikatçılık ve ırki
ayrımcılık gibi farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp, temel değerlerimiz
etrafında bir inanç birliği sağlamalıyız. “Ben” odaklı değil, “Biz” odaklı
olmalıyız. “Hepimiz birimiz için,
birimiz hepimiz birimiz için” şiarıyla makalemi tamamlarken; Atatürk’ün şu
veciz sözünü hatırlayalım: “…Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti
esir ettiren iç cephenin çöküşüdür. Bu gerçeği bizden çok daha iyi bilen
düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmaktadırlar. Gerçekten, ‘kaleyi
içinden almak’, dışarıdan zorlamaktan çok kolaydır…”