
İbn-i Sina günümüz Özbekistan’ında yer alan Buhara yakınlarındaki
Afshona (Afşana) köyünde 980 yılında dünyaya gelmiştir. Afşana adının
Avşarlardan geldiği söylenmektedir. Dahası aslının Avşar (Afşar) olduğuna dair
tarih tezleri de söz konusudur. Tıp bilimi denildiğinde ilk akla gelen kişidir.
Ortaya koyduğu eserler, Batı üniversitelerinde yüzyıllar boyunca (kimi
kaynaklarda yedi yüzyıl) ders kitabı olarak okutulmuştur. 1037 yılında
Hemedan’da sonsuzluğa yürümüştür.
Büyük Selçuklu Devleti’nin ünlü komutanı Aksungur, Avşarlardandır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Türkmeneli’nin doğu ve batı bölgelerinin
Türkleşmesine, Müslümanlaşmasına katkı yapmıştır. Sultan Melikşah tarafından
Halep’e vali olarak atanmıştır. Melikşah’ın 1092 yılında ölmesi; amcası
Tutuş’un Selçuklu tahtında hak iddia etmesi; Aksungur’un, tahtın asıl sahibi
olan Berkyaruk’a destek vermesi ile başlayan süreçte Tutuş, Halep valisi
Aksungur’un üzerine yürümüş ve 1094 yılında yapılan savaş sonrasında Aksungur hayatını
kaybetmiştir. Onun hâkim olduğu bölgeleri Aksungurlular Beyliği olarak
adlandıran kaynaklar da vardır.
Aksungur Bey’in horantasından gelen Musul atabeyi Nureddin Zengi
de haliyle bir Avşar büyüğüdür. 1118 yılında Musul’da doğmuştur. Sonradan
Halep’i de alarak atabeyliği genişletmiştir. Kendisi Haçlıların Ortadoğu’dan
çıkmasını ve Eyyubîler, Memluklar (Ed-Devlet’itTurkiyya) gibi adlarla anılan
Ortadoğu Türk Devleti’nin temellerinin atılmasını sağlayan kişidir. Nureddin
Zengi tarafından gönderilen Selahaddin Eyyubi komutasında Türk ordusu Kudüs’ü
Haçlılardan geri almıştır. Nureddin Zengi, 1174 yılında Şam yakınlarında
sonsuzluğa yürümüştür.
Huzistan Beyliği’nin kurucusu Aydoğdu Bey, Avşarlardandır. Kendisi
büyük bir komutan, âdil bir yöneticidir. Horasan üzerinden gelerek yerleştiği
Huzistan yöresinde çok etkili olmuştur. Onun sayesinde bu bölge huzura, barışa
kavuşmuştur. Huzistan Beyliği, Musul Atabeyliği ile birlikte Avşarların ilk
siyasal örgütlenmeleridir. Sözde İran olarak adlandırılan ülkedeki Huzistan
Eyaleti’nin adı, Oghuz’dan yani Oğuz’dan/Oğuzlardan gelir bu arada.
Anadolu’da, Türkçenin resmî dil olmasını sağlayan Karamanoğlu
Mehmet Bey, Avşarlardandır. 1277 yılında Mersin’in, Mut ilçesinde Moğollarla
yapılan savaşta sonsuzluğa yürümüştür. Anadolu’da ilk mehter takımı, ilk Türkçe
tıp kitabı, ilk Türk alfabesi Karamanoğullarına aittir. Yine bir Hıristiyan
prensliği ortadan kaldırarak yerine kurulan tek beylik Karamanoğullarıdır.
Osmanlı, Karamanoğulları oymak ve obalarını Balkanlara, Ortadoğu’ya, Kuzey
Afrika kıyılarına sürgün ederek bu güçlü rakibini ortadan kaldırmaya
çalışmıştır.
