
TOPLUMSAL BİLİNÇ KAYBI
Her
toplum, yaşadığı ülkesinde huzur bulmak ister. En başta elbette adil bir
yönetim arzu eder. Her ülke insanı, kendi köklerinden beslenerek varlığını
devam ettirir. Kültürüyle, töresiyle, milli şuuruyla ve dini inançlarıyla mutlu
olur. Mutlu toplumlarda insanlar, empati kurmayı başarmıştır. Yardımlaşmayı,
dürüstlüğü ve hakça paylaşmayı gaye edinmiştir ve hayatın mihenk taşı haline
getirmiştir. Toplumu meydana getiren tüm katmanlar tam bir uyum ve ahenk içinde
bulunduğu ülkede huzur ve refah içinde yaşarlar.
Toplumsal
bilinci gelişmiş ülkelerde her bir kaide, kural o toplumun ve dolayısıyla
ülkenin de direnç kaleleridir. Bu kalelerin burçları yıpratılmadığı müddetçe
her türlü hain saldırılara direnir ve sonunda kazanır.
Küresel emperyalist kuşatma, maalesef huzur ülkelerine kâbus gibi çökmektedir. Sinsi emellerine ulaşmak için daima dost eli uzatır gibi görünür. Gülümser gibi yapar, muhatabının daima sırtını sıvazlar. Kimi zaman yatırım adı altında, kimi zaman eğitim adı altında, kimi zaman da yardım adı altında hedef ülkeye yakınlık gösterir. Ve emperyalist düşünce daima uzun vadelidir. Onlar aceleyi sevmezler. Uyuta uyuta, çaktırmadan geliştirdikleri projeleri hedef ülkelere yaptırırlar. Bu süreç içerisinde ülkeler borç batağına sürüklenir. Ve bu küresel aktörler hemen devreye girerek borç teklif ederler. Ülkeler, adı küresel ekonomik kriz olsa da olmasa da krizden kurtulmak için borç isterler. Küresel faiz lobisi parayı verir ama borçların nasıl ödeneceğine bizzat kendileri karar verir. Bu durumda milli hedefler ve refleksler yok olur!
Borç
alan, emir alır:
Bir
ülke, ekonomik olarak çökmüş ise borç almak zorunda kalır. Borç veren küresel
baronlar; bu baronlar kimi zaman İMF, kimi zaman da Dünya Bankası, kimi zamanda faiz lobileridir. Her borç verişte o ülke üzerinden menfaat
devşirirler. Çökerttikleri ülkelerin her türlü ekonomik varlıklarına el
koyarlar! İşletme adı altında. İş sahası açma adı altında! Yeraltı ve yerüstü
tüm madenler talana açılır. Ülkede milli olan tüm tesisler, fabrikalar,
işletmeler, tarım ve hayvancılık dâhil birer ikişer yok edilir! Bu durum, bir
ülkenin hazin sonudur. Bu kısır döngüden kurtulmak için sürekli sıcak paraya ihtiyaç
duyar. Borç veren baronlar, emir niteliğinde dayatmalarda bulunurlar. Böylece
bir ülkenin egemenliği de büyük bir tehlikeye girer.
Toplumsal
erozyon ne demek?
Toplumsal yozlaşma, toplumun genel olarak etik, sosyal veya kültürel açıdan gerileme veya bozul-ma sürecidir. Değerlerin, normların, davranışların ve sosyal ilişkilerin olumsuz yönde değişmesi ve toplumun olumsuz sonuçlarla karşılaşması olarak tanımlanabilir.
Toplumsal yozlaşma kendiliğinden olmaz elbette. Küresel emperyalist akım, basın-yayın, sinema, tiyatro, sivil toplum örgütleri, siyaset, eğitim gibi alanlara "yerli ve milli" görünerek sirayet ederler. Bu unsurlar, ülke yönetiminde söz ve karar sahibi olurlar. Bu örgütlere sızan ajanlar, efendilerinin talimatlarına göre bulunduğu ülkede karar alınmasını sağlarlar. Türk toplumunu çok iyi irdeleyen emperyal baronlar, Türk milletinin tüm değerlerini yozlaştırmak için tüm araçlarını devreye sokarak Türk milletini özünden kopararak batılılaştırmak isterler. Böylece, özünden koparılan bir milleti yönlendirmek kolaylaşmış olur. Bu demek oluyor ki; Türk devletinin kalelerinden biri yıkılmıştır!
Toplumsal bilinçlenme nedir?
Sosyal
bilinç veya sosyal farkındalık, bir toplum içindeki bireyler tarafından
paylaşılan kolektif bilinçtir. Sosyal bilinç, kolektif öz farkındalık ve
kolektif olarak paylaşılan sosyal kimlik deneyimiyle bağlantılıdır.
İşte tam bu noktada “Milli Devlet” eğitim, basın ve yayın organlarıyla bu farkındalığı zirveye taşımalıdır. Zira ülkemizin bekasıyla doğrudan ilgilidir. Dış bağlantılı sinsi akımlara karşı refleks geliştirmeli; halkımızı çeşitli örneklemelerle aydınlatıp, farkındalık oluşturmalıdır. Şu hususu da akıl lardan uzak tutmamalıyız. Atatürk, tam bağımsızlık ile şöyle söylemiştir: "Siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu sözün kıymetini bilmeli, değerli bir hazine gibi sımsıkı sarılmalıyız.
Dejenere
olmuş toplum deyince:
Yozlaşmış ve özünden kopmuş toplum akla gelir. Sıralayacak olursak; kötü niyetli, adaletsiz, iğ-renç, ahlaksız ve adaletsiz gibi kınanması gereken çürümüşlük yozlaşma olarak bilinir. Böyle bir toplum yapısı; kültür emperyalizminin istediği bir toplum yapısıdır. Zira bu hale düşürülen toplum-larda kullanışlı eleman bulmak bir hayli kolay olmaktadır.
Bir ülke, siyasi ve iktisadi yönden bunalıma düşmüş/düşürülmüş ise o toplumda içten içe bir çürü-me de meydana gelir. Milli ve manevi değerler artık göz ardı edilmeye başlar. Çünkü insanlar hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda bırakılırlar. Bireysellik, çıkarcılık ve kolay yoldan para kazanmak yükselişe geçer ve yaygınlaşır. Bu sebeple; ülkemizi yönetmeye talip olan siyasi aktör-lere çok dikkat edilmelidir. Sözlerinin davranışlarına yansıyıp yansımadığına dikkat edilmelidir. Sözünde durmayan, batıya yaslanan milli ve manevi değerlerin tarumar olmasına ses çıkarmayan, üretim ekonomisinden tüketim toplumu inşa etmeye çalışan siyasi figürlerden uzak durmalıyız. Özüyle, sözüyle ve duruşuyla tam Cumhuriyetçi, laik ve demokrasi yanlısı olmalıdır. Maskeli figür-lere karşı toplumsal farkındalık oluşturmalıyız ki ülkemiz beka sancısı çekmesin; milletimiz de milli bilinç kaybına uğramasın.