Nihayet sabah ışıklarıyla beraber gemimiz Kenya’nın Mombasa limanına demir attı. Burası başkent Nairobi ‘den sonra ülkenin ikinci büyük şehriydi.
Yolcular bu gezide kendilerine rehberlik edecek bir rehber edinmişler onu dinliyorlardı.
-Afrika kıtasının en renkli ülkelerinden biri olan Kenya, vahşi yaşama tanıklık edebileceğimiz etkileyici ulusal parkları, bakir doğası, ilginç gelenekleriyle oldukça cezbedici bir coğrafyadır. Macera dolu anlar yaşayabileceğiniz, kendinizi doğanın kollarına bırakabileceğiniz bu ülkede,daha önce görmediğiniz hayvan türleri ve bitkilerle dolu bir dünyayı keşfedebilirsiniz.
Kenya’da turistik yerler içinde Masai Mara ilk görmeniz gereken yerlerden. Yerlilerinin 800 yıllık geçmişlerine ve geleneksel yaşamlarına tanıklık edebileceğiniz Masai Mara Koruma Alanı, ülkenin en popüler ziyaret adreslerinden birisidir. Doğu Afrika’nın dünyaca ünlü Büyük Göç olayının bitiş noktası olan Masai Mara’da, ormanlar ve sulak arazilerin ortasında devam eden vahşi yaşama ve kabilelerin gizemli dünyasına dair ilginç şeyler öğrenebilirsiniz.
Sözün burasında Ahmet Zeytinciyle Kul Mehmet araya girerek,
-Aman vahşi kabilelere bizi yem etmeyin de. Başımıza gelmedik bir o kaldı zaten.
Rehber devam etti anlatımına:
Nairobi Milli Parkı, Nairobi şehir merkezinden yaklaşık 7 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Kara gergedan, aslan, zürafa, zebra, leopar, Afrika antilobu, çita, sırtlan gibi 400’den fazla hayvan türünün yaşadığı bu park, ülkenin en çok ziyaretçi çeken yerlerinden. Kitengela göç koridoru, parkın batı bölümünde yer alan nehri ve sonradan inşa edilen barajıyla pek çok hayvan türüne yaşam alanı olan bu parkı ziyaret etmeden ülkeden ayrılmamalısınız.
Mücella hanımın sesi duyuldu
-Zaten daha yeni geldik. Ayrılan mı var ki?
Fatma hanım,
-Şu safariyi görmeden şurdan şuraya gitmem.
Yıldız hanım”
-Ayyyyy ben çok heyecanlıyım. Asker Kızı olduğum için çok severim böyle maceraları.
Elif hanım,
-Ah bir bitse de dönsek yurdumuza. Ne bitmez bir geziydi bu.
Aralarındaki bu fısıldaşma şeklindeki konuşmalar devam edip gidecekti ki rehber sesini yükseltince O’nu dinlemek zorunda kaldılar
-Nairobi’nin kuzeybatısında Naivasha Gölü‘nün güneyinde bulunan Hell’s Gate Ulusal Parkı, zebra, antilop, inek, babun ve Thomson ceylanı gibi hayvanların yanı sıra kartal, akbaba, şahin gibi 100’ün üzerinde kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Fotoğraf meraklıları ve kuş gözlemcileri için harika manzaralar saklayan bu ulusal park, huzur dolu atmosferiyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmanızı sağlayabilir.
Kenya-Tanzanya sınırına yakın konumda bulunan Amboseli National Park, mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir yer. Burada vahşi yaşamı yakından izleyebilirsiniz. Milli park içinde canlılar özgürce dolaşırken safari araçlarından bu canlıları izlemek eşsiz bir deneyim.
Ulusal park, Afrika savan fili, Afrika mandası, impala, aslan, çita, benekli sırtlan, Masai zürafası, Grant zebrası ve gnulara ev sahipliği yapıyor. Milli parkta bulunan canlılar hiç bir kısıtlama olmadan özgürce yaşıyorlar. O nedenle safari aracından inmemeniz gerekiyor. Kilimanjaro Dağı manzarasına bu yaban hayatı yerinde gözlemlemek unutulmaz bir deneyim kazandırır sizlere.
Harun hoca yanındaki Nurettin’e
-Kazanmadığımız deneyim mi kaldı ki zaten?
-Ama üstad safari deneyimimiz yok “dedi Nurettin.