Anadolu Türkçesinin ve dahi Türk halk edebiyatı ile Türk tasavvuf
edebiyatının pîri olan -Türkçe âşığı- Yunus Emre Karamanlıdır. Dedesi Hacı
İsmail Horasan’dan gelerek Karaman’a, şimdilerin Hacı İsmail Köyü’ne
yerleşmiştir. Yunus Emre 1240-1241 yıllarında burada doğmuştur. Eğitimini
tamamladıktan sonra Karamanoğlu İbrahim Bey’in izni ile Karaman’a 29 km
uzaklıkta bulunan Yerce’ye yerleşmiş ve burada dergâhını, tekkesini kurmuştur.
“Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim, sevilelim./Dünya kimseye
kalmaz.” diyen pîrimiz Yunus Emre 1320-1321 yıllarında yine burada yani
Karaman’da sonsuzluğa yürümüştür.
15. yüzyılda yaşamış olan Kaygusuz Abdal, Avşarlardandır. Asıl adı
AlâaddinGaybî olan ünlü halk ozanı, Alaiye (Alanya) beyi Karamanoğlu Hüsameddin
Mahmut’un oğludur. Antalya/Elmalı’daki Tekke Köyü’nde yaşayan Abdal Musa’ya
bağlanarak adını tasavvufun unutulmazları arasına yazdırmıştır. Yunus Emre’den
sonra ikinci büyük tasavvuf ozanı olduğu kabul edilir. Hece ve aruz ölçüsünde
yazdığı şiirlerinin yanında nesir türünde de eserler vermiştir. Divan,
Gülistan, Mesnevi Baba Kaygusuz, Gevhername, Minbername, Budalaname, Kitab-ı
Miglate, Vücutname gibi nazımlı (manzum) eserler yanında Sarayname ve Dilgüşa
gibi nazımlı ve nesirli (mensur) karma türde eserler de vermiştir. Budalaname,
Esrar-ı Huruf, Mağlataname adlı eserler nesir türünde ve tasavvufla ilgiliyken;
Cefriyye-i Kaygusuz ebcet hesabı üzerinden kaleme alınmış olup, gelecekle
ilgili (fütürism) konuları içerir. Dilgüşa, Dolapname, Sarayname gibi eserleri
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlamıştır. Eserlerinde saf ve duru bir
Türkçe göze çarpar. Kimi şiirlerindeki alaycı, iğneleyici üslup okuyucuyu
kendisine bağlar. “İnsan kendini ancak kendine bakarak anlar.” diyen pîrimizin
bir dörtlüğüne yer verelim: “Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrail / Türk dilince
sölegil dur git digil / Türk dilince Cebrail ”hey dur” didi / Durı gel uçmagın
terkin ur didi.”
Çin’e akın düzenleyen son Türk cihangiri olan Nadir Şah,
Avşarların Kırklı oymağındandır. “Avşar yurdu” olarak da anılan Horasan’dan
olan Nadir Şah, 1688 yılında Kübhân’da dünyaya gelmiştir. Safevîlerde baş
gösteren iç karışıklıklar üzerine ülkede barışı ve huzuru sağlamıştır. Bunun
üzerine -üstelik de Hanefî mezhebinden olmasına rağmen- devletin ileri
gelenlerinin daveti ile tahta çıkmıştır. Devletin sınırlarını kısa süre
içerisinde Doğu Anadolu’dan, Hindistan’a; Özbekistan’dan, Arap Yarımadası’nda
kadar genişletmiştir. Şiî-Sünnî ayrışmasını, sürtüşmesini ortadan kaldırmak
için yoğun çaba göstermiştir. 1747 yılında Sîstân isyanını bastırmak üzere
seferdeyken Fethâbâd yakınlarında gerçekleştirilen bir suikast sonucu
sonsuzluğa yürümüştür.
