Hayat, çoğu zaman bir denge arayışı içinde olduğumuz bir yolculuktur. Bu yolculukta, her şeyin bir sınırı, bir ölçüsü olduğunu fark ederiz. Doğa, insan ilişkileri, düşünceler ve hatta duygular bile belli bir dengeye oturduğunda anlam kazanır. Ancak bu dengeyi bozduğumuzda, işler genellikle tersine döner. İşte tam da bu noktada, "Sınırını aşan, zıddına döner" sözünün derin bir hakikati barındırdığını görürüz.
Doğa, bu ilkenin en somut örneklerinden
biridir. Bir ekosistemdeki herhangi bir denge bozulduğunda, zincirleme
reaksiyonlar ortaya çıkar. Örneğin, bir bölgede aşırı avlanma yapılırsa,
avlanan türlerin sayısı azalır ve bu durum diğer türlerin yaşamını etkiler.
Zamanla ekosistemin dengesi bozulur ve doğa, insan müdahalesine karşı kendi
çözüm yollarını üretmeye çalışır. Ancak bu süreçte ortaya çıkan sonuçlar
genellikle insanlar için olumsuz olur.
İklim değişikliği de bu duruma iyi bir
örnektir. İnsanlık olarak doğanın sınırlarını zorladık; fosil yakıtları aşırı
tüketerek atmosferdeki karbon oranını artırdık. Bunun sonucunda, doğa kendi
dengesini sağlamak için tepkiler veriyor: aşırı sıcaklıklar, kuraklıklar, sel
felaketleri... Doğanın sınırlarını aştığımızda, karşımıza çıkan sonuçlar
genellikle zıddımızı yaratıyor; yani kendi yaşam koşullarımızı tehdit ediyor.
"Sınırını aşan, zıddına döner"
ilkesi, insan ilişkilerinde de kendini gösterir. Bir ilişkiyi düşünelim: Sevgi,
saygı ve güven üzerine kurulu bir bağ, tarafların birbirine karşı dengeli bir
şekilde yaklaşmasıyla güçlenir. Ancak bu bağda bir taraf sürekli sınırları
aşarsa, yani karşısındaki kişiyi fazlasıyla zorlar ya da kendi isteklerini
dayatırsa, bu durum ilişkiyi zedeler. Sevgi yerini kırgınlığa, güven ise
güvensizliğe bırakabilir.
Aynı durum sosyal ilişkilerde de geçerlidir.
Bir kişi sürekli olarak başkalarının sınırlarını ihlal ederse, zamanla
çevresindeki insanlar ondan uzaklaşır. Bu da kişinin yalnızlaşmasına neden
olur. Yani sınırları aşmak, sonunda kişinin kendisine zarar verir.
Duygularımız da bu ilkenin etkisi altındadır.
Örneğin, öfke doğal bir duygudur ve doğru şekilde ifade edildiğinde yapıcı
olabilir. Ancak öfke kontrol edilemez hale geldiğinde ve sınırını aştığında
yıkıcı sonuçlar doğurur. Aynı şekilde, sevgi de ölçüsüz hale geldiğinde
bağımlılığa dönüşebilir ve hem sevilen kişiye hem de sevene arar verebilir.
Bu durum sadece olumsuz duygularla sınırlı
değildir. Mutluluk bile aşırıya kaçtığında sorun yaratabilir. Sürekli mutlu
olma çabası, insanı gerçeklikten uzaklaştırabilir ve hayal kırıklıklarına yol
açabilir. Hayatta her duygunun bir yeri ve zamanı vardır; ancak bu duyguların
sınırlarını aştığımızda, denge bozulur ve duygular zıddına dönüşebilir.
"Sınırını aşan, zıddına döner"
ifadesi bize hayatın her alanında ölçülü olmanın önemini hatırlatır. Ölçü, hem
bireysel hem de toplumsal düzeyde sürdürülebilir bir yaşam için gereklidir.
İnsanlık tarihi boyunca birçok düşünür ve filozof da bu gerçeği vurgulamıştır.
Örneğin, Antik Yunan filozofu Aristoteles’in "Altın Orta" kavramı,
her şeyde ölçülü olmayı öğütler. Fazlalık ya da eksiklik yerine, dengede kalmak
insanın mutluluğu ve huzuru için elzemdir.
Hayatta her şeyin bir sınırı vardır; bu
sınırlar aşılmadığında düzen sağlanır ve denge korunur. Ancak sınırları
zorladığımızda ya da görmezden geldiğimizde, işler tersine döner ve genellikle
olumsuz sonuçlarla karşılaşırız. Doğada, insan ilişkilerinde ve duygularımızda
bu ilkenin izlerini açıkça görebiliriz.
Bu nedenle, hayatımızda dengeyi bulmaya
çalışmalı ve ölçüyü elden bırakmamalıyız. Çünkü unutulmamalıdır ki sınırını
aşan her şey sonunda zıddına döner ve bizi başladığımız noktadan çok daha uzağa
savurabilir. Dengede kalmak ise bizi hem hayata hem de kendimize daha yakın
kılar.
22.01.2025 Ankara
Durmuş Ali ÖZBEK
Eğitimci Yazar
Kültür Bakanlığı Halk Şairi