Hikaye / Dostluk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 18.11.2024
Okunma Sayısı : 989
Yorum Sayısı : 20
Aziz Misafir Gelmiş Hareketlen Tez Hanım (Dördüncü Bölüm)


 

Sami hoca denize girmeyi kabul etti, ama diğerleri birer bahaneyle teklifimi reddettiler.

Zaralı ben şampiyonum sizinle denize giremem deyince şimdi Çerkezoğlu ne alaka diyecek diye bekledim, ancak o da ben Gemim olmadan denize giremem, yani ben karadan denize girmem gemiden atlarım diye bahane etti.

Diğer arkadaşlardan Kul Mehmet şöyle bir köşeye çekilip de sevdiğimi düşüneyim diyerek uzaklaşırken aslen Konyalı olup Aksaray’da yaşayan Düş Terzisi de Konya’da, Aksaray’da deniz vardı da biz mi girmedik deyince Üstatla baş başa kaldık.

-Eh o zaman biz girelim Sami hocam onlarda buralarda turlasınlar.

-Soğuk mudur su?

-Girene kadar belki ama girince emin ol üşümezsin.

-Üşümem değil mi, ya üşürsem?

-Üşümezsin hocam, kocaman adamsın, hem dedim ya ben daha dün girdim.Bak şimdi burada hava yirmi bir derece, deniz suyu sıcaklığı da yaklaşık bu kadardır.

-Tamam o zaman

-Mayon üzerinde mi?

-Yok elimde

-Nasıl yani, elinde mi?

Üstat avucunu açtı avucunda tangaya benzer küçük bir şey vardı.

-Bu mu senin mayon?

-Evet, bu ne olacak?

-Hocam bu hangi devirden kalma bizim gençliğimizin slip mayolarından bu?

-Yahu haklısın bunu ortaokuldayken almışlardı bana.

-Alemsin hocam abovvv…

Ben her zaman olduğu gibi atletik hareketlerle koşarak denize daldım yaklaşık elli, atmış kulaç attıktan sonra dönüp arkama baktım, Sami hocam tangasını giymiş, ayağını yavaş yavaş ve titreyerek denize sokup çıkarıyor.

-Hocammmm, koş birdenbire at kendini, öyle durursan daha çok üşürsün.

-Biliyorum canım ilk defa mı denize giriyoruz, ama çok soğukmuş.

-Haydi üstadım, bir cesaret

Ben tekrar bir elli kulaç daha attım,  bu defa bir ağlama sesi ile geriye döndüm, aman Allah’ım ne göreyim bizim Sami hoca ağlıyor, hem de hüngür hüngür ağlayarak dua ediyor “Allah’ım, ben bu kul Fikret’in aklına uydum, az sonra denize gireceğim inşallah, üşütüp hasta olmam, bir daha onun aklına uymam.

Hızla kıyıya doğru yüzmeye başladım, epeyce açılmışım ama sessizlikte hocanın hıçkırıkları resmen çınlıyor.

-Hocam hayırdır ne oldu.

-Hiç üşümeyeyim diye dua ediyorum.

-Nasıl yani?

- Benim eski mahallemin imamı sık sık derdi ''Allah'tan bir şey dilediğinizde ağlaya ağlaya, yalvara yalvara dileyin.''

Ben de inanırım ağlaya yalvara ve tevbe ederek dilenen dileklerin gerçekleşeceğine. İşte onun için ağlıyorum

Ben gülmeye başlayınca hoca hiç gülmemi duymamış gibi ya Allah diyerek kendini Güzelçamlının  serin sularına bıraktı. Aslında fazla açılamam diyen hoca o hırsla biraz fazla açılmaya başladı.

-Hocam bekle geliyorum, çok açılma

-Derin mi burası

-Derin değil ama, az sonra derinleşir.

-Bir şey olmaz

-Hocam birden çok cesurlaştın bak ama karışmam boğulursan gebertirim.

Benim dediklerimi duymuyor gibi davranan üstat birden birde garip bir türküye başlamaz mı, hem de hiç beklemediğim bir performansla.