Dadaloğlu pîrimiz 1785 yılında Kayseri’nin Tomarza ilçesinde
doğmuştur. Avşarların Karahacılı oymağının Hocalı obasındandır. Asıl adı
Veli’dir. Yine anası da bir başka Avşar oymağı olan Ceritlerdendir. “Ferman
padişahın dağlar birimdir.”, “Aslı kurttur, kurt yavrusu kurt olur.”, “Ölen
ölür, kalan sağlar bizimdir.” gibi dizeleri atasözü misali belleklere
kazınmıştır. Osmanlı’nın, hakkında verdiği ölüm fermanı yüzünden bir çadırda üç
günden fazla yatmadığı; -başta Karahacılılar olmak üzere- Avşar obalarının da
onu bağırlarına bastıkları söylenir. 1750’lerde başlayıp, 1860’lara kadar süren
ve Niğde’den, Halep’e kadar çok geniş bir sahada etkili olan Avşar kalkışması
(isyan) sırasında Çukurova’dan alınan Karahacılı Avşarları yurdun dört bir
yanına sürgün edilmişlerdir. Yaşlı kurt, 1868 yılında İçel (Mersin)
dolaylarında sonsuzluğa yürümüştür. Millî şehitlerimizden Ömer Halisdemir de
Dadaloğlu’nun annesinin oymağı olan Ceritlerdendir bu arada.
Karacaoğlan’ın
hangi oymaktan ve/veya obadan olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte
yakımlarında (şiir) sık sık Avşar elleri, Avşar yatağı, Avşar beyleri, Avşar
güzeli, Avşar dövüşü, Avşar kurnazı... gibi tanımlamalara yer vermiş olmasından
ötürü kendisinin de Avşar olabileceği ileri sürülmüştür. Barak ve/veya Farsak
(Varsak) olduğu da söylenmektedir. Kimi kaynaklar 1606 yılında Çukurova’da
doğup, yine Çukurova’da, 1679 (ya da 1689) yılında sonsuzluğa yürüdüğünü yazsa
da asıl memleketi Karamanoğullarının kuruluşuna ev sahipliği yapan Taşeli
Yöresi'dir. Karaman/Başdere'de doğduğu, mezarının da Mersin'in (İçel) Mut
ilçesinde olduğu söylenmektedir. Ozanın doğup büyüdüğü, yaşadığı topraklar olan
- Karaman il sınırları içerisindeki- Ermenek, Sarıveliler, Barçın Yaylası,
Balkaman/Balkusan gibi yerler ile Alanya, Gazipaşa, Anamur gibi kıyı
yerleşimleri bir Avşar devleti olan Karamanoğulları ile özdeşleşmiş yerlerdir. Türk halk
edebiyatının ve âşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerindendir.
Pîri Reis, Karamanoğlu Avşarlarındandır. 1470 yılında doğmuş; 8
yaşına kadar Karaman’da yaşamış, sonrasında yine Karaman’da bulunan ve
Karamanoğlu Alâeddin Bey’in hanımı aynı zamanda da Sultan 1. Murat’ın kızı olan
Nefise Sultan tarafından 1382 yılında yaptırılan Hatuniye Medresesinde eğitim
görmüştür. Umman ve Kenger körfezlerini kapsayan son seferinde Portekiz
donanmasına karşı elde ettiği üç gemi dolusu ganimeti Basra ve Kahire’deki
valilere yedirmeyip, İstanbul’a gönderdiği için söz konusu valilerin hışmına
uğramış; bu iki vali/paşanın yalan ve iftiralarına kanan Osmanlı padişahı
Kanunî Sultan Süleyman’ın buyruğu ile 1553 yılında Kahire’de haksız yere
boğdurularak sonsuzluğa yürümüştür. Çizdiği haritalar bugün bile dünyanın
ilgisini çekmekte, hayranlığını kazanmaktadır. 1553 yılında boğdurulan bir
başka kişi ise Şehzade Mustafa olup; idamının nelere mal’olduğu herkesçe
bilinmektedir. Aslına bakarsanız (haddizatında) Osmanlı’da işlerin kötü gitmeye
başlaması -sözde- “Muhteşem” Süleyman dönemiyle başlamıştır. Hatta Osmanlı
Devleti’nde en yüksek enflasyon değerlerinin bu dönemde olduğu söylenir. Babası
Yavuz Selim’in ağzına kadar altınla doldurduğu devlet hazinesini tüketmesi de
cabası..