Şimdi size Kenya da çok ilginç iki yerden daha bahsedeceğimi dedi rehber
Zürafa Merkezi, turistlerin Kenya’da en çok gezdikleri yerlerden biri. Burası 1979’da Doğu Afrika’ya özgü Rotshchild zürafalarını korumak için kurulmuş. Serüven Daisy ve Marlon adındaki iki zürafanın merkezde koruma altına alınmasıyla başlamış. Rotschild zürafaları üredikçe ve 2-3 yaşına geldiklerinde vahşi yaşama geri dönüyorlar. Doğal ortamlarında zürafaları görmek oldukça etkileyici ama burada yanlarına yaklaşabiliyor hatta ellerinizle besleyebiliyorsunuz.
Sheldrick Fil Yetimhanesi Nairobi gezilecek yerler rotanıza mutlaka dahil etmeniz gereken yerlerden bir tanesi. Burası şu ana kadar bahsettiğim milli parklardan çok farklı bir yer. 1977’de kurulan bu yetimhanede kaçak avcılık sonucu yetim kalan filler rehabilite ediliyor.
Burası yalnızca 11.00-12.00 arası ziyaret edilebiliyor. Filleri beslemek, çamur banyolarını gözlemlemek mutluluk verici. Dilerseniz yıllık cüzi bir miktar ödeyerek bir fili sahiplenebilir ve bakım masraflarına katkıda bulunabilirsiniz.
O gün akşama kadar rehberler eşliğinde gelebileceğimiz yerleri gezdik. Fil yetimhanesinden annesi ölmüş bir fil yavrusunun senelik bakım parasını da aramızda toplayıp vererek Edebiyat evi adına sahiplendik.
Yetkililer,
-İlerde tam büyüyüp de koskocaman fil olunca edebiyat evi adresine göndeririz dediler.
Sabah erkenden kalkarak Şampiyon nezaretinde sabah jimnastiği yapıldı. Artık bu jimnastiğe Fikret üstad da alışmıştı. Alıştı diyorum ama gerçekten alıştığı için mi yoksa Şampiyonun cezasına uğramamak için mi kuzu kuzu denilenleri yapıyordu orasını bilemiyorum.
Nihayet en meşhur safari bölgesi olan Masai Mara bölgesine gidecektik.
-Masai Mara nerede? diyecek olursanız, Kenya’nın başkenti Nairobi’ye 300 km uzaklıkta bulunuyor. Hemen Tanzanya sınırında bulunan Serengeti ile komşu.
Bu arada Serengeti nerede ?sorunuzu da cevaplamış oldum. Serengeti, Tanzanya-Kenya sınırına yakın olan, yaklaşık 14.750 km karelik bir alan. Bu arada Masai Mara ise sadece 1.510 km karelik bir alanda. Yani 10’da biri kadar.
-Safari deyince, inanın ilk aklıma sefer, göç gibi kelimeler geldi. Sonra bir araştırdım, hakikaten de Safari, Arapçadan geçen “Sefer” anlamında kullanılırmış.
İşte vakti zamanında batılı abiler Afrika’ya gelmişler. Doğayı anlamak için araştırmalar yapmışlar.
Zamanla bu gezilerinden esinlenen bir çok gezgin, Afrika’ya gelmiş ve hayvanları doğalarında yani vahşi yaşam alanlarında gözlemlemek ve izlemek için sıraya girmeye başlamışlar ve adına da “SAFARİ” demişler.
-Safari yaparken, en önemli olaylardan birisi bu Büyük Göç yani Big Migration olayıdır.
Onlarca belgesel, sırf bu olaya şahit olup, hayvanların iç güdüleri ile bir yerden diğerine nasıl gittiğini anlamak için çekilir ,
Ve bu büyük göç, milyonlarca hayvanın su bulabilmek için kurak yerlerden, yağışlı yerlere göç etme olayıdır.
İşte bu göç olayı, Tanzanya’daki Serengeti bölgesinden başlar ve kuzeydeki Kenya’da bulunan Masai Mara’da son bulur.
Bu alan içerisinde, milyonlarca hayvan, Ekvator çizgisinin bir kuzeyine bir güneyine gider gelirler. Ve bu bahsettiğim alan, yaklaşık 500.000 kilometrekaredir.
Büyük göç olurken, etrafta çitler ve teller yok. Hayvanlar tamamen iç güdülerine göre göç ediyorlar.
Büyüklüğünü anlamanız için size şöyle bir örnek vereyim : Türkiye’nin yüzölçümü 780.000 metrekaredir. Bahsettiğim alan, Türkiye’nin yaklaşık %65’lik bir alanı yani.