“yatırdım yatırdım dan sesine
tiskindim düştüm can sesine

havar havar can hatice
gözleri ceylan hatice
ben sana kurban hatice

ayağına başmak yaraşır
başına yaşmak yaraşır

havar havar can hatice
gözleri ceylan hatice
ben satıa kurban hatice

yavaş geldim çay eledi
tafta köyneğin lay eyledi

havar havar can hatice
gözleri ceylan hatice
ben sana kurban Hatice”

 

-Maşallah üstadım ne güzel söylüyorsun, bende senin için karga sesli demiştim,

birde türkünün sözlerini tam olarak biliyorsun şaşırdım vallahi…

-O zaman türküler benden. Repertuvarim bayağı geniştir.

 -Tamam üstadım, evi gidince devam edersin türkülere

 -Utanırım söyleyemem

-Utanacak ne var ki, yabancı yok aramızda, neyse haydi artık alışkın değilsin üşürsün sen çıkalım istersen.

 -Çıkmak istemiyorum.

 -Hayda zorla soktuk adamı denize, şimdi çıkartamıyoruz.

 Hoca bu arada başka bir türkü tutturdu;

 -Dama çıkmış un elerrrr…

-Hocammm, o olmaz başka bir türkü söyle

 -       … Aşağıdan gelir Türkmen koyunu aman aman

Selviye benzettim yarin boyunu amanını yandım
Amanin amanin amanini yandım
Tiridine tiridine bandım
Bedava mı sandın para verip aldım
Tiridine suyuna da bandım

-Helal olsun sana yahu, görüyor musun ummadık taş baş yararmış.

-Ne zannettin ya.

Çerkezoğlunun kıyıdan haydi üstatlar çıkmıyor musunuz daha, biz üşüdük burada, siz üşümediniz mi diye bağırması üzerine, kıyıya doğru yüzmeye başladım. Sami hoca arkamdan bağırıyordu, beni bekle yalnız bırakma boğulurum bak fazla açılmışız.

Biraz duraksadım, az sonra hoca yanıma yaklaştı, birlikte kıyıya çıktık.

Kul Mehmet yüzünü ellerinin arasına almış kendi kendine konuşuyordu “Ah sevdiğim, sensiz hiçbir şeyin tadı yok, şimdi sen yanımda olacaktın ki”

 Zaralı Şampiyon eğiliyor kalkıyor, bir takım jimnastik hareketleri yapıyor, arada bir pazularına bakıyor, göğsünü, kolunu, bacağını şişiriyordu.

 Düş Terzisi ise halen Aksaray’da deniz vardı da biz mi girmedik, bazı şeyleri iyi ölçüp biçmeli diye söyleniyordu.

 Sami hoca denizden çıkınca tir tir titremeye başladı dişleri bir birine vuruyor

Elinde ki havluya zorla sarılmaya çalışıyordu. Az ileride ki soyunma kabinine kadar kendini zor attı.

Hep birlikte bizim eve doğru ilerledik, yolda hoca eskiden çok iyi bir yüzücü olduğunu madalyaları falan olduğunu anlattı. Tabi Zaralı Şampiyon hemen söze karıştı. Benim yüzmede de çok şampiyonluklarım var…

 Eve geldiğimizde hanımların çay ve kurabiye ikramı vardı, yine güzel sohbetler oldu. Edebiyat Evi Sitemizin Sahibi Adem Efiloğulları’nın bu buluşmalardan çok memnun kalacağını konuştuk, üstat bir süredir yurtdışında bir kitap fuarındaydı, ilerleyen zamanlarda bir gruba onu da davet edelim deyince, herkes keşke bende o grupta olsaydım dedi.

 Biz yokken hanım Rüya ile konuşmuş ve Rüya bundan sonra gelecek gruplarda da daimi misafir olacakmış, bunu duyunca bende, o halde dedesi de her defasında gelsin diyerek  Sami hocaya teklif ettim üstat da kabul edince bundan sonraki grupların daimi misafirleri oldular.

Bir sonraki gruba; Sami hoca ve Rüya ile birlikte Ahmet Zeytinci, Yıldız Gülüm, Halit Durucan, Kırşeerli Ali Gorgan, Sökeden komşum Mihman (İshak hoca)

Azeri şairimiz Faramarz-abdollahpur ve değerli üstadımız Demir Mutlugil’in gelmesine karar verdik.

Evimiz üç katlı en alt katta salon ve mutfak var ikinci katta iki yatak odası, üçüncü katta da yine iki yatak odası var.