Şahkulu (Şah Kulu Baba Tekeli), Teke yöresi Avşarlarındandır. Şah
İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın halifelerinden olan babası Hasan,
Antalya/Korkuteli’ye yerleşmiş ve Şahkulu burada doğmuştur. Osmanlı’nın
devşirme paşaları halkın elindeki toprağı alıp, halkı tımar marabası yapmaya
yeltenince, Osmanlı kuvvetlerine kök söktürmüş; onları Antalya’dan, Kütahya’ya
kadar kovalamıştır. Uzun süren çatışma ve savaş ortamında, yanındaki Türkmen
yiğitlerinin günden güne eriyip, azalması üzerine taraftarları ile birlikte
Azerbaycan dolaylarına göç etmek için yola çıkmış ama kendisini takip eden
Vezir-i Âzam Hadım Ali Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri ile 1511 yılında
Sivas yakınlarında yapılan savaşta okla vurulmak suretiyle sonsuzluğa
yürümüştür.
Köroğlu’nun (Azerbaycan’daki adıyla Qoroğlu/Koroğlu), Bolu’nun
Dörtdivan ilçesinde yaşadığı söylense de kimi araştırmacılar onun Tokat yöresi
Avşarlarından olduğunu ileri sürmüştür. Zaten şiirlerinde geçen Çamlıbel de
Bolu’da değil Tokat taraflarındadır. Osmanlı’nın, Bolu beyini göndererek onu
hizaya sokmaya çalıştığı ama Köroğlu’nun, Bolu beyine yiğitlik dersi verdiği
anlatılır. Destansı hayatı Azerbaycan ve Türkmenistan’da da dillerdedir.
Şiirlerinde geçen “Çağırın Ardahan’dan Kızılbaş gelsin.” gibi hüzünlü
(dramatik) dizeler onun “devşirme” devletine dönüşen Osmanlı’ya değil de
Azerbaycan-İran-Türkmenistan-Afganistan hattındaki “Türkmen” devletine yakınlık
duyduğunu ortaya koymaktadır. Doğum ve ölüm tarihlerini bilmemekle birlikte,
Köroğlu’nun 16. yüzyılda yaşadığını -Evliya Çelebi’nin de tanıklığı ile- kesin
(net) olarak biliyoruz.
Atatürk, Karamanoğulları Avşarlarının Kızıllar oymağının
Kocabaşlar obasındandır. (Kocabaş ve/veya kocakafa deyimi, Yörükler arasında
“akıllı, bilgili” anlamlarına gelen bir sözdür bu arada.) Fatih Sultan Mehmet
döneminde, Makedonya’nın, Kocacık Beli’ne ileri karakol amaçlı olarak sürgün
edilmişlerdir. Bu bel (geçit) askerî (stratejik) açıdan çok önemli olup; Sırp,
Hırvat vd. eşkıyalar pusu atarak küçük askerî birliklere saldırmakta, Osmanlı
kervanlarını yağmalamaktadır. Osmanlı Devleti, Kızıllar oymağının bir kısmını
buraya yerleştirerek hem yörenin güvenliğini hem de askerî harekâtlarda ordunun
beslenmesini (iaşe) sağlamıştır. Osmanlı Devleti, Karamanoğullarını oluşturan
oymakları (aşiret) Fatih’le başlayan süreçte Balkanlara; Yavuz Sultan Selim’le
başlayan süreçte ise Kuzey Afrika’ya ve yine Halep, Kıbrıs, Ahıska gibi yurt
köşelerine sürgün ederek bu güçlü rakibini zayıflatma ve ortadan kaldırma
siyaseti gütmüştür. Misal Yavuz Sultan Selim, Mısır’ı aldıktan sonra -günümüzde
Libya olarak anılan- Bingazi, Batı Trablus (Trablusgarp) taraflarına 200 bin
çadırlık Karamanoğlu Avşar’ı sürgün/zorunlu iskân edilmiştir. Hatta bu Avşarlar
1711-1835 yılları arasında burada bir de beylik kurmuşlardır. Enver Paşa
komutasındaki Osmanlı/Türk subaylarının, Trablusgarp Savaşı’nda İtalyanlara
karşı sergiledikleri destansı direnişin belkemiğini de yine bu Avşar Türkleri
oluşturmuştur. Libya, Çanakkale, Doğu Anadolu, Suriye, Filistin diye giden
çeşitli cephelerde savaşan ve Kurtuluş Savaşı ile de Anadolu Türklüğünü yok
olmaktan kurtaran, silkelenip yeniden ayağa kalkmasını sağlayan büyük önder
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selanik’te doğmuş, 1938 yılında İstanbul’da
sonsuzluğa yürümüştür.
