Değerleri Değersizleştirenler
Yeryüzünün konukları biz insanlar,
hayatımızı kendimize zehir etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Sanki bu
asrın insanları, yaşadığı yeryüzüne kötülük tohumları ekmek için birbiriyle
yarışıyorlar. İnsanların gönüllerinde çiçek çiçek açan o sevgi tomurcuklarını birer
birer koparıp, yerine zakkum ağaçları dikiyorlar!
Yürekleri kanatan, insanları
insanlığından çıkaran yüzlerce mel'un sözler, davranışlar sıralı halde maskeli
bir görünümle sergileniyor. Şeytanların bile akıl edemeyeceği hile,
düzenbazlık, ahlaksızlık, yalancılık ve sahtekârlık bu asırda sıradanlaşıp,
yükselen bir değere dönüşüyor.
İnsanlar, misafir olarak geldiği bu
dünyayı yaşanır kılmakla vazifelendirilmiştir. Başarmak için çeşitli
yeteneklerle donatılmıştır. Akıl, mantık, vicdan; bu silahlar soyut kavramlardır
ancak varlığı sabittir. Beş duyumuz ile yeryüzünü imar edebiliyoruz. Bilgileniyoruz;
icatlar ve keşifler yapıyoruz. Bilim ve teknoloji ulaşabileceği en üst noktaya ulaşmış
durumda. Uzay, yapay zekâ, bilişim teknolojileri ve robotlar çağını yaşıyoruz. İşte
bu gelişmeler ilim yapmakla mümkün oluyor.
Bilimin ve teknolojinin insanlara
büyük faydaları vardır mutlaka ancak bu asrın insanları, bilimi ve teknolojiyi
kullanarak yeryüzünü yaşanamaz hale getiriyorlar. İnsanlar, hileli yollarla
kazanç sahibi olabiliyorlar. Yalan söylemenin bin bir yöntemini yine bilim ve
teknoloji sayesinde buluyor ve uyguluyorlar. Sanal aşk, sanal evlilik! Sanal
para! Yapay zekâ! Sıralı halde uzayıp gidiyor.
Baş döndürücü bir hızla devam eden bu gelişmeler, insanları da farklı yönlere çekiyor. Bu girdaba kapılanlar, insanlığa ait ne kadar değerli hasletler var ise o değerleri kullanarak çıkar elde ediyorlar. Tüm insani vasıflar topyekun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Millet diyorsun, millet kavra-mının içi boşalıyor; milli olan ne kadar değerlerimiz var ise birer ikişer yok ediliyor. Din diyorsun, dine ait olan tüm değerler üçer beşer yok ediliyor. Vatan diyorsun, altı da üstü de talana açılıyor. Adalet diyorsun, adaletin terazisini kırıyorlar! Fakir-fukara diyorsun, “çalsaydı fakir olmazdı diyorlar” Yardım diyorsun, verilen yardımlar organizasyonun başında bulunanların cebine boca ediliyor! Esnaf ve işa-damı diyorsun, müşterileri yolunacak kaz olarak görüyorlar. Böyle bir çağda insanlar, güven duygula-rını kaybediyor, zaman zaman kendinden şüphe edecek noktaya geliyorlar!
Ülkemizde ve yeryüzünde mutlaka
gerçekten insani olgunluğa erişebilmiş milyonlarca insan vardır. Ancak şunu
unutmayalım ki, insani değerler yükselmiyor, insan görünümlü mahlûkların çağı
başlıyor ki bu gerçeği hiç kimse görmezden gelemez. Her ne kadar değersiz
insanlardan uzak kalmaya çalışsak da, örgütlü hareket ettiklerinden ve dünyanın
dümeni de bu değersizlerin/hayvani varlıkların elinde olduğundan gerçek insanların
çabaları karınca kararınca nispetinde kalıyor.
Kanımca; insan denilen mahlûk, kendiyle yüzleşecek dönemi çoktan es geçmiş görünüyor. O için-deki insanı fısıltılar, nefesler kendi içine çökmüş durumda. Ne zaman uyanır, ne zaman harekete ge-çer bilemiyorum. İnsanlığın yükseliş çağının başlaması için çok farklı bir şeylerin olması gerektiğine inanıyorum. O farklı şeyi kimin bulacağı, nasıl bulunacağı ve ne zaman bulunup hayata geçirileceği henüz bilinmiyor!
Bu konuda dini referanslara dayanan
bir takım bilgiler okuyoruz. Kimi dinler, Mesih İsa’nın geleceğine ve
yeryüzünde kötüleri yok edip, barışı ve adaleti sağlayacağına inanıyorlar. Müslümanlar
da Mesih İsa’nın ve Mehdi’nin yeryüzünde zuhur edeceğini, kötülüklerle
savaşıp, yeryüzünde barışı ve huzuru sağlayacağına inanıyorlar! Aslı tahrip
edilmiş dinler, bu bilgileri insanların zihnine kodlamışlardır. Aslı korunan
Kuran’da ise, Mesih İsa’nın, Hz. Muhammed’in soyundan gelen Muhammed Hasan
El-Askeri’nin Mehdi olarak geleceğinden bahsedilmez. Bu inanç biçimi; Hristiyanlığın
ve uydurulmuş bir takım hadislere dayanan Sünni-Şii inanışından başka bir şey değildir!
Sizce de çok garip değil mi? İnsanları özüne kavuşturmak isteyen nice dinler gelip-geçti. Nice nebiler mücadele etti ve bedel ödediler. Kısa zamanlı, huzurlu hayata uyanış dönemleri oldu. Bu dönemlerde insanlar, insani vasıflarını harekete geçirmeyi başardılar. Kimi insanlar da şartlar tersine döndüğünde aslına rücu ettiler! Yani insani çizgiden çıkıp, yine şirretliğe devam ettiler. Bu durumda şöyle düşün-mek yanlış mı olur acaba diye kendime sormadan edemiyorum: İnsanları insan yapan inançları mı-dır, yoksa dinleri midir? Eğer dinler, insan olamayanları insan yapsaydı yeryüzünde kin, öfke, nefret, katliamlar ve adaletsizlikler olmazdı. Yine kendimce; önce insan olmak gerekiyor. Din bir inançtır. Toplumsal yaşantının ve inancın temel ilkelerini içeren Allah'ın bildirimleridir. Bu nedenle, içi şeytan, dışı insan görünümlü mahlukların dinleri olsa ne işe yarar? Bu mahlûklar, sadece inanmış olurlar ama inandıkları gibi yaşamadıklarından inançlarının da kendilerine hiçbir faydası olmaz diye düşünüyo-rum.
Son olarak şunu söylemek isterim; “değersiz insanlardan uzak duralım; zira değersiz insanlar, değerleri değersizleştirmek için yaşarlar.” Bu insani prensip, kötülüğün yükseldiği bu çağda ne kadar işe yarar bilemem ama insanlar, değerlerini her şart altında yaşamalı ve yaşatmak için örgütlü mücadele et-melidir.
İnsan denilen varlık bir muamma; çöz çözebilirsen…