Bu sabah gemidekilerin büyük bir sürprize uyanmışlardı.
Sabah erkenden kalkılmış , kahvaltılar yapılmış,limandan ayrılma hazırlıkları başlamıştı ki limanın karaya bakan kısmına bir taksinin yanaştığı görüldü.
Taksi denize en yakın yere kadar geldi ve durdu. İçinden üç kişi indi.
Bir genç adamla bir genç bayan ve bir de kucağında bir şey tutan yaşlı bir adam.
Limandaki görevlilerle bir şeyler konuştuktan sonra gençler geride kaldılar yaşlı adam gemiye doğru yürümeye başladı. Yüzü farkedilir bir mesafeye gelince gemiden bir sevinç çığlığı koptu. Tanıyanlar hep bir ağızdan
-Aaaaaaaaaa Nuri Hocaaaaaa.
Evet dedikleri doğruydu Nuri üstad kucağında da torunu Zeynep ile beraber gemiye çıktı. Herkesle sarmaş dolaş oldu.
Hele Zeynep bebeği kimse kimseye vermiyordu. Biri kucağına alıyor diğeri sıraya giriyordu.
Sami hoca büyük bir heyecanla
“Yav üsten sen burada ne arıyorsun? diye sorunca
Nuri üstad “ Kambersiz düğün olmaz” diyen siz değil miydiniz? Benden ayrı iş görünce ben de hasretinize dayanamayarak kalktım peşinizden geldim” diye esprili bir cevap verdi Sonra da
-Yav durun arkadaşlar sizi buluncaya kadar zaten canım çıktı. Biraz dinleneyim sonra da anlatırım “dedi.
Biraz nefes alıp dinlendikten sonra
Şu karşıda gördüğünüz gençler benim oğlumla gelinim.
Oğlum mühendis olarak iki senedir Mısır’da çalışıyor. Çalıştığı şirket Mısır’dan iş alınca o da işletme müdürü olarak şirket tarafından buraya gönderildi. Aylardan beri annesiyle beni de Mısır’a getirmek için uğraştı. Üç dört aydan beri buradayız. Sizin geldiğinizi haber alınca limanda karşılamak için buraya geldik. Biz daha önceden Çerkezoğlu kaptanla haberleşmiştik. Onun haberi vardı burada olduğumdan. Beni Mısır’dan alırsınız demiştim. Size bir süpriz olsun diye haber vermedi. Ama tam da süpriz oldu ha.
Birden Fikret üstad öyle süpriz olmaz böyle süpriz olur diyerek üstadı itmesiyle denize yuvarlaması bir oldu. Nuri hoca düşerken çok ani bir hareketle Fikret üstadı da çekince ikisi beraber cumburlop denize yuvarlandılar. Neyse ki ikisi de çok iyi yüzücü oldukları için yüzerek güverteye çıktılar. İki üstad sırılsıklam olmuşlardı. Ama dostluğun, kardeşliği verdiği sevgi ile bağı ile birbirlerini kucaklayıp hallerine dakikalarca güldüler. Sonra da Nuri hoca
-Bugün bütün ekip bizim misafirimizsiniz. Otobüse binin Ve taksiyi takip edin diye sözlerini tamamladı.
Yolcuların bindiği iki otobüs öndeki taksiyi takip ederek şehrin ana merkezinden biraz uzakça ama çok güzel bir mahalleye geldiler. Burası şehrin gürültü ve patırtısızdan uzak olduğu için daha sakindi.
Kahire 10 milyonu geçen nüfusuyla Mısır ve çevre ülkelerinin politik, ekonomik ve kültürel merkezi konumundadır. Mısır hükûmeti, parlamentosu, devlet daireleri ve diplomatik temsilciliklerin birçoğu Kahire'de bulunmaktadır. Kahire barındırdığı birçok üniversite, yüksek okul, tiyatro, müze ve anıtlarıyla ülkenin atardamarı konumundadır.
Kahire; liman kenti olan İskenderiye’ye ve Süveyş kanalına çok yakın konumda, stratejik öneme sahip bir noktada bulunduğu için tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Kentin büyük bir bölümü Nil Nehri’nin doğu kıyılarına kurulmuştur. Ünlü Gize Piramitleri de burada bulunur.
Çöl tepeciklerinin etrafını sardığı, çöl iklimi ve bitki örtüsünün hâkim olduğu Kahire şehri, Nil Nehri’nin bereketinden yararlanmak için yüzyıllar boyunca nehrin çevresinde büyümüş , günümüzde ise modern bir şehir görünümünü almıştır.
Salah Salem caddesin’deki AlmAzher parkı yakınlarında taksi ve onu takip eden iki otobüs durdu.
Taksiden çıkan genç büyükçe bir bahçe kapısını açarak işte burası bizim fakirhane“ diyerek misafirlere yol gösterdi.