Kuva-yıMillîye’nin önde gelenlerinden ve dahi Türkiye
Cumhuriyeti’nin ulusal kahramanlarından olan Kâzım Karabekir aslen Karamanoğlu
Avşarlarındandır. Babası Mehmed Emin Paşa, annesi Havva Hanım’dır. Aile,
Karaman’ın o zamanki adı Kasaba olan Kâzımkarabekir İlçesinde Karabekiroğulları
olarak tanınır. Öğrenim hayatı Van’da başlar ve Harput, Mekke derken
İstanbul’da askerî okullarda tamamlanır. 1905’te kurmay yüzbaşı olarak
Manastır’a atanır. Rum ve Ermeni çetelerine karşı mücadelede, 31 Mart ve
Arnavutluk ayaklanmalarının bastırılmasında, Balkan Savaşları’nda görev alır.
Sonrasında I. Dünya Savaşı’na katılarak sırasıyla Bağdat, Çanakkale ve tekrar
Bağdat’ta (Kut’ülAmare) savaşır. Ardından 2. kolordu komutanı (ayrıca 2. ordu
komutan vekili) olur ve Doğu Cephesi’nde Rus ve Ermeni birleşik ordusuna karşı
savaşır. Tebriz ve Bakü’yü ele geçirmek isteyen İngiliz ordusunu geri
püskürterek 1918’de Azerbaycan’ı kurtarır. Revan’ı (şimdilerin Ermenistan’ı) ve
Güney Azerbaycan’ı kurtarmak üzereyken müttefik Alman ordusunun yenilmeye
başlaması üzerine ordusunu Nahçıvan’a geri çekmek zorunda kalır. Mondros
sonrası İstanbul’a çağrılır ve Genel Kurmay Başkanlığı teklif edilir. Görevi
kabul etmeyince Tekirdağ 14. Kolordu Komutanlığına, onu da kabul etmeyince 13
Mart 1919’da bu kez Erzurum 15. Kolordu Komutanlığı’na atanır. Sonrasında Gâzi
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan Kurtuluş Savaşı’na katılır.
Âşık Veysel, Avşarlarının Şatırlı oymağındandır. Şatır, çadır
demektir. Sivas’ın, Şarkışla ilçesinde 1894 yılında dünyaya gelmiştir. Küçük
yaşta görme yetisini kaybedince, babasının “oyalansın” diyerekten eline
tutuşturduğu bağlama hayatını değiştirmiş, onun dünya çapında bir ozan olmasını
sağlamıştır. “Ben sağdan-soldan; Komünizmden anlamam. Benim kafam bunlara
basmaz. Ben Atatürk’ün dosdoğru yolundan asla ayrılmadım.” diyecek kadar
Atatürk ve cumhuriyet âşığı bir halk ozanımızdır. Dünyayı iki kapılı bir hana
benzeten Âşık Veysel Şatıroğlu, 1973 yılında yine doğduğu yer olan Şarkışla’da
sonsuzluğa yürümüştür.
Rauf Denktaş Karamanoğulları Avşarlarındandır. Kabakulak veya
Kabasakal adlı bir oymağa/obaya bağlıdır. Bu bilgi bizzat oğlu Serdar Denktaş’a
aittir. Ama ne yazık ki oymak/oba hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Osmanlı
Devleti adayı fethedince Karaman-İçel-Adana-Kayseri hattındaki Zekeriyalılar,
Karahacılılar, Şamlı, Sindel, Horzum, Deller (Deliler), Köseli, Sülübeyli gibi
Avşar oymak/oba Yörüklerini adaya sürgün/zorunlu iskân etmiştir. Hatta sürgünün
ilk zamanlarında kimi obalar -gemi kaptanlarını da öldürerek- tekrar Toroslara
sığınmıştır. Sonrasında gelen Türkmen yerleşimleri askerî gözetim altında
mümkün olabilmiştir. Tıpkı 1924 yılında Kıbrıs’ın Baf kentinde doğan Rauf
Denktaş gibi bir başka efsane Dr. Fazıl Küçük de Kayseri/Sarız Avşarlarındandır.