 Nevin hanım erkekler için üçüncü katı, kadınlar için ise ikinci katı düzenlemiş. Akşam yemeğinden sonra ev öğrenci yurduna dönmüştü. Hep birlikte şiirler okuyup türküler söyledik, daha sonra herkes odalarına çekildi.

Bazı odalardan gelen orantısız horlama gürültülerine rağmen sabahı ettik, yine topluca neşe içinde yapılan sabah kahvaltısından sonra ilk grup misafirlerimizi uğurladık.

 Edebiyat Evinden yeni grubu beklediğimiz sabahın yedisinde telefon sesiyle uyandım.

 -Alo men Faramarz-abdollahpur üstat

-Ah Merhaba, geldin mi yoksa?

-He Güzelbahçedeyem

-Ne Güzelbahçe mi

 -He Zəhmət olmasa, kömək edin (Yardım edin lütfen)

 -Yahu iyi de sen İzmir’de misin, Güzelbahçe orada, burası Güzelçamlı Aydın’a bağlı

-He men Güzelbahçedeyem başa düşmürəm (Anlamıyorum) Güzelçamlı nere?

 -Eyvah, ah Çerkezoğlu ah karıştırdın adamın kafasını görüyor musun şimdi

 -Üzr istəyirəm Zəhmət olmasa, deyərdiniz ne yapmak lazım?

 -Bak şimdi İzmir Garajına git oradan otobüsle Kuşadasına gel ve beni tekrar ara, ben gelir seni alırım oradan.

 -Bilmirem ki garaş haradadır?

 -Onu birilerine soracaksın artık

 -Tamam üstat Sabahınız xeyir men teşekkür ederem.

 -Peki görüşürüz, ah Çerkezoğlu ah!

 Sabahın yedisinde Nevin yine hazırlıklarını yapmak üzere aşağıya inmişti bile,

 -Bu saatte arayan kimdi Fikret?

 -Sorma Azeri şairimiz Faramarz-abdollahpur yanlışlıkla İzmir Güzelbahçe’ye gitmiş Güzelçamlı diye

 -Eyvah! Ne olacak peki şimdi? Adam yabancı da görüyor musun?

 -Olacağı İzmir Garajını bulup, Kuşadasına gelecek, sonra ben arabayla gidip alacağım onu.

 -İyi bakalım

 -Sen ne yapıyorsun bu saatte

 -Ne yapayım diğer yemekler hazır zaten biliyorsun ama dünden kuru fasulye ıslatmıştım, hani şu Niğde’de bahçeden aldığımız kurufasulye’den

 -Ah evet İshak hoca’da gelecek, o senin kuru fasulyeni sevdiğini söylemişti.

 -Zaten o söylemiş diye yapıyorum, inşallah o da gelirken hanımının yaptığı keteden getirir. Bende o keteyi çok sevmiştim.

 -Eh sana kolay gelsin o zaman diğer misafirler ancak öğlene gelirler, ben şimdi Kuşadası garajına gideyim bizim Azeri şairi getireyim.

 Kuşadasına gelişimden yaklaşık yirmi dakika sonra İzmir’den gelen otobüslerden birinden Faramaz indi ve hemen beni görüp, kalabalık arasından çıkmaya çalıştı.

- İcazə verin (keçim) (Geçmeme müsaade eder misiniz?)

Yanıma yaklaştı ve

-Salam üstat

 -Selam Faramaz hoş geldin, kolay geldin mi?

 -Beli (Evet)

 -Hadi bakalım arabam şurada yukarıda

- Yaxşı Zəhmət olmasa, deyərdiniz sizin ev uzak mı?

 -Eh buradan yirmi kilometre kadar

- Çox sağ olun. Üzr istəyirəm boşa gelmişsiz.

 -Boşa olur mu canım, konuğumuzsun.

- Çox sağ olun.

Yol boyunca sohbet ettik, Azerbeycanlıydı ama sanki bizden biriydi, hani diyorlar ya, iki devlet bir millet diye, gerçekten haklılar.

 

Devam edecek

 

Mehmet Fikret ÜNALAN

( Aziz Misafir Gelmiş Hareketlen Tez Hanım (Dördüncü Bölüm) başlıklı yazı Mehmet Fikret ÜNALAN (Kul Fikret) tarafından 18.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu