Hikaye / Dostluk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 19.11.2024
Okunma Sayısı : 1711
Yorum Sayısı : 20
Aziz Misafir Gelmiş Hareketlen Tez Hanım (Beşinci Bölüm)


 

Faramarz-abdollahpur  ile yol sohbetimiz sırasında telefonum çaldı, arayan

Sami üstat olunca eyvah dedim bir mazereti mi var acaba, inşallah geliyordur.

-Yahu Fikret biliyorsun geçen hafta beni denize soktun, çok fena üşütmüşüm,burnum falan akar durur, hani diyorum ben bu hafta gelmesem, bakarsın insanlar da tedirgin olur.

-Bir şey olmaz üstadım, maske takarsın, eğer çok rahatsız değilsen çık gel.

-Bilmiyorum ki karar veremedim.

 -Gel hocam, gel bak ben yoldayım şimdi bende dostumuz Faramarz’ı Kuşadası garajından aldım eve gidiyorum.

 -Tamam o zaman yanıma maske alıp geleyim.

Eve geldiğimizde Rüya kızımız çoktan gelmiş, Nevin ablasına yardım etmeye başlamıştı bile.

-Hoş geldin Rüya kızım, başka gelen yok mu?

 -Yok şimdilik sadece ben varım.

-Ne güzel bir kızımız oldu bak Nevin herkesten önce o gelmiş.

 Nevin gülümseyerek;

 -Maşallah çok da hamarat, ama ben en çok Yıldız Gülüm’ü merak ediyorum.

-Merak etme az sonra o da gelir, sağ olsun, annesi rahatsız olmasına rağmen bizi kırmayıp geliyor.

 İyi Yıldız Gülüm lafının üstüne gelirmiş, tam o sırada kapı çaldı ve gelen oydu.

 -Merhaba Nevin ablam, merhaba Fikret ağabeyim.

 -Hoş geldin Yıldız kardeşim, evet işte Nevin ablan nihayet tanıştın, hep merak ediyordun, o da seni.

 Derken Nevin hem Yıldızın elinde ki çiçekleri alıp hem de söze girdi;

 -Gerçekten sizi merak ediyordum, ama baksanıza ne kadar asil bir duruşu var hanımefendinin.

 -Çok teşekkürler Nevin ablam; Sözcükler inisiyatif gerektiren. İki büklüm   imgeler şiire hükmeden  beti benzi atmış yalan yeminler ve işte ruhun kırbacı iken asalet devrik cümlelerin de tozunu dumanına kattığım ne sadece ibaret bir hararetten ne de ihanet…

-Efendim

-Yani diyorum ki; Bencileyin bir nota: hem gam dolu hem de rüya ah Rüya’da gelmiş, merhaba Rüya

-Merhaba Yıldız abla, sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

-Ben de tatlım, benimki; Bir hazan bir de hüznün öyküsü Öykündüğümse ölümcül bir güdü gidenlerin ardından yazmaya doyamadığım kadar da ölümü ön sözü doğum sancısı olsa ne ki öykümü.

-Anladım ablam, eh tekrar hoş geldin.

Az sonra Yıldız Gülüm, Rüya ve Nevin ile hemen kaynaşıverdi, arada bir hüzünleniyor, annesinin hastalığını ve onu şimdiden merak ettiğini anlatıyor, arada yine göz yaşlarını tutamıyordu.

Hava bu hafta sonu da güzeldi o nedenle ben Nevin’e yapılacak bir şey olup olmadığını sorduktan sonra Azeri dostumla birlikte balkonda oturup Sami hoca ve diğerlerini beklemeye başladım.

Yarım saat geçti geçmedi, Ahmet Zeytinci’nin arabasıyla duvar kenarına yanaştığını gördüm, heyecanla yerimden kalktım, onu Ankara’da birkaç defa ziyaret ettiğim için çok yakından tanıyordum, artık baba mesleği olan Kundura imalatı işini bırakıp kendini emekli ettiği için rahatlıkla davetimize icabet etti. İnşallah mızıkasına da getirmiştir diye düşündüm.

-Sevgili Zeytinci sanki kalbimi okumuştu.

Önce bir merhaba dedi, sonra elinde ki küçük çantayı duvarın üzerine bırakarak,cebinden mızıkasını çıkarıp çalmaya başladı.

An-ka-ra-nın   ta-şı-na-bak,  göz-le-ri-min ya-şı-na bak….

Yaz mevsimi sona erdiği için sitemizde sadece birkaç komşu kalmıştı,herkes ilgiyle onu dinlemeye başladı, bu arada bizim evde ki hanımlarda balkona çıktı.