Dahası adada başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı da yapmış olan Derviş Eroğlu’nun
aslı da Kayseri/Talas Avşarlarındandır. Öyle ki Rauf Denktaş tarafından kurulan
ve adanın CHP’si konumunda bulunan Ulusal Birlik Partisinin bir Avşar partisi
olduğu söylense yeridir. Büyük dava adamı Rauf Denktaş 2012 yılında, Lefkoşa’da
sonsuzluğa yürümüştür.
Alpaslan Türkeş, Avşarların Deller (Deliler) oymağının Köşkerli
(Köşger) obasındandır. Osmanlı’nın devşirme paşalarının düşüncesizce bir
hareketle Avşar yaylaklarını, Rus zulmünden kaçarak Anadolu’ya gelen bir başka
Turan/Türk topluluğu olan Çerkezlere vermesi; baharla birlikte göçe başlayan ve
yurtlarının elden gittiğini gören Avşarların, Çerkezleri Sivas’ın ötelerine
kadar sürmesi üzerine Çerkezlerin etkin olduğu Osmanlı Sarayı devreye girerek
Avşarları sert bir şekilde cezalandırmıştır. Bu süreçte Köşkerli obası önce
Kayseri’den, Mersin’e sürülmüş; buradan kaçıp tekrar Pınarbaşı’ya dönünce bu
kez de -dönemesinler diye- Kıbrıs’a sürgün edilmiştir. Asıl adı “Ali Arslan”
olan Alparslan Türkeş, 1917 yılında Lefkoşa’da doğmuştur. Kıbrıs’ta henüz
ortaokulda okurken, duvara astıkları mareşal üniformalı Atatürk resmini
indirmeye kalkan İngiliz müdür yardımcısını -sandalyesini tekmeleyip
düşürdükten sonra- birkaç arkadaşı ile birlikte pencereden aşağı atmışlardır.
Bu olay sonrasında babası, oğlunu alıp İstanbul’a gelmiştir. Bir gün Kıbrıs’ın
kurtulacağını bunun da askerler eliyle olacağını düşünen baba, oğlunu askerî
okula kaydettirmek ister. O dönem Kıbrıs, İngilizlerin elinde olduğu ve ada
sakinleri de hukuken İngiliz vatandaşı sayıldığı için okul yetkilileri kayıt
işlemini yapmaz. Çaresiz otele dönüp eşyalarını toplayan ve Kıbrıs’a dönmek
üzere olan baba, eline geçen bir gazeteden Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın
İstanbul’a gelip, burada 1. Ordu birliklerini denetleyeceğini öğrenir. Bir
yolunu bulup Paşa’yla görüşürler. Sonrasında Fevzi Çakmak’ın özel izniyle
Alpaslan Türkeş’in okul kaydı yapılır. “Biz, ne sağcıyız ne solcu; biz
milliyetçiyiz!.” diyen Başbuğ Alparslan Türkeş Ankara’da, 1997 yılında
sonsuzluğa yürümüştür.
Muhsin Yazıcıoğlu 1954 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinde
doğmuştur. Avşarların Kızılaliler oymağındandır. Geçmişi, Akkoyunlular
döneminde Halep’e yerleşen Avşarlara dayanır. Yaylak-kışlak geleneğinden ötürü
bahar ve yaz aylarında Sivas’a kadar çıkan kimi oymak ve obalar zamanla
buralara yerleşip kalmıştır. Siyasetin sağduyulu seslerinden biri olan Muhsin
Yazıcıoğlu 2009 seçimlerinde -kendisi gibi Avşar Türkmenlerinin yaşadığı-
Çağlayancerit’e bir ziyarette bulunmuş, buradan Yozgat’ın Yerköy ilçesine
giderken Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde meydana gelen bir helikopter kazası
daha doğrusu suikast sonucu sonsuzluğa yürümüştür. “Ben Türk’üm; Türk, esir
olmaz!.” sözü geride hoş bir sedâ olarak kalmıştır.
