
BEŞİKTEN MEZARA KADAR…
Bu makalemi bilim ile özdeşleştirip yazmak istedim. Esasında bu makale iki başlıklı bir makaledir.
Önce ilmi çeşitli yönleriyle tanıyalım:
Kuran’a göre ilim:
Kur'ân-ı Kerîm'de ilim kavramı daha
ziyade “ilâhî bilgi” yahut “vahiy” anlamında kullanılmakta, ayrıca gerek
inşanın vahyedilmiş ilâhî hakikate dair ilmi, gerekse bilme melekesiyle ilgili
kazandığı dünyevî ilmi ifade etmek üzere çeşitli ayetlerde yer almaktadır.
İlim Çin’de bile olsa alınız:
“Feyzu'l-Kadir'de şöyle bir hadisi şerif
vardır: “İlim Çin'de (Çin gibi uzak bir yerde) de olsa alınız.” (Feyzu'l-Kadir,
c. 1, s. 542)
Alıntı: wikipedia.org: “Bilim veya ilim, (bil-fiilinden türetilmiştir) nedensellik, merak ve amaç besleyen, olguları ve iddiaları deney, gözlem ve düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen entelektüel ve uygulamalı disiplinler bütünüdür. Kimi kullanımlarda bu
tanımın "ilim" için geçerli olmadığının altını çizmek gerekir. Çünkü
bilim somut, evrensel olayları kendine konu edinmişken ilim doğaötesi olaylarla da ilgilenebilir fakat somut kanıt sunmaz. Bilimi
sınıflandıran bilim felsefecileri bilimi formal bilimler, sosyal bilimler ve doğa bilimleri olmak üzere üçe ayırır. Bilimin diğer tüm dallardan en ayırt edici
özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Bu sayede bilim,
bilinmeyen olguları açıklamamıza ve evreni idrak etmemize güçlü destek olur.”
Sözlüğe göre ilim:
Sözlükte “bilmek” anlamına gelen ilim (ilm) genellikle “bilgi ve bilim” karşılığında kullanılır. Klasik sözlük-lerde bir şeyi gerçek yönüyle kavramaktır.”
İlmi; dini, beşeri ve felsefi yönden ele alıp değerlendirmek mümkündür elbet. Ancak ilim ya da bilim hem beşeriyet, hem de devletler için çok gereklidir. Çünkü insanoğlu, ilim/bilim sayesinde geçmişten günümüze kadar beşeri gelişimini tamamlayarak gelmiş ve ilim sayesinde pek çok zorluğu aşmayı başarmıştır. Bilim/ilim yapmak, insanın içinde yanan bir alev gibidir. Bu alevin adı meraktır; zira insanoğlu meraklı bir varlık olarak yaratılmıştır. Yüce Allah, insanlara akıl ve düşünme kabiliyeti vermiştir. Meraklı olan insanoğ-lu aklını kullanarak neyi merak ediyorsa evre evre araştırmış ve bir takım sonuçlar elde etmiştir. Gelecek nesiller de düşünmüşler, araştırmalarını daha da genişleterek geçmişte tamamlanamayan ya da yetersiz olan gelişmeleri geliştirmişlerdir. İlim sayesinde insanlar, sağlık, fizik, fen ve teknoloji alanında da önemli ilerle-meler kaydetmiştir.
Bilim ve teknoloji sayesinde ülkeler, dış
tehditlere karşı koyabilmek için yeni nesil silahlar icat etmiştir. Ancak bilim
ve teknoloji, küresel pazara düşmüş; insanları katletmek için kullanılmıştır ve
bu vahim durum halen devam ediyor. İşte böyle bir durumda Türkler de ilim ve
fen peşinde koşmalı, ilmi nerede bulursa almalı; Türk Milleti’nin son kalesi
olan devletimizi dış tehditlere karşı korumalıdır. Ve böylece, tüm tehditleri
püskürtecek güce ve kudrete kavuşmalıdır.
Teknolojide varılmak istenen noktaya gelebilmemiz için Türkiye’yi yönetenlerin kesinlikle Atatürk’ün politi-kalarına yönelmelidir. Zira Atatürk, bir ilim ve fen aşığıydı. Devletimizi kurduğunda gençlerimizi Batı7ya göndermiş; gençlerimiz öğretmen, doktor, pilot ve mühendis olarak dönmüşlerdir. Dünya ülkeleri, savaşla-rın yaralarını sarmaya çalıştığı ve devlet bütçelerinin paramparça olduğu o dönemlerde Atatürk’ün kurduğu T.C. Devleti 1927 yılında akla, bilime ve liyakate dayalı maliye politikasıyla devlet hazinesini denk bir bütçe ile kapatmayı başarmıştır. Ve batılı araştırmacılar bu başarıyı “Türk Mucizesi” olarak ifade etmişlerdir.
İlmin kapısı, hiç kuşkusuz sağlam temeller üzerine kurulmuş eğitim politikalarıyla açılacaktır. İlkokuldan iti-baren üniversite son sınıfa kadar ilim dersleri verilmelidir. İyi bir nesil yetiştirebilmek için üniversiteleri-mize geniş bütçeler ayrılmalı, son teknolojiyle donanmış laboratuvarlar kurulmalıdır. Gerekiyorsa çeşitli branşlarda yabancı bilim insanlarına üniversitelerimizde akademik görevler verilmelidir.
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” ve “İlim Çin’de bile olsa alınız”
sözlerinin hadis olduğu iddia edilir. Bu konuyu internet üzerinden araştırdım
ancak farklı açıklamalar gördüm. Kimi hadis külliyatında yer almamış, ba-zı hadis
kaynaklarında şüpheli şekilde yer almış. İşin esası hadis mi değil mi
tartışması değil benim için. Bu ve benzeri sözleri yabancı filozoflar da
söylemişlerdir. Yabancı söyledi diye hakikate işaret eden bu değerli sözleri
kabul etmeyecek miyiz?
Bakınız Gazi Paşam neler söylüyor:
“Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavu-şacaksınız.”
Bir başka sözünde; “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en
hakiki mürşit bilimdir, fendir.” Başka
bir sözünde de şunu hatırlatıyor. “Eğer
bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.”
Şu sözü her zaman söylüyorum; “Atalarımız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kumar masasında kazanmadı-lar. Kurtlar sofrasında yedi düvel ile canı pahasına mücadele ederek kazandılar ve Anadolu topraklarını Türk’e yurt yaptılar”
Türk’ün son kalesini korumak ve ebediyete kadar yaşatabilmek için Türk devletini yönetenlerin kim olduğu-nu, kimler tarafından başımıza sarıldığını ve siyasi partilerin içinde mason ve CIA bağlantısı olan kullanışlı elemanların olup olmadığını etraflıca araştırmalıyız.
Acı ama gerçek olan şu ki; bu kullanışlı elemanları yine içimizden seçiyorlar. İşte bu tür kullanışlı güruh din, vatan, millet, bayrak ve ezan naraları atarak, milliyetçi ve maneviyatçı görünerek halkın oylarını alarak Türk’e kefen biçiyorlar. Düşünelim bir an! Batı bağlantılı bu güruh ile Türk milletinin ve devletinin bekası nasıl sağlanabilir? Ülkemizin içler acısı hali aslında her şeyi gözler önüne sermiyor mu? Daha neler yaşa-mamız gerekiyor gaflet uykusundan uyanmamız için anlayamıyorum!
Uyan Türkoğlu uyan artık! Bunca uyku yetmedi
mi?