Sami hoca denize
girmeyi kabul etti, ama diğerleri birer bahaneyle teklifimi reddettiler.
Zaralı ben şampiyonum
sizinle denize giremem deyince şimdi Çerkezoğlu ne alaka diyecek diye bekledim,
ancak o da ben Gemim olmadan denize giremem, yani ben karadan denize girmem
gemiden atlarım diye bahane etti.
Diğer arkadaşlardan
Kul Mehmet şöyle bir köşeye çekilip de sevdiğimi düşüneyim diyerek uzaklaşırken
aslen Konyalı olup Aksaray’da yaşayan Düş Terzisi de Konya’da, Aksaray’da deniz
vardı da biz mi girmedik deyince Üstatla baş başa kaldık.
-Eh o zaman biz
girelim Sami hocam onlarda buralarda turlasınlar.
-Soğuk mudur su?
-Girene kadar belki
ama girince emin ol üşümezsin.
-Üşümem değil mi, ya
üşürsem?
-Üşümezsin hocam,
kocaman adamsın, hem dedim ya ben daha dün girdim.Bak şimdi burada hava yirmi
bir derece, deniz suyu sıcaklığı da yaklaşık bu kadardır.
-Tamam o zaman
-Mayon üzerinde mi?
-Yok elimde
-Nasıl yani, elinde
mi?
Üstat avucunu açtı
avucunda tangaya benzer küçük bir şey vardı.
-Bu mu senin mayon?
-Evet, bu ne olacak?
-Hocam bu hangi
devirden kalma bizim gençliğimizin slip mayolarından bu?
-Yahu haklısın bunu ortaokuldayken almışlardı bana.
-Alemsin hocam abovvv…
Ben her zaman olduğu gibi atletik hareketlerle koşarak denize daldım
yaklaşık elli, atmış kulaç attıktan sonra dönüp arkama baktım, Sami hocam
tangasını giymiş, ayağını yavaş yavaş ve titreyerek denize sokup çıkarıyor.
-Hocammmm, koş birdenbire at kendini, öyle durursan daha çok üşürsün.
-Biliyorum canım ilk defa mı denize giriyoruz, ama çok soğukmuş.
-Haydi üstadım, bir cesaret
Ben tekrar bir elli kulaç daha attım,
bu defa bir ağlama sesi ile geriye döndüm, aman Allah’ım ne göreyim
bizim Sami hoca ağlıyor, hem de hüngür hüngür ağlayarak dua ediyor “Allah’ım,
ben bu kul Fikret’in aklına uydum, az sonra denize gireceğim inşallah, üşütüp
hasta olmam, bir daha onun aklına uymam.
Hızla kıyıya doğru yüzmeye başladım, epeyce açılmışım ama sessizlikte
hocanın hıçkırıkları resmen çınlıyor.
-Hocam hayırdır ne oldu.
-Hiç üşümeyeyim diye dua ediyorum.
-Nasıl yani?
Ben gülmeye
başlayınca hoca hiç gülmemi duymamış gibi ya Allah diyerek kendini
Güzelçamlının serin sularına bıraktı.
Aslında fazla açılamam diyen hoca o hırsla biraz fazla açılmaya başladı.
-Hocam
bekle geliyorum, çok açılma
-Derin
mi burası
-Derin
değil ama, az sonra derinleşir.
-Bir
şey olmaz
-Hocam
birden çok cesurlaştın bak ama karışmam boğulursan gebertirim.
Benim
dediklerimi duymuyor gibi davranan üstat birden birde garip bir türküye
başlamaz mı, hem de hiç beklemediğim bir performansla.
-Maşallah üstadım ne güzel söylüyorsun, bende senin
için karga sesli demiştim,
birde türkünün sözlerini tam olarak biliyorsun
şaşırdım vallahi…
-O zaman türküler benden. Repertuvarim bayağı geniştir.
-Utanacak ne var ki, yabancı yok aramızda, neyse haydi artık alışkın değilsin üşürsün sen çıkalım istersen.
-Hocammm, o olmaz başka bir türkü söyle
-Helal olsun sana yahu, görüyor musun ummadık taş baş yararmış.
-Ne zannettin ya.
Çerkezoğlunun
kıyıdan haydi üstatlar çıkmıyor musunuz daha, biz üşüdük burada, siz üşümediniz
mi diye bağırması üzerine, kıyıya doğru yüzmeye başladım. Sami hoca arkamdan
bağırıyordu, beni bekle yalnız bırakma boğulurum bak fazla açılmışız.
Biraz duraksadım, az sonra hoca yanıma yaklaştı, birlikte kıyıya çıktık.
Kul Mehmet yüzünü ellerinin arasına almış kendi kendine konuşuyordu “Ah sevdiğim, sensiz hiçbir şeyin tadı yok, şimdi sen yanımda olacaktın ki”
Elinde ki
havluya zorla sarılmaya çalışıyordu. Az ileride ki soyunma kabinine kadar
kendini zor attı.
Hep birlikte bizim eve doğru ilerledik, yolda hoca eskiden çok iyi bir yüzücü olduğunu madalyaları falan olduğunu anlattı. Tabi Zaralı Şampiyon hemen söze karıştı. Benim yüzmede de çok şampiyonluklarım var…
Bir sonraki gruba; Sami hoca ve Rüya ile birlikte Ahmet Zeytinci, Yıldız Gülüm, Halit Durucan, Kırşeerli Ali Gorgan, Sökeden komşum Mihman (İshak hoca)
Azeri şairimiz
Faramarz-abdollahpur ve değerli üstadımız Demir Mutlugil’in gelmesine karar
verdik.
Evimiz üç katlı en alt katta salon ve mutfak var ikinci katta iki yatak odası, üçüncü katta da yine iki yatak odası var.
Bazı odalardan
gelen orantısız horlama gürültülerine rağmen sabahı ettik, yine topluca neşe
içinde yapılan sabah kahvaltısından sonra ilk grup misafirlerimizi uğurladık.
-Ah Merhaba, geldin mi yoksa?
-He Güzelbahçedeyem
-Ne Güzelbahçe mi
-He men Güzelbahçedeyem başa düşmürəm (Anlamıyorum) Güzelçamlı nere?
- İcazə verin (keçim) (Geçmeme müsaade eder misiniz?)
Yanıma
yaklaştı ve
-Salam üstat
- Yaxşı Zəhmət
olmasa, deyərdiniz sizin ev uzak mı?
- Çox sağ olun. Üzr istəyirəm boşa gelmişsiz.
-Boşa olur mu canım, konuğumuzsun.
- Çox sağ olun.
Yol boyunca sohbet ettik, Azerbeycanlıydı ama sanki bizden biriydi, hani diyorlar ya, iki devlet bir millet diye, gerçekten haklılar.
Devam edecek
Mehmet Fikret ÜNALAN