Hayvanlar ağustos sonu itibari ile, Tanzanya’daki Serengeti Milli Parkı’ndan, Kenya’daki Masai Mara Milli Parkı’na göç edip; ekim sonu gibi geri dönüş yapıyorlar.
Otobüslerle Masaş Mara’ ya giderken bunları da Nuri Üstad anlattı.
İpçi Erdoğan ,
-De buyur burdan yak dün iki saat rehberi dinledik şimdi de Nuri üstadı dinleyeceğiz?
-Canım hem o rehber değil bir şey değil. Ömründe sanki kaç kere safari yapmış? “Diye karşılık verdi Mehmet Tevfik Eltaş.
Bu sefer Mücella hanım Nuri üstadı savundu.
-Yav yapmayın arkadaşlar. Tamam adam hiç safari yapmamış ama bizi bilgilendirmek içi gece gündüz internetten araştırıyor.
“Hımmm doğru “dedi İpçi Erdoğan “ben onu hiç düşünememiştim. “
Pek sesi soluğu çıkmayan Mihman usta
-Ama buralarda, 5 büyük dedikleri çok önemli hayvanlar varmış. Bu 5 büyüğü görmüş olan, safarinin hakkını vermiş olarak kabul ediliyormuş. 5 büyük hayvan da şunlarmış:
Aslan
Leopar
Afrika Fili
Afrika Mandası
Siyah Gergedan
Meryem hanım
-Afrika çöllerinde aslanlara yem olmak istemiyorum. Nerden beni getirdiniz beni buralara “
diye mızıkçılığa başlayınca. Elif ile Rüya da aynı mızıkçılığı yapmaya başladılar.
Bu sefer kaptan kızdı.
-Ne yapalım yani gemide bırakıyoruz illa geleceğiz diyorsunuz. Getirince de yok efendim niye geldim diye yaygarayı koparıyorsunuz. Ben de şaştım ki ne yapayım !
Bu sefer mangal partisi yapacağız safariden sonra. Partimiz şirketten. Kimse para pul ödemeyecek. İsteyen et isteyen tavuk isteyen de suçuk mangalı yapar.
Öyle deyince yüzleri güldü mızıkçıların. Meğerse hepsi de mangal partisini çok seviyorlarmış.
Safari için 4*4 çeker araçlardan yeteri kadar kiralamış ve bunlara yolcuları pay etmiştik. Bir grup oluşturmuştuk. Grup da yine kendi arasında üçerli gruplardan oluşmuştu. Her aracı kullanan bizden bir şöfördü. Bir de şöförlere para vermek istemedik. Zaten rehberlere ve bizi buraya getiren tur şirketine dünyanın parasını ödemiştik.
Şura bura derken ucu bucağı olmayan milli park çayırları içerisinde bir Arslan sürüsüne rastladık. Ömrümüzde ilk defa bir aslanı yakından görüyorduk.
Birden Sami hoca bağırdı
-Yav bu bize doğru geliyor.
Gerçekten de aslan bize doğru geliyordu.
Rehber korkmaya gerek olmadığını çünkü kapalı olan araç camını kıramayacağını söyledi. Bundan cesaret alan Şampiyon
-Yav Burak Sami Hocam gelirse gelsin.
Bir aslan da burda var. Ben ona dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririm
Diyince bir gülme tufanı koptu gitti ki sormayın. Artık yüzler gülüyordu. Neşeler yerine gelmişti. Her ne kadar vahşi hayvanları görmenin tedirginliğini yaşasak da.
Birden bire sağdan soldan üç beş tane daha aslan peydah oldu.
Meryem hanım,
-Aaaaaaaa şu ilerdeki hayvanlara bakın sanki pijama giymişler.
Demeye kalmadı ki bütün aslanların zebra sürüsüne hücum ettikleri görüldü. Aslanlar kovalıyor zebralar kaçıyordu.
Bütün araçlardaki yolcular pür dikkat elimizdeki dürbünle manzarayı izliyorduk. Aslanlar kovaladıkları zebra sürüsünden birinin yolunu keserek sürüden ayırdılar. Sürüden ayrılan zebra koştu, koştu canını kurtarmak için ama aslanlara yem olmaktan kurtulamadı.
Araçlarla devam ettik yolumuza. Fillerim olduğu bir bölgeye gelmiştik. Onları görünce herkesin gözü faltaşı gibi açıldı. Ömrü hayatımızda böyle büyük hayvanlar görmemiştik. Ben diyeyim yüz diz deyiniz ikiyüz tane fil hep beraber geziyor her şeyi bir tank gibi ayaklarının altlarında eziyorlardı.
Sağda solda aslanlar dolaşıyorlar ama fillere sokulamıyorlardı.