Hoca bu güzel marşın arkasından bir güzel de şarkı çaldıktan sonra, genç bir delikanlı edasıyla duvardan atlayarak yanımıza geldi.

O sırada evimizde hiç de yabancı olmayan komşu İlçemiz Söke’den İshak hoca (Mihman) göründü. Mihman bahçeye girmeden önce bir müddet kendi yaptığı dış cephe kaplama, mantolamayı şöyle bir dikkatle inceledi.

-Hepiniz hoş geldiniz, buranın dış cephesini ve evin içinde ki alçı ve boyaları ben yaptım, nasıl beğendiniz mi.?

Onun bu samimiyeti ve konuşması gülüşmelere yol açtıysa da, Mihman devam etti; Nevin abla inşallah kurufasulye yapmışsındır, senin kurufasulyenin tadını unutamadım.

-Gel İshak hoca, gel, keşke Ertuğrul’u da getirseydin, çocuk bizleri çok sevmişti. Hazır her şey hele bir toplansın tüm arkadaşlar.

Ben havanın biraz serinlediğini görerek tam içeri girmeyi teklif edecektim ki, yolda duran bir arabadan inen birisinin arandığını gördüm.

-Bakın bu gelen de muhtemelen bizden biri kim acaba? Ah elinde bağlaması var, bu olsa olsa Kırşehirli Ali hoca, Ali Gorgan olmalı, bakın bakın maşallah, maşallah Demir hoca da geldi, onu Kıbrıs’dan tanıyorum, hem de İstanbul’dan.

Az sonra Ankara’dan Halit Durucan ve Fethiye’den Sami hoca da gelince sayı tamamlandı.

Hep beraber içeri geçtik, Sami hoca maske takmıştı, ama sürekli hapşırıyor, burnunu çekiyor, ya da burnunu siliyordu. Yıldız Gülüm maske isteyince ona da bir maske verdik. Benim hastalanmamam lazım Allah korusun anneme geçmesin deyince ona hak verdik.

Milli yemeğimiz Kuru fasulye ve pilav, yanında Nevin’in elleriyle yaptığı, çeşit çeşit turşularla birlikte yemeğin açılışını yaptık, ardından etli kuru dolmalar gelince Sami hoca dayanamadı ve ;

-Yahu ben her hafta gelme işinden caysam mı ne yapsam, baksanıza böyle giderse kilo alacağız.

-Yok hoca yok, denize gireriz, yürüyüş yaparız, olmadı kültür fizik yapıp kilo almanı engelleriz.

-Ben  bir daha denize falan girmem, görüyorsun halimi?

-Ha ha ha birde sana ihtiyar deyince kızıyorsun, bak ben çelik gibiyim.

O arada Ahmet hoca yemeğini bitirdi ve yine mızıkasını çıkardı, onun çaldığı melodilerin arkasından Ali hocam bağlamasını alarak Neşet Ertaş’dan birkaç Kırşehir türküsü çalıp söyledi, en çok Nevin olmak üzere, bizler de eşlik etmeye çalıştık.

Faramaz’ın sessiz sedasız durduğunu görünce hadi bakalım hocam sıra sende bir türkü de senden dinleyelim dedim.

-Bilebilirem ben de türkü söylerem

-Ne güzel o zaman seni dinliyoruz.

-Belki biraz utanıram, Zəhmət olmasa, sizde benimle deyərdiniz

-Beraber söyleyelim diyorsun, tamam sen başla biz sana eşlik ederiz.

Ve Faramarz yanık sesi ile başladı;

Bahçalarda barım var
Bir heyva bir narım var
Galem gaş gara gözlü
Hoş bahışlı yarim var
Beri gel gara göz

Gel gel gara göz
Bu bağrımda yâre göz
Derdime sen çare göz
Beri gel gara göz

Yandırdı güneş meni
Gün o günde daş meni
Meni gözlerin yahyı
Yandırmaz ataş meni
Beri gel gara göz

Gel gel gara göz
Bu bağrımda yâre göz
Derdime sen çare göz
Beri gel gara göz

Gözün kesme gözümden
Mekatımla sözümden
Yar yadından oynaşır
Ahlım getti özümden
Beri gel gara göz

Gel gel gara göz
Bu bağrımda yâre göz
Derdime sen çare göz
Beri gel gara göz

Misafirler hep birlikte bu türküye eşlik etti, hepsinin en başta da Rüya ile Yıldız Gülümün gözünün içi gülüyordu. Gülüm duygularını heyecanla dile getirdi ;

- Bir duygu ihlalidir yaşanmışlığın değil ihtimallerin körüklediği yaşama sevinci ve de renklerin istilası kaynakçası aşk solda saklı beyazın g/izi. Mavidendir rütbesi göğün ve kordan her bir bulut ve huzurun adresi burası, ne çok mutlu oldum.