Özay Gönlüm Avşarlardandır. 1940 yılında Denizli’nin Tavas
ilçesinde doğmuştur. Büyük çoğunluğu Batı Anadolu’dan özellikle de Denizli
yöresinden olmak üzere 3400’den fazla türkü derleyen sanatçının eserleri
arasında Arabaya taş koydum, Asmam çardaktan, Bağlamamın düğümü, Cemile’min
gezdiği dağlar meşeli, Çil horoz, Çöz de al Mıstıvali, Dağların başındayım,
Denizli’nin horozları, Elif dedim be dedim, Elindedir bağlama, Gımıldanıver,
Hatçam çıkmış gül dalına, İki keklik, Karahisar kalesi, Sobalarında kuru da
meşe yanıyor… gibi türkülerini sayabiliriz. Türk kültürünün ortaya çıkarılması,
geliştirilmesi için Kültür Bakanlığı ve TRT çatısı altında uzun yıllar emek
harcayan Özay Gönlüm yine ABD, Avrupa ülkeleri, Avustralya, Hindistan, Çin gibi
dünyanın farklı yerlerinde de sahneye çıkarak Türkiye’nin/Türk kültürünün
tanınması/tanıtılması için de çaba göstermiştir. Cura-bağlama-çöğür üçlüsünden
oluşan “Yaren” adlı sazı ile özdeşleşmiş olan Özay Gönlüm 2000 yılında
Ankara’da sonsuzluğa yürümüştür.
Barış Manço Karamanoğlu Avşarlarındandır. 1424 yılında Karaman
beyi olan 2. İbrahim, 1464 yılında öldüğünde ardında dört oğul bırakır. İshak,
Kasım, Pir Ahmet ve 10 yaşındaki Osman… İshak Bey, 1465’te ölür. Kasım Bey, can
dostu -ve bir dönem Karaman Valiliği de yapan- Cem Sultan’la Vatikan’a gider.
Onun ölümünden sonra Güney Fransa’ya geçerek Doğu Pirene’deCaramany Prensliğini
kurar. 17. yüzyılda, Chimay ailesinden bir prensesle evlilik yoluyla
birleşirler ve Caraman-Chimay Prensliğini kurarlar. Ailenin şatosu günümüzde
Belçika’nın güneyinde, Fransa sınırına yakın bir yörededir. Fatih’in emri
üzerine harekete geçen Gedik Ahmet Paşa 1471’de Karamanlı ülkesinin Akdeniz
Bölgesi’nde kalan topraklarını da ele geçirir. 17 yaşında olan Osman ise Alanya
Kalesi’nde tutsak edilir. Fatih, henüz yaşı küçük olan Osman ve horantasını
Rumeli vilayetinin -Vardar Nehri’nin güney batısındaki- Serfiçe Sancağı’na
(günümüzde Arnavutluk-Makedonya sınırı) bin sipahilik bir uçbeyliği görevi ile
birlikte sürgün/zorunlu iskân eder. Osman Bey ve horantası bu yörede
Karamançozadeler olarak tanınır. Yani Karamanoğulları… Balkanlarda Türklere
yönelik soykırım/toplukıyımlar başlayınca 1875 yılında İstanbul’a göçerler. O
zaman 4 yaşında olan Abdi, büyür ve Osmanlı’nın son Filistin/Arabistan Valisi
Macit Bey’in kız kardeşi -ve Gülpembe şarkısına esin kaynağı olan- Nimet
Hanım’la evlenir. Bu evlilikten İsmail Hakkı dünyaya gelir. Genç Cumhuriyet’te
Ziraat Bankası Genel Müdürü, Köy Kredi Kooperatifleri kurucusu gibi hizmetlerde
bulunmuş olan İsmail Hakkı’nın da 1943 yılında bir oğlu olur. Adını Tosun Yusuf
Mehmet Barış koyarlar. Bu çocuk büyür ve Balkanlardan, Japonya’ya kadar
tanınan, sevilen Barış Manço olur. “Bıyıklarımı Göktürklerden, uzun saçlarımı
Oğuzlardan aldım.” diyen ve 1975’te çıkardığı ilk albümüne Türkiye
Cumhuriyeti’nin 100. yılına ithafen “2023” adını veren Barış Manço 1999 yılında
sonsuzluğa yürümüştür.