Nihayet uçsuz bucaksız çayırda akan bir ırmağa geldiler. Galiba su içeceklerdi.
Bu manzarayı gören Fikret üstad
-Yav bunlar koca ırmağı kuruturlar dedi.
Hakikaten de onlarca fil hortumlarını suya aynı anda sokup suyu çekince orada sanki su azalıyordu. Suyu içip de hortumlarını sağa sola salladıklarında etrafa yağmur yağmış gibi oluyordu.
Filleri görünce dayanamayan Sami Hoca
-Arkadaşlar yıllarca Roma ordularına kök söktüren Hannnibal işte böyle kocaman kocaman filleri Alpler’den yürüterek İtalya’ya girdi.”Diyerek bir tarih dersi vermeye kalkıştı ama İpçi Erdoğan hemen sesini kesti.
-Yav üstad şimdi Hannibal’ın sırası mı ?Edebiyat Evinde durma yaz. Bırak da şu filleri seyredelim” diyince. Sami hoca
-Tarih düşmanı seni nolacak. İpten başka bir şey bilmezsin ki “diyerek homurdandı.
Daha da ilerlere gittik. Nihayet koskocaman bir göle geldik. Çamurla karışık kapkara bir suyu vardı. Burada da onlarca hipopotama rastladık. Koca koca tankları andırıyorlardı.
Hele bir kafaları vardı ki bakması bile korkunç.
Nihayet leoparları da gördük.
Aman Allahım ne korkunç vahşi hayvanlar. Eğer elllerine bir düşseydik çiğ çiğ yerlerdi bizleri. Öylesine korkunç bakıyorlardı. Ne yalan söyliyeyim o bakışlardan ben bile tırstım.
Birden bir tepenin üzerinden bir toz bulutu yükseldi. Bu nedir diye hepimiz merak ettik.
Kesif toz bulutu bize yaklaşıyordu. Nihayet bulut bize iyice yaklaşınca bunun yaban mandaları olduğunu anladık. Sayamadım ama tahminen beşyüzden fazlaydı.
Onlar da ırmağa doğru geliyorlardı. Koskocaman ırmak bunlarla kaplanmış getirdikleri toz bulutu sularla temas edince çamura dönüşmüştü. İlerden bu sürüyü izliyorduk. Sürü sularını içti tekrar yoluna devam edecekti ki birden kapkara bir leopar sürüden bir hayvanı kaptı. Hayvan can havliyle bağırıyor sanki sürüden medet bekliyordu.
Birkaç leopar daha peydah oldu. Boğazından yakaladıkları yaban mandasını yere yatırmaya çalışıyorlar o ise korkunç sesler çıkararak direniyordu. Sürü ise korkudan geri dönmemiş kaçmaya devam ediyordu. Ara biraz açılınca sürü durdu. Sürünün lideri olduğu belli olan bir manda yavaş yavaş leoparlara doğru yanaştı. Yerdeki yaban mandasını boğmaya çalışan leopara boynuzlarıyla öyle bir vurdu ki beş metre yükseğe fırlattı daha yere düşmeden bir daha vurdu ikinci üçüncü darbe derken leopar yere serildi.
Bu arada diğer leoparlar korkarak geri geri çekildiler. Yerdeki manda da kalktı. Bu mandaya diş geçiremeyeceklerini anlayan leoparlar avlarını başka yerde aramak üzere oradan ayrıldılar.
Vahşi hayvanlardan uzakça bir mıntıkaya gelmiştik. Artık burada hayvan korkusu yoktu. Rehberlerimiz pikniğimizi burada yapabileceğimizi söylediler. Zaten epeyce acıkmıştık.
Hemen mangallar yakıldı. Getirdiğimiz etler, tavuklar, sucuklar kızartıldı.
Meğerse bu İşte bizim sitenin bayanları ne kadar da maharetliymişler. Onlar etleri pişirirken erkekler de Ocak kurma ve çalı çırpı toplama da onlara yardımcı oldular. Tabii bu işi gençler yapıyorlardı. Sami hoca, Fikret üstad, Kara Osman,İpçi Erdoğan gibi yaşlıların yorgunluktan ayakta duracak halleri yoktu. Pişenler yendi. Arkasından üçer beşer bardak da mis gibi semaver çayları içildi. Ohhhhhhh bir keyf ki ağada Paşa’da yoktu.
Bu arada çeşit çeşit kuşlar yanımıza kadar yaklaşıyor adeta mangal ziyafetimize ortak oluyorlardı.
Nuri Baş……… Devam edecek