Otobüslerden inen misafirler bahçenin içindeki iki tarafı çiçeklerle ayrılmış bir yoldan ilerleyerek yemyeşil bir alana geldiler.
Bu yeşil alanın tam ortasında küçücük bir havuz vardı ve ortasından bir fıskiye akıyordu.
Havuzun etrafına sıravari masalar ve sandalyeler dizilmişti.
Nuri üstad, oğlu ve geliniyle beraber gelen misafirleri karşılayarak Hepsine ayrı ayrı “ Hoş geldiniz” demişlerdi.
Misafirlere önce içecek bir şeyler ikram edilmiş sonra yemek faslına geçilmişti.
Bu Bahçeli evi çalıştığı şirket Üstadın oğluna kiralamış o da bu yazın anne ve babasını bir kaç aylığına yanına getirmişti.
Yemekler yenildi akabinde meşhur Seylan çayları içildi.
Beyler kendi aralarında hanımlar kendi aralarında koyu bir sohbete dalmışlardı. Vakit epeyce geçmiş akşam yemeği vakti de yanaşmıştı.
Birden bahçe kapısının zili çaldı.
Kapı açıldığında lüks bir taksi içerisinde Arap kıyafetlerinde birisi ve yanında da beş altı kişi bahçeden içeri girerek ev sahininin yanına yaklaşıp bir şeyler söylediler. Nuri üstadın oğlu gelen kişiyi tanıttı ve sözlerini Türkçeye tercüme etti.
“ Değerli misafirler Nasır bey bizim şirketimizin Mısır’da ki iş ortağı ve aynı zamanda da benim ev sahibim.
Hepinize ülkesi adına hoş geldiniz diyor ve ziyaretinizden çok memnun kaldığını ayrıca değerli misafirlerine akşam yemeği ikramında bulunmak istediğini söylüyor.
Misafirler de Nasır beye teşekkür ettiler bu da Arapçaya tercüme edildi.
Sonra Nasır beyin yanındaki uşaklar yere koskocaman bir muşamba serdiler.
Üzerine tertemiz bir beyaz bez serildi onun üzerine de gelen yemekler dizildi.
Bu yemekler bizim Türk yemeklerinden çok farklıydılar Mısır mutfağından çıkan yemeklerdi. En lezzetlisi de Mısır’ın en leziz yemeği falafel idi. Sofrada falafeli gören hotamisli her yemeği bırakarak ona girişti.
Ortaya koskocaman bir deve kızarması konulmuş satır ve bıçaklarla kesilen etler misafirlere ikram edilmişti.
Herkesin karnı doymuş ama hala deve etinin üçte biri duruyordu.
Sonunda Nasır bey bir teklifte bulundu
-Arkadaşlar şu benim elemanların içindeki Sait çok yemek yer. Sizin içinizde de böyle çok yemek yiyen biri varsa karşılıklı yesinler bu eti bitirsinler bakalım kim çok yiyecek.
Herkesin karnı doymuştu ama bu da bir meydan okumaydı bir rakip çıkartmak gerekiyordu.
Nuri üstad” Baki abi sen bu işi yıllar önce yapmıştın iş yine sana düştü Haydi yüzümüzü kara çıkarma”dedi.
-Gardaş sen dersin de ben bu kadar milleti burada perişan eder miyim hiç?. Değil bu kalan et o devenin hepsini getirseler ben yine yerim sizin hatırınıza.
Şimdi bütün millet geri çekilmiş bu iki kişinin yarışına odaklanmışlardı.
Sait koca bir et parçasını alıp yutunca Nasır bey ve diğer elemanları
“Hay maşaallah. Maşaallah. “
Diyorlar O’ nu teşvike çalışıyorlardı
Biz de Şampiyon kocaman bir parçayı tutunca “Haydi Şampiyon haydi Şampiyon diye tezahürat yapıyorduk.
İki tarafta da iş inada binmişti ne Sait pes ediyor ne Şampiyon pes ediyor.
İki tarafta da tezahüratlar almış başını gidiyordu.
Sonunda Sait pes etti.
Geri çekildi. Ama bizim Şampiyon “ varsa daha getirin ulan ben koca Avrupa’yı , dünyayı dize getirmiş adamım bir Sait’ i mi dize getiremeyeceğim?” diyerek elini midesine götürüyordu.
Sonunda Nasır bey yerinden kalkarak şampiyonun sırtını sıvazladı
“Hay maşaallah …Maşaallah “ diyerek iltifatlar yağdırdı.
O akşam misafirler Nasır bey’e ait bir otelde ikamet ettiler.
Sabahleyin Nuri üstadı da alan gemi Sudan’a doğru hareket etti.
Nuri Baş………..Devam Edecek