Gerçek adı Şerif Cırık olan Âşık Mahzuni Şerif 17 Kasım 1939
tarihinde Kahramanmaraş/Afşin’e bağlı bir köyde doğmuş; 17 Mayıs 2002 tarihinde
Almanya’nın Köln kentinde sonsuzluğa yürümüştür. Vasiyeti üzerine
Nevşehir/Hacıbektaş ilçesindeki Hacıbektaş Mezarlığına yerlenmiştir. “Avşar
boyundan bir Türk olarak, Türkçe bize Hacı Bektaşlardan mirastır. Onu yaşatmak
bu mirasa sahip çıkmaktır…” diyen ünlü ozandan geriye “İşte gidiyorum çeşm-i
siyahım”, “Bana dönek demiş itin birisi”, “Amerika katil, katil” gibi dillerden
düşmeyen türküleri yadigâr kalmıştır.
Ömer Halisdemir 1974 yılında Niğde’nin Bor ilçesinde doğmuştur.
Avşarların Cerit oymağındandır. Devecilik yani taşımacılık işleri yapan aile
Kahramanmaraş/Çağlayancerit’ten, Niğde/Bor’un Çukurkuyu Köyü’ne göç etmiştir.
Çobanlık yaparak büyüyen, öğrenim hayatı yokluklar içinde geçen Ömer Halisdemir
vatanî görevi sonrasında asker ocağında kalmıştır. “Bordo bereliler” olarak
adlandırılan özel kuvvetlerde uzun yıllar görev yapmış, hem sahada hem de
eğitimci olarak üstün başarı göstermiştir. 15 Temmuz cunta girişimi sırasında
16 Temmuz 2016 tarihinin ilk saatlerinde şehit edilerek, sonsuzluğa yürümüştür.
Dadaloğlu’nun annesi de Cerit oymağındandır bu arada.
Adını sevdiğim Avşar (Afşar) ünlüleri… Sultan 2. Abdülhamit
döneminin ünlü devlet adamlarından Abdurrahman Nurettin Paşa; Kıbrıs’ın
efsanelerinden Dr. Fazıl Küçük, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış Derviş
Eroğlu, “Daha senden gayrı âşık mı yoktur / Nedir bu telaşın ey deli gönül”
diyen Âşık Ruhsatî; “Kışlada Bahar”, “Hancı” gibi birbirinden güzel şiirlerin
yazarı Bekir Sıtkı Erdoğan; Azerbaycan’da çağdaş eğitimin öncülerinden olan
Abbaskulu Ağa Bakıhanov; Mustafa Yıldızdoğan’ın eşsiz yorumuyla dinlediğimiz
“Saçların” şiirinin yazarı Hayati Vasfi Taşyürek; aslen Ermenekli olan Doğan
Cüceloğlu, Kaya Kuzucu, Gül Ahmet Yiğit, Yusuf Halaçoğlu, İbad Hüseyinli,
GanirePaşayeva ve daha niceleri… Her ne kadar Avşar olup olmadıkları bilinmese
de ikisi de Karamanlı ülkesinden olan ve Osmanlı’nın manevî mimarları arasında
yer alan Şeyh Edebali ile -bir cuma hutbesinde Kayı beyliğinin kuruluşunu ilân
eden- Dursun Fakıh ile yine Malatya yöresinde yaşayan ve Avşar ya da Beydili
olabileceği söylenen Battal Gâzi’yi de anmadan geçmeyelim. Yüce Tanrı, her
birinden razı olsun. Ruhları şad, ruhları Oğuz Kağan’a yoldaş olsun. Gittikleri
yol, yolumuzdur. Yolumuz kutlu olsun!.
Aziz Dolu Atabey
azizdolu.wordpress.com