AYNASI
İŞTİR KİŞİNİN…
Osmanlı
döneminde mutasavvıfların ve divan şairlerinin söylediği birçok söz, günümüzde
de sıklıkla kullanılmaktadır. Bunlar arasında en bilinenlerinden biri
''Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz'' sözüdür. Terkib-i Bentleri ve gazelleriyle
bilinen Ziya Paşa'ya ait olan bu sözde eylemin sözden çok daha önemli olduğu
vurgulanır.
“Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz” öz cümlesinin ne anlama geldiğini çeşitli
yönleriyle kısaca hatırlayalım:
Bu
söz ile aynı anlama gelen bazı atasözleri ve deyimleri yaşantımızda sıklıkla
kullanıyoruz. Eş anlamlı bu özlü sözlerden biri “laf ile peynir gemisi
yürümez”, ikincisi de ”atıp tutmak” sözleridir. Üçüncüsü de tasavvuf ehli olan
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin şu sözü de çok meşhurdur: “Her lafa verecek
cevabım var ama bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı
diye”
“Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü ile kişiler hakkında bilgi sahibi olmak
isteyenlerin söz sahibinin sözlerine değil, yaptığı işlere bakması gerektiğine
dikkat çekiliyor. Burada dikkat çeken kelime Ayine’dir. Ayine, ayna olarak
kullanılsa da esasında kişilerin karakterlerine işaret etmektedir. Bu sebeple;
kişilerin karakterini bilmek isteyenler, söz sahiplerinin sözlerinden ziyade
yaptığı işlere bakarak kanaat sahibi olmalıdır.
Üç
değerli söz üzerinden her insan yaşadığı toplumu bu sözler üzerinden
anlayabilir. Alış-verişlerinde, sohbetlerinde, sözlü ya da yazılı anlaşmalarında
kişiler birbirini tartabilir. Bu değerli sözler yaşandıkça kıymetini
artırmakta, sosyal ya da bireysel ilişkilerini elde ettiği bilgilere göre
yönlendirmektedir.
Verdiği
sözlerde durmayanlar, hileli mal satıp, haksız kazanç elde edenler, duygu
sömürüsü yaparak menfaat devşirenler, ahmaklı-tokmaklı, saygısız ve küfürlü
söz sarf edenler toplum tarafından dışlanırlar. Çünkü bu tür reziller, söz ve
eylemleriyle karakterlerini tesçillemişlerdir. İnsanlara güven veremedikleri için hayatlarını sürdürmekte zorlanırlar.
Şayet
bir toplumda çirkeflik, ahlaksızlık ve haksızlık almış başını gidiyorsa, halk
tarafından tepkiyle karşılanmıyorsa bu durumun toplum tarafından kanıksandığı
anlamına gelir. Bu kanıksama ahlakın, manevi değerlerin içinin boşalması sonucunu
doğurur ki bunun tam adı içten içe çürümedir ve sonu toplumsal buhran ve
çöküştür.
Bu
gerçekler ışığında yönetim zihniyetine ve başkaca kurumlara bir bakalım:
a-)
Siyaset Kurumu: Geçmişten günümüze kadar gelip geçmiş olan siyasetçilerin
sözlerini işittik, ezberledik. İktidar koltuğuna oturabilmek için süslü laflar
söylediler, sözlere öyle taklalar attırdılar ki toplumun algısını
yönlendirdiler. İktidara geldiklerinde verdikleri sözleri asla yerine
getirmediler. Halk, siyaset kurumlarından söz ve eylem birliği göremeyince
siyasete olan güven ortadan kalktı!
b-)
Sivil Toplum Örgütleri: Bu örgütler arasında sendikaları, dini yapılanmaları,
siyasi partileri, yardım kuruluşlarını, iş adamlarını, çeşitli düşünce
kuruluşlarını ve daha başka örgütleri görebiliriz. Zaman zaman siyasi konularda
öyle sözler söylüyorlar ki, insan aklı bunların sözlerine hak veriyor! Din
adına kurulan vakıflar-dernekler akla ve ilme ters düşen dini söylemlerle
insanları kendi safına çekebilmek için insanların inanç dünyalarını
uydurmalarla efsunluyorlar. Yardım kuruluşları da, mağdur insanlar ve savaş
yaşayan Müslümanlar için stant açıp yardım kampanyalarıyla para topluyorlar. Müslümanlar,
ramazan ve kurban bayramında bu dinci çetelerin sözlerine inanıyor! Bu tür
sahtekâr sakallı şeytanların topladıkları yardımları kendi kurumlarına ve
kişisel ihtiyaçlarına harcadıkları ortaya çıktığı halde denetim yapılmadı; istismar
ve nitelikli dolandırıcılık suçlarıyla cezalandırılmadılar!
c-) Sanatsal Faaliyetler: Bazı tiyatrocular, film yapımcıları, edebiyatçılar ve ses sanatçıları sanat adına söyledikleri sözlerle ve aktiviteleriyle insanların algılarını çağdaşlaşma-medenileşme adına kirletmektedirler. Aydın diye bilinen bu tür insanlar, bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları bu sanatsal faaliyetleri ve tutarsız sözleri toplumu içten içe çürütmekte; sosyal travmalara ve yıkımlara sebep olmaktadır. Özellikle gençlerimiz, bu tür sanatçılarımız ile kendilerini özdeşleştir-mektedirler.
Sözün özü; söylenen süslü sözler aslında birer illüzyondur/yanılsamadır. Yanılsamalar sonucunda insanların önce duyguları, düşünceleri ve inanç değerleri kirletiliyor. Temiz meziyetlerimizin yerine batıdan aşırmalı çeşitli sözler, eylem-ler özümüze kötülük tohumu olarak ekilmektedir. Planlı ve sinsi olarak hareket eden kötücül faaliyetler artık meyvelerini vermeye başladı...