O arada Ali hocam bağlama ile yeni türkülere geçerken, Ahmet Zeytinci’de ustaca mızıka ile ona eşlik etti.

Ziyadesiyle memnun olan Demir hocamızla radyoculuktan tanışıklığımız olduğu için, benim teklifimle güzel yorumuyla birkaç şiir dinledik. Eski formundan hiçbir şey kaybetmemişti, şiirleri okurken adeta yaşıyor ve buğulu sesiyle yüreğimizde iz bırakıyordu.

Ardından, Mihman ve Halit hoca birer şiir okudular, Mihman şiir okurken bir taraftan da meslek icabı duvardaki alçıyı ve boyayı süzüyordu.

Halit hoca ise defalarca aramızda olmaktan duyduğu hazı ve mutluğu dile getirdi.

Rüya kızımıza gelince kıpır, kıpırdı, sürekle bir şeyler yapıyor, evin kızı gibi davranıyordu. Sohbete girince de o yaşta öyle bir birikimle konuşuyordu ki, nasıl yazdıkları öykülere inanamadıysam, konuşmasına da inanamıyordum.

-Fikret amca, şey amca diyecektim değil mi, bir daha sefere Demirci’yi de çağıralım olur mu?

-Olur tabi, zaten biliyorsun yarın sabah kahvaltısında önümüzde ki haftanın listesini yapacağız. Unutturma Demirciyi ilave edelim.

Mihman bunu duyunca atıldı;

-Demir işi varsa ben yaparım, elimden inşaatla ilgili her iş gelir, malum benimki de baba mesleği

-Yok İshak hocam bu Demirci bildiğin Demirci değil, bizim Edebiyat evinden hani şu hobilerin nelerdir sorusuna hobilerimi terk ettim, yazdıklarımla yaptıklarım ters düşerse fobi oluşuyor bende diyen İstanbul’u şair yazar…Aynı zamanda onun da çok güzel bir sesi ve yorumu var, şiirleri çok güzel okuyor. “Bir Yar dedim” deyişi var, insanın tüyleri diken diken oluyor.

-Anladım Fikret hocam, ben de çok güzel “Yar” derim.

-Yahu ben de derim de, onun ki bir başka, istersen dinleyelim son şiirinde ki seslendirmesini.

Rüya bunu duyunca hemen telefonundan Demirci’nin sayfasını açıp, dinleyelim, dinleyelim diye bir çığlık attı. Eh tabi ki hep beraber beğeni ile dinledik. Artık saat bir hayli geç olmuştu, yine geçen hafta olduğu gibi erkekler dördüncü kata, hanımlarsa üçüncü kata çıkarak odalarına çekildiler.

Sanıyorum gecenin üçü falandı, aşağıdan salondan gelen bir sesle uyandım, öncelikle erkek arkadaşların yataklarına baktım. Herkes yerindeydi, ama Faramarz yoktu, her halde yukarı getirdiği suyu bitirdi, su içmeye indi diye düşündüm, ama yine de emin olmak için aşağıya doğru indim, bir de ne göreyim bizim Azeri dostumuz dış kapıyı açmaya çalışıyor.

Hayırdır hocam nereye bu saatte diye selendim, ama beni duymadı bile, tekrar tekrar kapıyı zorluyordu. Gözleri açıktı ama sabit ve boş bakıyordu. Kapıyı açamayınca döndü ve buzdolabının kapağını açtı, beni ne görüyor, ne de duyuyordu,

Anladım ki bizim Azeri dost, uyur gezer.O sırada gürültüleri duyan diğer erkek arkadaşlar da merdivenin başında göründü. Elimle susun işareti yaptım ve bende kenara çekilerek Faramarz’ı izlemeye başladım.

Faramarz dolaptan iki tane zeytin alıp yedi ve elinde boş bir bardakla tekrar yavaşça merdivenlere doğru yöneldi. Birinci kattan ikinci kata çıkarken heyecanla peşindeydim.

İkinci kata gelince tekrar arkasına döndü, sanki göz göze gelmiş gibiydik, ama o beni görmüyordu, yukarıdan fısıltıyla Demir hocanın uyur gezer bu dediğini duydum.  O sırada bir şangırtı koptu ve Allah diye bir çığlık duyuldu. Halit hocanın korkuyla koşarak aşağıya doğru indiğini gördüm.

Devam edecek

 Mehmet Fikret ÜNALAN

 

( Aziz Misafir Gelmiş Hareketlen Tez Hanım (Beşinci Bölüm) başlıklı yazı Mehmet Fikret ÜNALAN (Kul Fikret) tarafından 19.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu